Çalıştaylar devam ederken Alevi sorununda neredeyiz

Çalıştaylar devam ederken Alevi sorununda neredeyiz

Çalıştaylar devam ederken Alevi sorununda neredeyizCAFER SOLGUN* / Bir “güven” ortamının şekillenmesi bakımından hemen atılması...

A+A-

Çalıştaylar devam ederken Alevi sorununda neredeyizÇalıştaylar devam ederken Alevi sorununda neredeyiz

CAFER SOLGUN* / Bir “güven” ortamının şekillenmesi bakımından hemen atılması mümkün adımlar var. Meselenin çözümünün bir süreç gerektirdiği ve bu süreçte yol alabilmenin de öncelikle önyargıları giderecek bazı adımlar atmaktan geçtiği ortadadır.

4. Alevi Çalıştayı, çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin, sendikaların, akademisyen ve sanatçıların katılımıyla Ankara’da yapıldı. İlki geçtiğimiz haziran ayında düzenlenen çalıştayların bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor. İlk çalıştayın düzenlendiği günlerde, umutlu, iyimser bir hava vardı. Birçok konuda birbirlerinden farklı görüş ve düşüncelere sahip olan Alevi örgütleri ve yazarlar, inanç önderleri, Alevi sorununun çözümü yönünde “yol haritası” değeri taşıyan bazı talepler etrafında ortaklaşmışlardı. Ancak süreç uzadıkça iyimserliğin, umutlu beklentilerin, yerini eleştirilere terk ettiği görülüyor; bu eleştirilerin dozajının giderek artmakta olduğu da bir gerçek.

Eleştiri sahibi Alevi örgütlerinin temel argümanı, “Alevilerin üzerinde ortaklaştıkları talepler belli olmasına rağmen neden hâlâ somut bir adım atılmadığı” noktasında somutlaşıyor. 8 kasımda İstanbul Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitingin genel havasını bu eleştirinin şekillendireceği de bugünden belli. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl da, Alevi örgütleri Ankara’da “eşit yurttaşlık” talebiyle bir miting düzenlemiş, ilk defa Alevi kimlikleriyle meydanlara çıkmışlardı.

Öte yandan, düzenlenen çalıştay toplantılarının bazılarına Diyanet ve İlahiyat Fakültesi kökenli bazı kişilerin davet edilmesi de Alevi camiasında ciddi bir “refleks” yarattı. Zira bu kurumlardan gelecek görüş ve önerilerle Alevi sorununun çözümünün mümkün olmadığı yönünde yaygın bir inanç var. Bu hassasiyetin “yersiz” olduğunu düşünmek için ise, en azından bu aşamada somut bir neden bulunmuyor.

Konuyla ilgili yazılarımı takip edenler biliyorlar; Alevi sorununun çözümü birtakım yasal düzenlemelerle üstesinden gelinebilecek bir konu değil. Toplumsal boyutları var. Uzun bir tarihsel süreç içerisinde şekillenmiş karşılıklı önyargılar var. Ancak konunun karmaşıklığı, çözümünün olanaksız olduğu anlamına da asla gelmiyor. Aksine bunu, meseleye hak ettiği önemi vermenin gerekçesi olarak görmek gerekiyor.

Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin gecikmiş olarak da olsa, çağın ve tarihin içerisinden geçtiğimiz evresinin “mantığına” uygun adımlar atmak noktasına gelmiş olması, Alevi sorununun da (tıpkı Kürt sorunu gibi) bir “çözüm” mecrasına girmesi açısından ciddi bir avantaj oluşturuyor.

Ne ki, toplumsal boyutları da bulunan bir sorunun çözümü için bir siyasi irade ortaya koymak, ancak ve sadece bu yönde somut adımlar atmakla “ciddiyeti” ölçülebilecek bir konudur.

Alevi çalıştayları, ilk defa devletin Alevileri ve onların istemlerini dinlemesi bakımından önemliydi. Umut ve beklenti yarattı. Fakat kimlikleriyle, inançlarıyla toplum önüne çıkmış olan Alevilerin “somut adım” beklentilerinin karşılanmayışı, bu umut ve beklentilerin, yerini hayal kırıklığına bırakmasını tetikleyecektir. Yükselen eleştirilere “kulak tıkamak” değil, bu yönüyle anlamak gereği vardır.

Bu sürecin, planlanan toplantıların tamamlanmasının ardından hazırlanacak raporun hükümetin gündemine gelmesiyle devam edeceği biliniyor. Diğer bir deyişle, zaman bakımından herhangi bir “takvimi” yok. Fakat görülmesi gereken, Alevilerin de “sabır taşına” dönmeye niyetleri, tahammüllerinin olmadığıdır...

Bir “güven” ortamının şekillenmesi bakımından hemen atılması mümkün adımlar var. Meselenin çözümünün bir süreç gerektirdiği ve bu süreçte yol alabilmenin de öncelikle önyargıları giderecek bazı adımlar atmaktan geçtiği ortadadır. Örneğin, bir ara Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın aklına her geleni yüksek sesle dillendirdiği, Madımak Oteli’nin bir “müze” olarak düzenlenmesi konusu var.

Bakan Günay, son olarak Madımak Oteli’nin Başbağlar da dâhil bütün katliamlar için bir “anı evi” olarak düzenlenmesi fikrini ortaya atmıştı. “Açılım” yapmak adına bir konuyu “sulandırmak” da herhalde ancak bu kadar olabilirdi...

Madımak Oteli, Sivas Katliamı’nın gerçekleştirildiği yerdir. Oranın bir “müze” olarak düzenlenmesi, sadece Aleviler için değil, bu ve benzer (Maraş, Çorum) olayların tamamı açısından, toplumsal bir yüzleşme ve muhasebe yapılmasına imkân sağlayacağı için önemli bir adım olacaktır (Bunun nedenlerini ayrı bir yazıda irdeleyeceğim).

Planlanan çalıştay toplantıları devam ederken de bu konunun gündeme gelmesi mümkündür, gereklidir.

Üzerinde konuşulması “sakıncalı” bir konunun konuşulur, tartışılır bir noktaya taşınması olumludur; ama unutmayalım, bu tip konular, aynı zamanda “icraat” da gerektirir...

*Yazar /

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy25974 = 'cafersolgun' + '@';

addy25974 = addy25974 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text25974 = 'cafersolgun' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

25974 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


Taraf - herTaraf - Istanbul - 06.10.2009

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.