Alevilerin Talepleri

Alevilerin Talepleri

Alevilerin TalepleriAhmet İnsel Ömer Madra: Bugün Aleviler meselesini konuşalım demiştik. Dün Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı, “hiçbir...

A+A-

Alevilerin TalepleriAlevilerin Talepleri

Ahmet İnsel

Ömer Madra: Bugün Aleviler meselesini konuşalım demiştik. Dün Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı, “hiçbir ayrımcılık ve baskı yoktur, bazı sıkıntıları var, ama onlar da geçecek” demiş.

Ahmet İnsel: Alevilerin Pazar günkü yürüyüşte dile getirdikleri talepleri “uç talepler” olarak tanımladı.

ÖM: Evet.

Aİ: Bu taleplerin bir kısmını hatırlatmakta yarar var belki. Pazar günkü yürüyüşte Alevi-Bektaşi Federasyonu’nun organizasyonunda 22 Alevi derneğinin -büyük çoğunluğu Alevi-Bektaşi Federasyonu’nu oluşturan dernekler- bir ortak talep listesi dile getirildi. Aşağı yukarı 10 maddede toplanabilecek bir liste. Ankara’daki, -kimi gözlemcilere göre 60 bin civarında kimi gözlemcilere göre 100 bin civarında insanın katıldığı- bu yürüyüşe, katılanların hemen hemen hepsinin bu taleplerin büyük çoğunluğunu benimsediklerini söyleyebiliriz. Bütün Alevilerin talepleri diyebiliriz belki, ama aslında bütün Aleviler diye birşey yok, çünkü Alevilerin içinde de aşağı yukarı 3 ana eğilim var şu aşamada. Bu yürüyüşte ifade edilen görüşler, Türkiye’deki Alevilerin çok önemli bir kesiminin, Alevi-Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Derneği gibi derneklerin ve Almanya’daki Alevi derneklerinin etrafında toplanmış kişilerin görüşleri. Dünkü yürüyüşü destekleyen örgütlere, partilere bakıldığında da bunun sol tınılı bir Alevi yaklaşımı olduğunu görebiliyoruz. ÖDP, EMEP, DTP gibi partiler destekledi, insan hakları dernekleri desteklediler; buna karşılık muhafazakâr basında tamamen tersi bir tavır sergilendi, hem Yeni Şafak’ta hem Zaman gazetesinde... Özellikle Zaman gazetesinde. “Önce Kürtler şimdi Aleviler tahrik ediliyor” başlığıyla bir değerlendirme yapıldı, arkasından “Sivas ve Gazi’yi planlayan eller yeni oyunun peşinde” diye bir değerlendirme yine Zaman gazetesinde yer aldı.

ÖM: Başbakan’dan da “o eller kırılacaktır” diye bir açıklama gelmesi yakındır, eli kulağındadır herhalde?

Aİ: Büyük ihtimalle gelecektir, eğer Başbakan’ı “yahu biraz dur, konuşma, artık sus, yeter” diye birileri eteğinden çekmiyorsa, dayanamaz söyler bunu. Yeni Şafak gazetesi örneğin, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ın bu yürüyüş karşısındaki eleştirel tavrını ön plana çıkarttı. “Bugün bir Kürt hareketi var, Alevi bayrağı altında destek arıyorlar; eyleme katılmayın” dedi İzzettin Doğan. Anadolu İnanç Önderleri Derneği Başkanı Hıdır Bulut da bunun bir bölücülük ve AKP’yi yıpratma taktiği olduğunu, AKP’nin Alevi toplumu için bir şans olduğunu, dolayısıyla bu yürüyüşün aslında Aleviler için bir şanssızlık olduğunu ima etti. Bunu özellikle belirtiyorum ki Aleviler bir bütün değiller ve bu yürüyüş Alevilerin çoğunluğa yakın bir kısmını temsil eden, özgür bir Alevilik kimliği üzerinden kendini ifade edenlerin yürüyüşüydü. Çeşitli bildirilerden derlediğim, birbirine eklediğim 10 madde var bu yürüyüşte dile getirilen taleplerden.

