Hayıg, Dersim'in sözlü geleneği

Hayıg, Dersim'in sözlü geleneği

Hayıg, Dersim'in sözlü geleneği Ergin Doğru / EvrenselDersimli sanatçı Mikail Aslan, müzik alanındaki çalışmalarını, yazdığı Hayıg isimli kitapla...

A+A-

Hayıg, Dersim'in sözlü geleneği Hayıg, Dersim'in sözlü geleneği

Ergin Doğru / Evrensel

Dersimli sanatçı Mikail Aslan, müzik alanındaki çalışmalarını, yazdığı Hayıg isimli kitapla farklı bir alanda sürdürüyor.

Sanatçıların kendi alanları dışında ürünler vermesi pek rastladığımız bir durum değil. Kendi alanında başarılı olmuş sanatçıların farklı bir alanda ürettiği çalışmalar ise genelde başarısız olmuştur. Bu anlamda başarılı denebilecek yapıt sayısı sınırlıdır. O yüzden de sanatçılar, kitap denilince hemen anılarını yazmaya başlar.

Mikail Aslan, bu anlamda iyi bir örnek olmaya aday. Aslan, müzik alanındaki ses getiren yaratıcı ve başarılı çalışmalarının ardından yazım alanında da iyi bir eserle karşımıza çıkıyor.

Hayıg farklı bir çalışma. Özünde Dersim’i ve Kızılbaş-Alevi kültürünün sözlü geleneğini buluyorsunuz. Halklar için önemli olan efsane-destan geleneği günümüzde çok kullanılan bir tarz değil. Hayıg’de bunu yeniden buluyoruz. Mikail Aslan, dağarcığındaki birikimleri kitabına dökmüş. Geçmişten günümüze vurguları şiir tadında yakalayabiliyorsunuz. Kızılbaş-Dersim otantiği kitapta güzel yedirilmiş. Dil sade olduğu kadar felsefi ve Kızılbaş felsefesinin güzelliklerini görebiliyorsunuz. Yine halkın yerel ağzı sırıtmadan yer almış, akıcı bir üslupla şiirsel dil iyi buluşturulmuş. En önemlisi ise kitap BM raporlarında ölü diller arasında sayılan Zazaca yazılmış. Kitapta Zazaca ve karşılığı olan Türkçeyi buluyorsunuz. Bu tarzda kitap bildiğim kadarıyla ilk. Bu yöntemde yazılmış olan Hayıg’de kaybım, insanların kolaycılığa kaçıp Zazaca yerine Türkçeyi tercih etmesi olacaktır. Umarım kolaycılık yerine Zazaca öğrenmeyi tercih eder okuyucu. Bu çok önemli, zira Zazaca bu coğrafyanın zenginliği, yok olması, hepimizin kaybı olacak.

Eski Yunan ve Mezopotamya destanlarında gördüğünüz tarzla yeniden buluşmak oldukça önemli. Hayıg, Dersim’in bugününe de geçmişten söz söyleyerek eleştiri yapıyor. İnsanın içerisine düştüğü zayıflıkları değişik sözlerle yakalayabiliyorsunuz. Bazen ağaç canı konuşur, bazen ise bir bitkinin ağzında eleştirileri almak mümkün.

İnsanın yaşadığı anı değerlendirmesi ancak anlamasıyla mümkündür. İnsan anlamazsa niye yaşadığını da anlamlandıramaz. İnsan yaşadığı doğa ve toplumla iç içe olmak zorundadır, yoksa “günahkar” olur. İşte Hayıg Can konuşuyor: “Sen bu alemin halinden bahsediyorsun. Bu alem değil mi ki, viran olmuş ev misali bir türlü sıvası tutmaz, ocakta dumanı kesilir. Öyleyse git yan, bak! Vicdanın üzerinde bir kazık var. Her şafağın fecrinde kalk. Şafağın ilk ışığını selamladıktan sonra önünde kendini dara çek, sallandır cüsseni o kazıktan. Nehirlerin kenarından kil topla getir, yeni bir harç kar. Düşen canlarından rızalık iste, ruhlarını şad eyle, yan günahkar!”

Nefesin, kainatın nefesiyle bir olduğu oranda bilgelik çeşmesinden içebilirsin. Nefesin, kainat nefesi ile ters düştüğü an kendi doğana yabancılaşırsın. İşte, gerçeğin sırrı burada gizlidir. Her an farkında olup, kainatın nefesini içinde dolaştırmaktır özü; ama kainatın enerjisi kendi içinde sürekli değişir, bu yüzden gerçeğin donu da sürekli değişir…”

Hayıg, can görmüş sorguluyor, sorguladıkça anlamlandırıyor ve bizleri uyarıyor. Uyarısını sözün derinliklerinden aktarıyor:

“Bir hayli zaman yandın kavruldun.

Yandıkça öğrendin, dilinin kör düğümü çözüldü.

Nehirlerin kenarından toplayıp getirdiği kil ile

Mazlumların viran olmuş evlerini ne güzel onardın...”

“Birbirine itibar edip yan yana durabilenler,

Birleşerek uzun ömürlü akarlar.

Günbegün gürleyip çoğalarak,

Hayli zaman beraber döner dururlar.

Başlangıçta kırmızı, beyaz ve boz bulanıktırlar. Ama

Aştıklarında, bir zaman sonra durulanıp,

Berrak renkte karar kılarlar...”

En önemlisi de Hayıg kızgındır. Ellerindekinin kıymetini bilmeyen; kutsallığı, geçmişi sıradanlaştıranlara karşı da haykırıyor: “Ey ahali! Ey çaresiz sersemler! Siz kendinizi mi şaşırdınız, nedir bu haliniz? Kaynağın başında ağlayan, inleyen şu ihtiyarlarınızdan da mı utanmıyorsunuz? Onların gölgesi olmasa ne yaparsınız? Xızır’ın kapısının önündeyiz; kuşun, kurdun, börtü böceğin yuvasını neden tarumar ediyorsunuz? İçip sarhoş olmak için başka bir yer bulamadınız mı?..”

Hayıg, tüm güzelliklerinin yanında eksikler de taşıyor. Böyle bir çalışmada olmaması gereken imla ve kelime eksikleri var. Yine kitabın genel akışkanlığı, kitabın sonlarına konulan öykülerle bir bütünlük oluşturmuyor. Aslında güzel olan bu kısa hikayeler, başlangıçtaki felsefi, şiirsel dille bütünleşmiyor. Tamamlaması için düşünülse de çok örtüşmemiş. Yine bazı bölümlerde akışkanlık kurgudan kaynaklı zayıflıyor. Her şeye rağmen bütünüyle değerlendirildiğinde, mutlaka okunması gereken bir kitap Hayıg.

Hayıg: Farkındalık; ayık ve diri olan (cismin iç sesi, toprağa yakın, sarı renk).

Evrensel

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.