Bir hoşgörü anıtı

Bir hoşgörü anıtı

Bir hoşgörü anıtıGeçenlerde bir gazetede okudum. Bilmem hangi şehrin müftüsü bir görüş belirtmiş. Demiş ki Müslümanların...

A+A-

Bir hoşgörü anıtıBir hoşgörü anıtı

Geçenlerde bir gazetede okudum. Bilmem hangi şehrin müftüsü bir görüş belirtmiş. Demiş ki Müslümanların tek bir ibadet mahalli vardır, o da camidir. Alevilerin cemevleri ibadet yeri kabul edilemez. Nereden nereye gelmişiz. Ne büyük bir hoşgörüyü nasıl bir bağnazlığa çevirmişiz?

İlhan BAŞGÖZ / Radikal

Tanınmış Ingiliz arkeoloji bilgini Hasluck, Mamasun Kilisesi’ni anlatıyor. (Christianity and Islam Under The Sultans) Kayalara oyulmuş bu kiliseyi, geçen yüzyılın başlarında bir köylü ahır ve samanlık olarak kullanıyor, oranın bir kilise olduğunu bilmiyormuş. Ahırda tuhaf şeyler olmuş. Ahırda kalan bir at ölmüş, oysa hasta filan değilmiş. Köylünün satın aldığı ikinci at da, üçüncü at da ölmüşler. Birgün samanlar tutuşmuş, samanlıkta ne var, ne yok yanmış.

Köylü, bir iş var bu işin içinde, her hal cinler, şeytanlar tünemiş ahırımda diyerek ahırı kazmaya başlamış. Duvarlarındaki freskler bile taptaze kalmış, bir kilise çıkmış ortaya, bir de insan kemikleri.

Bu kiliseye çok yakın bir türbe varış, bu türbeye Hıristiyanlar Aziz Mamas’ın türbesi derlermiş, Müslümanlar da Mamasun Baba türbesi. Köylü, düşünmnüş ki, bu kemikler her halde Aziz Mamas’ın kemikleridir. Onları bir torbaya veya sandığa koymuş, Hıristiyanlar bu kemikleri yılda iki kez ziyaret ederlermiş. Müslümanlar da Mamasun Baba türbesini kutsal saymış, bazı hastalıklara iyi geleceğine inanmışlar, onlar da bu türbeyi ziyaret ederek dua ederlermiş.

Tekke Köyü

1820’lerde Mamasun köyünün halkı tümden Türk ve Müslümanmış. Mamasun kilisesini de dervişler idare ediyormuş. Hıristiyanlar köye Mamasun Köyü diyorlar, Müslümanlar da Tekke köy.

Mamasun Kilisesi’ni geçmiş kültürümüzün bir hoşgörü anıtı saymamın çok önemli bir nedeni var. Bu kilisenin ayin yapılan yerinde kutsal bir masa varmış, Hıristiyanlar bu masanın önünde ayinlerini yapar, dualarını eder, Papaz Efendi tarafından kutsanırlarmış. Aynı yerin güney tarafında, aynı kilise çatısının altında bir minber varmış. Namaz vakti gelince Müslümlar kiliseye girer, güneye yani Kabe tarafına döner, minberlerinin önünde aynı alanda namazlarını kılarlarmış. Müslümanlar namaz kılmak için kiliseye girince Hıristiyanların kutsal saydıkları masanın arkasında duvara asılı Aziz Mamas’ın resmini ters çevirmelerine müsaaade edilirmiş. Namazdan sonra kiliseden çıkarken Müslümanlar bu resmi tekrar düzeltirmiş.

Bir Hıristiyan kilisesine minber yapmak, sonra bu Hıristiyan ibadet mekânına girip orada namaz kılmak, namaz kılarken bir Azizin resmini ters çevirip sonra bu aziz resmine saygılarını göstermek için onu düzeltmek dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir hoşgörü örneğidir.

Böyle bir hoşgörü anıtı ancak, dillerin, dinlerin, kültürlerin harman olduğu Anadolumuzda bulunabilirdi.

Buna benzer bir hoşgörü örneği İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunda görülmüştür. Bu örnek de yer darlığından ortaya çıkmıştır. Orduda bilece savaşan Hıristiyan, Müslüman, Budist ve Yahudi askerlere ayrı ayrı ibadet mekânları bulunamadığı için, büyük bir çadır kurulmuş, değişik din ve mezhep mensupları bu çadıra girer, kendi dillerince, kendi tanrısına tapınır, duasını edermiş.

Tek ibadethane

Geçenlerde bir gazetede okudum. Bilmem hangi şehrin müftüsü bir görüş belirtmiş. Demiş ki Müslümanların tek bir ibadet mahalli vardır, o da camidir. Alevilerin cemevleri ibadet yeri kabul edilemez. Nereden nereye gelmişiz. Ne büyük bir hoşgörüyü nasıl bir bağnazlığa çevirmişiz?

Sayıları milyonları bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Alevi vatandaşları Cemevlerini ibadet mekânı ve makamı saymış. Tanrıya orada tapınıyor, orada semah dönüyor, orada dua ediyor. Hem de dua dili Türkçe. Dua ederken “eli ele tutalım, eli Hakka tutalım”diyor. Semahlarını tuttukları yeri 13. yüzyıldan beri kutsal sayıyorlar. Yunus Emre bir şiirinde diyor ki: “Gene aşk elçisi geldi, meydanımız doldu, dört yanımız seyir yeri oldu. Gene kadehler dizildi, gene içkiler sunuldu. Canlar içip esrik oldu. Evin içi aşk ile doldu. Hiçbir perişanlığımız kalmadı. (Başgöz, Yunus Emre; 346) Bu semahtır. Bizim semahımıza girmeyen sonunda pişmaan olur, bize düşman bile kesilir. Yalnız gönlü şeytanla dolu kimseler bizin törenimize gülegen olur.” (Aynı eser:301)

Bu semah kuşkusuz Alevi Cem törenlerinin prototipidir. Alevi burayı dua mekânı sayıyor, orada coşkuya düşüyor, Tanrısına orada kendi usulünce tapınıyorsa bizim ne hakkımız olur, hayır burası senin dua mekânın olamaz demeye. Kısa bir zaman önce dedelerimiz bir kiliseyi Müslümanın dua ve ibadet mekânı saymaktan çekinmemişler. Biz nereden nereye gelmişiz?

İlhan Başgöz: Profesör Emeritus Indiana Universitesi.USA. OTDÜ konuk profesörü

Radikal - 26.12.2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.