Birincisi, bu Alevi-Bektaşi Federasyonu’nun, özellikle Almanya’daki Alevi-Bektaşi federasyonlarının daha da fazla vurguladığı bir olgu bu; “Alevilik bir inanç kurumu olarak kabul edilmeli ve yasalarca güvence altına alınmalıdır.” “Alevilik inanç kurumu olarak kabul edilmeli tabiri” aslında Aleviliğin Sünnilikten ayrı bir inanç kurumu olarak kabul edilmesi talebini dile getiriyor. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) daha radikal bir tavrı olduğunu belirtmeliyiz. Aleviliğin Müslümanlık içinde mi yoksa Müslümanlık dışında mı değerlendirilmesi gerektiğinin tartışıldığı bir platform AABF ama Türkiye’de bu tartışma daha sınırlı. Yani Aleviliği Müslümanlığın dışında bir din olarak tanımlayanlar şu anda küçük bir azınlığı oluşturuyor yanılmıyorsam Türkiye’de, ayrı bir mezhep, ayrı bir inanç kurumu olarak tanınmasını talep edenler büyük bir çoğunluk.

Bununla bağlantılı ikinci talep de cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi. Biliyorsunuz özellikle Diyanet İşleri Başkanı, AKP’nin bazı sorumluları cemevlerinin bir toplantı yeri, kültür merkezi olarak varolduklarını, Müslümanlıkta bir tek ibadet yeri olduğunu ve onun da sadece cami olduğunu ve Alevilerin de Sünnilerin de ibadetlerini camide yaptıklarını, yapmalarının doğal olduğunu sürekli vurguluyorlar.

ÖM: Alevilerin çoğunluğu aynı fikirde değil, ama olsun, onların belirlemesi esas oluyor değil mi?

Aİ: Onların belirlemesi esastır, zaten Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konumu konusunda ben en açık görüşü, Devlet Bakanı Yazıcıoğlu’ndan duydum, “Bu tür uç fikirlere itibar etmiyoruz” diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Osmanlı devletindeki şeyhülislamın devamı gibi görülüyor.

ÖM: Gayet net olarak da söylemiş.

Aİ: “Alevilerle Sünnilerin ortak yanları farklılıklardan daha çoktur” diyor, ama “Osmanlı devletindeki şeyhülislamın devamı gibidir” dedikten sonra diyecek bir şey yok.

ÖM: Yok evet.

Aİ: Daha fazla ne anlatılabilir ki?

ÖM: Buna ilaveten de dün “İslam dünyasında da model olarak gösteriliyor bu yapılanma” demiş. Bütün dünyada herkesin gözü bu Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaymış.

Aİ: Aslında yapılanma olarak dünyanın gözünün üstümüzde olduğu doğru, pek başka bir yerde olmayan bir uygulama olarak gördüğü de doğru ve bazılarının da model olarak başka Müslüman ülkelere, -Amerikalıların özellikle- önerdikleri de doğru, ama dünyanın başka konularda önerdiklerini saçma sapan bulup bunun üzerine balıklama atlamak da tuhaf.

Üçüncü öneri zorunlu din dersine son verilmesi. 12 Eylül darbesinden sonra, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi adı altında, ilkokul dördüncü sınıftan lise son sınıfa kadar zorunlu olan, 8 yıllık ilköğretimin son sınıfına kadar haftada 2 saat, ondan sonra da haftada 1 saat bütün eğitim kurumlarında zorunlu olan bir ders “Din kültürü ve ahlak bilgisi” dersi. Bunun kendi özgün öğretmenleri var, 8000 kadro var din eğitimi genel müdürlüğünün denetiminde Milli Eğitim Bakanlığı’nda. Alevilerin, bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılması konusunda çok ciddi bir talebi var. Bu konuda bir Alevi ailesinin açtığı davada, AİHM geçen sene davacının haklı olduğu yönünde karar vermişti. Bu zorunlu din dersi sorunu halen çözülmüş değil, AKP, “efendim o karar müfredat değişmeden önce alınmıştı, şimdi yeni müfredatta o kararda işaret edilen sakıncalar yoktur, dolayısıyla bizim için artık kararı uygulama gereği kalmamıştır’ diyor.

ÖM: Rıza Sürmen onun incelemesini yapmış ve hiç bunun doğru olmadığını da ortaya koyuyordu.

Aİ: Rıza Sürmen’in belirttiği gibi, bu konu  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde gündeme geldiğinde onlar bir değerlendirmede bulunacaklar Türkiye’ye bu konuda yaptırım uygulanıp uygulanmaması gerektiği konusunda. Çünkü Türkiye bu konuda hiçbir değişiklik yapmadı sonuçta, ya da kendisinin yaptığı değişikliklerin yeterli olup olmadığına karar verilecek. Bu konuyu Açık Radyo’da da konuşmuştuk zannediyorum. Aslında Sünni din eğitimi ağırlıklı bir müfredattır, diğer unsurlar serpiştirme, göz boyama niteliğinde, “bulunsun” diye konmuş unsurlar.

ÖM: Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu, Diyanet’in kaldırılması önerisi sanki dünyadaki en acayip fikirmiş gibi, “bunu Atatürk kurdu, nasıl kaldırılır?” diyor ve “akılcı bir davranış olmaz, gerçekçi de olmaz” diyor, “Türkiye’nin gerçekleriyle örtüşmüyor” diyor. Yani akıldışı ve gerçek dışı olarak nitelendiriyor böyle bir talebi.

Aİ: Bu konuda yanılmıyorsam, AKP’yi aşan bir konsensus olduğunu, CHP’nin ve MHP’nin de bu konuda AKP ile aynı düşündüğünü tahmin ediyorum.

ÖM: Bu durumda Aleviler, en azından bunu talep eden kısmı akıldışı haline geliyor.

Avi Haligua: “Üstüne üstlük politika yapıyorlar ve bunlar da ülke menfaatine uygun değil“ diye harika bir bölüm vardı aynı konuşmada.

Aİ: Evet. Ülke menfaatine olmak her zaman biliyorsunuz kendi din ve inancınızı -eğer egemen laik Sünni Türk mezhebinden değilseniz- reddetmek ve kendince öbür tarafa biad etmektir. Akıl çünkü tektir biliyorsunuz. Devlet, bayrak, millet, dil gibi din ve akıl da tektir.

Dördüncü talep nüfusta din hanesinin olmaması. Bazı Aleviler ise nüfusta Aleviliğin din hanesine yazılmasını talep ediyorlar. Bunlar iki farklı talep, birbirleriyle biraz çelişkili, Aleviliğin din hanesine yazılmasını talep edenler daha muhafazakâr bir kesim. Din hanesinin kaldırılmasını talep edenlerin daha özgürlükçü olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü din hanesinin kaldırılması sırf Alevileri ilgilendiren bir talep değil, herkesi ilgilendiren bir talep.

Taleplerden bir tanesi, yasalar ve uygulamalarda fiili eşitsizlik yaratılmamalı talebi. Bunun Türkiye’de gerçekten nasıl uygulandığını yasalara ve uygulamalara detaylı bakarak anlayabiliriz. Alevilerin bir kesiminin iddiası Türkiye’de özellikle devlet kadrolarında Alevilere artık şimdi bir negatif ayrımcılık uygulandığı yönünde. Bunun somut örneklerini bilmiyorum, çünkü bu konuyla ilgilenmedim maalesef, ama en azından Alevilerin böyle bir algılaması var. Geçmişte böyle bir sorun olduğunu pek söyleyemeyiz, ama şimdi -ama bu bana çok kanıtlanmış bir iddia gibi gelmedi belirtmem gerekirse- “general olamıyoruz, vali olamıyoruz” diyorlar. Bu yeni bir uygulama mı, yani AKP iktidarından beri olan bir uygulama mı yoksa hep mi böyleydi? Hep böyle olmadığını zannediyorum, çünkü generallerin arasında Alevi teşkilatı olduğunu Ergenekon savcısı iddia ediyor. Dolayısıyla burada bir tartışma var.

Diğer taraftan Alevi yerleşim bölgelerine cami yapılmasına son verilmesini talep ediyorlar. Bu özellikle askeri yönetim dönemlerinde yapılan bir uygulamaydı sonra devam etti. Özellikle 12 Eylül sonrasında, sıkıyönetim uygulamalarında Alevi köylerine zorla halkın talebi olmadan cami inşa edilmişti. Bu uygulama halen devam ediyor, artık camisiz köy kalmadığı için belki hızı kesilmiştir, ama hâlâ devam ediyor. Burada ciddi bir talepleri var Alevilerin; “bizim camiyle işimiz yoktur, biz cami talep etmiyoruz, dolayısıyla bize cami yapmayın, zorla cami inşa etmeyin” diyorlar.

ÖM: Sait Yazıcıoğlu buna da “hayır, böyle bir şey yapmıyoruz hiçbir şekilde” diyor.

Aİ: “Böyle bir uygulamamız yok” diyor tabii. Diyanet İşleri başkanlığı kendisi gidip cami yapmıyordur ama belli bir çevrenin orada cami yapmasına, özellikle köylülerin talebi olmadan cami yapılmasına herhalde karşı çıkmadığını söyleyebiliriz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özellikle bir cami inşaat programı olduğunu zannetmiyorum, camiler genellikle vakıflar, dernekler tarafından yapılıp Diyanet’e hibe ediliyor.

Bir diğer talep, Hacı Bektaş Dergâhı ve diğer Alevi büyüklerine ait dergâhların turizm bakanlığından alınıp Alevi kuruluşlarına verilmesi. Bu tabii aynı zamanda, dergâhların da tekke ve zaviye olarak değerlendirilip 1925’te kapatılmasından kaynaklanan bir sorun. Özellikle Hacı Bektaş konusunda bu tartışma devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesinden bahsettim, Alevilerin daha muhafazakâr kesimleri veya Sünnilere ya da devlete yakın kesimleri lağvetme talebi yerine, örneğin İzzettin Doğan’ın Cem Vakfı’nda olduğu gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Alevilerin temsil edilmesini talep ediyorlar. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Alevilerin tanınması ve yer alması talebiyle geliyorlar. Burada iki kesim arasında ciddi bir yaklaşım farkı var.

Son olarak da Madımak Oteli’nin müze olması talebi var. Belki de Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı için en uç fikir budur. Madımak Oteli’nin yanında, Aleviler sürekli olarak, Maraş, Malatya, Çorum ve Gazi mahallesi katliamlarının Alevilere yönelik birer örgütlü katliam organizasyonu olduğu temasını gündeme getiriyorlar.

ÖM: Bu aslında sembolik bir jest talebi ve en kolaylıkla yerine getirilebilecek olmasına rağmen bu da yapılamıyor herhalde anlaşılan.

Aİ: Burada Sivas halkını sorgulamak lazım. Sivas il merkezinde maalesef Alevi kalmadı veya çok az kaldı, Sivas Sünnilerinin Madımak Oteli’nin bir Alevi müzesine ve aynı zamanda Sivas halkının utanç müzesine dönüşmesini çok kolay kabul edebileceklerini zannetmiyorum. Bu da tabii düşündürücü. Çünkü hâlâ bir devlet komplosu olduğu, oradaki halkın kesinlikle bir alakasının olmadığı, dışarıdan gelen şer güçlerinin, uluslararası güçlerin, siyonistlerin düzenlediği bir komplo olduğu kanaati, maalesef özellikle muhafazakâr basında, Yeni Şafak’ta, Vakit gazetesinde vs. sürekli işlenen bir konu.

Alevilerle ilgili bir diğer konu, Alevilerin sayısı. Alevi dernekleri, özellikle Alevi-Bektaşi Federasyonu, Türkiye’de 20 milyon Kürt, Arap, Türkmen kökenli Alevi olduğunu, Avrupa’da da 1 milyon Alevi olduğunu iddia ediyorlar. Tarhan Erdem’in yönettiği Konda şirketinin yaptığı,  Türkiye boyutundaki 23 bin deneklik araştırmanın sonucuna göre, Alevi olan, kendini Alevi olarak tanımlayan kişilerin sayısı -kendini Alevi olarak tanımlamaktan çekinenlerin varlığını da dikkate alarak- Türkiye nüfusunun %10’u civarında, ki bu aşağı yukarı 7 milyona tekabül eder. Yani 10 milyonun altında, 6 milyonun üstünde bir sayı olduğunu söylüyorlar. Tabii hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz, bilmemiz de herhalde mümkün olmayacaktır bir dönem, ama bunların içinde örgütlü Alevi sayısına baktığımızda derneklerde takriben 1 milyondan biraz az örgütlü Alevi olduğunu görebiliyoruz. Avrupa’daki 1 milyon olduğu iddia edilen Aleviler arasında bu sayının ne olduğunu bilmiyorum. Unutmamak lazım ki, bu 1 milyon rakamı Avrupa’daki Alevilerin kendi beyanlarına göre, çünkü Avrupa’da 4,5 milyon Türkiye kökenli insan var, bunun 1 milyonu Alevi ise, o zaman Alevi göçünün, Türkiye’deki diğer kesimlerdeki göçten çok daha yüksek olduğunu baştan kabul etmek lazım. Çünkü bu aşağı yukarı %20-25’e tekabül eden bir rakam.

Alevilerin kendi aralarında da bir tartışma olduğunu, ayrışma olduğunu söylemiştim; bir muhafazakâr Alevi kesimi var, AKP’nin ortaya çıkartamaya çalıştığı ve diğerlerinin “AKP Alevisi” olarak tanımladığı bir kesim var. Mesela, Elmalı ilçesinin Tekke köyündeki Abdal Musa Vakfı’nın kuruluşu böyle bir girişim. Buradaki Abdal Musa Derneği, kendilerini Abdal Musa’nın devamcısı, mirasçısı, torunları olarak tanımlıyor. Bu köy derneğinin 400 üyesi falan var. Bu vakfın kuruluşuna şiddetle karşı çıktılar, muhtara rağmen yapılan bir iş olduğunu söylediler. Muhtarı da kendileri seçiyorlar, bunu da anlayamadım.

ÖM: Ben de onu soracaktım.

Aİ: Bilmiyorum. Türkiye’de herkes biraz kendisiyle ilgili soruları sormakta maalesef özürlü. Reha Çamuroğlu’nun da öncülüğüyle geçtiğimiz 11 Ocak’ta, toplu Muharrem iftarı yemeği düzenlenmişti. Bu girişim diğer Alevi kesimleri tarafından boykot edilmişti, AKP’lilerin katılmasıyla olduğu gibi, “İftar” tabirinin Alevilere uymadığını söylediler, “çünkü iftar Ramazan ayına ait bir şey, halbuki bizde Muharrem yas ayıdır, biz yasta böyle toplu yemekler yemeyiz. Bu yas dönemimizi inkar etmektir” dediler. Ehli Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun da, miting düzenleyenleri, “Alevi inancını reddettikleri gibi, Allah inancını veya Müslümanlık inancını da reddediyorlar diyerek eleştirdi. Onların gözünde miting düzenleyenler aslında dinsizler. Diğer taraftan Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan da miting düzenleyenleri şiddetle eleştirdi, miting düzenleyenler de İzzettin Doğan’ı şiddetle eleştiriyorlar.

ÖM: Cem Vakfı miting düzenlenmesine niye karşı çıkıyor?

Aİ: Çünkü “bu bir Kürt hareketidir” dedi İzzettin Doğan, “miting Kürtlerin desteklediği, DTP’nin, AKP ile olan veya devletle olan çatışmasında desteklediği, kullandığı bir harekettir” dedi. “Alevi bayrağı altında destek arıyor Kürtler şimdi” dedi, eyleme katılmama çağrısında bulundu.

ÖM: Mesele epey karışık.

Aİ: Bir de sol kesimde Alevilerin arasında da bir çatışma olduğunu söylememiz lazım,, bunu Hacı Bektaş Veli’yi anma töreni sırasında gördük. Ağustos ayındaki Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerini Hacı Bektaş belediye başkanı düzenliyor tabii kaçınılmaz olarak, onun merkezinde olan bir şey. Fakat Hacı Bektaş belediye başkanı bir emekli general, Ali Rıza Selmanpakoğlu, aynı zamanda Atatürkçü Düşünce Derneği yürütme kurulu üyesi. Bu Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerinin bir ulusalcılık gösterisine dönüşmesini başka Alevi örgütleri eleştirdiler. Bu nedenle de CHP son anda gitmekten vazgeçti hatırlayacaksınız, seçim sonrasıydı, 17-18 Ağustos’taydı, o yenilginin de arkasından pek gitmek istememişti bundan 1,5 sene önce. Bir de böyle bir çatışma var, önümüzdeki dönemde Hacı Bektaş seçimleri bu bakımdan çok gergin geçeceğe benziyor. Alevilerin bir ortak adayının olacağı şüpheli. Bir kaç tane Alevi aday olması çok daha büyük bir ihtimal. Aslında bu da ilginç, Aleviliğin modernleşmesinin bir parçası, çünkü Alevilerin artık eskisi gibi Aleviler kitlesel olarak CHP’ye oy verirler demek mümkün değil. Tabii büyük çoğunluğu hâlâ CHP’ye oy vermeye devam ediyor, ama MHP’li Aleviler de var, ciddi biçimde AKP’ye oy veren Aleviler de var, bu da Alevilerin bir cemaat birliği oluşturmaktan daha çok bireysel bir inanç unsuruna dönüştüğünün de işareti aynı zamanda. Bu açıdan olumlu alınabilir.

(11 Kasım 2008 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)
acikradyo.com.tr - 14 Kasım 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.