İmam-hatip mezunu Alevi dedesi

İmam-hatip mezunu Alevi dedesi

İmam-hatip mezunu Alevi dedesiOral ÇALIŞLAR / RadikalProfesör Dr. Hamza Aktan, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı....

A+A-

İmam-hatip mezunu Alevi dedesiİmam-hatip mezunu Alevi dedesi

Oral ÇALIŞLAR / Radikal

Profesör Dr. Hamza Aktan, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı. 7. Alevi Çalıştayı’nda din derslerinin zorunlu olmasını savunurken, çocuklarımızın ‘misyonerliğe, satanizme, ateizme karşı eğitilmesi’ gereğinden söz etti. Derslerin böyle bir yararının da olacağını belirtti.

Din dersleri kitaplarının böyle bir anlayışla hazırlandığı durumlarda ortaya çıkan tabloyu bilmiyor değiliz. Hamza Aktan’a, Diyanet İşleri Başkanlığı yasasında, örgütün mevzuatında ‘misyonerlikle mücadele’ gibi bir maddenin olup olmadığını sorma gereğini duydum. Tabii ki yoktu.

Misyonerlik, aslında, Hıristiyanlık propagandasından başka bir şey değil. Bir dinin misyonerliğini yapmak, o dinin propagandasını yapmak ve o dini yaymaya çalışmak anlamına geliyor. Örneğin, uluslararası literatürde, İslam dinini yaymaya yönelik girişimlerin İslam misyonerliği olarak tanımlandığını, hatta Anadolu Selçuklularının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam misyonerliğine zemin hazırlamış yapılar olarak algılanabildiğini görmek mümkün. Son dönemde ise, ‘Budizm misyonerliği’ kavramının, yeni bir tartışma konusu olarak dünya gündeminde yer aldığını görmekteyiz.

Diyanet İşleri Başkanlığı, hemen her gün ve her saat, İslamiyet propagandası yapılmasını örgütleyen bir kuruluş. Hatta bu kuruluşun temel işlevlerinden birinin bu olduğu bile öne sürülebilir. Bir yandan devlet eliyle Müslümanlık propagandası yapılırken, diğer yandan da Hıristiyan yurttaşların inançlarının propagandasını yapma haklarının kısıtlandığı bir ortamda, laiklikten söz etmek elbette ki hiç kolay değil. Laiklik, ‘bütün dinlere eşit şekilde muamele edilmesi’ olarak da tanımlanabilir. Laik bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı dahil hiçbir devlet kurumunun din ve inançlar konusunda ayrım yapamayacağı, farklı inançlara farklı şekillerde yaklaşamayacağı açık.

Ali Bulaç da ‘misyonerlik tehlikesi’ anlayışını destekleyen bir tez ortaya attı. Bulaç’a göre Katolik Hıristiyanlığı tehlikeli değil. Ortodoksluk ise içe kapanık bir çizgi izlediği için onların da Müslümanlar açısından bir tehdit olması düşünülemez. Protestanlık, Bulaç’a göre diğerlerinden farklılık gösteriyor. Protestanların Alevileri ve Sünnileri Hıristiyanlığa döndürmek açısından hâlâ etkili faaliyetler yürüttüğünü savunan Bulaç, bu tezini doğrulamak için Ermeni bazı yazarlara gönderme yaptı.

Sonuç olarak ‘misyonerlik’ Çalıştay’ın bazı katılımcıları tarafından önlenmesi gereken bir tehlike olarak öne sürüldü. Bu anlayışın birçok bağnazlığı kışkırtma olasılığı var. Türkiye’de Sünni ulema arasında Hıristiyanlık ‘tehdidi’ ve ‘tehlikesi’ anlayışı, ciddi olarak varlığını koruyor.

19. yüzyılda Anadolu’ya çoğunluğu Amerikalı olan misyonerlerin geldiği, okullar kurdukları, bir tarihi olgu. O dönemdeki Amerikalı misyonerlerin asıl hedefi, çoğunluğu Gregoryan olan Ermenileri Protestanlığa çekmekti. Çok başarılı oldukları söylenemez. Ancak, o dönemde de, günümüzde de, Anadolu’ya gelen Hıristiyanlık misyonerlerinin Müslümanlığa yönelik fazla bir etkinlikleri, ciddi bir etkileri söz konusu olmamıştır. Bu işin pratik tarafı... Asıl önemli olan ve vurgulanması gereken noktaysa, Hıristiyanların da, Yahudilerin de tıpkı Müslümanlar gibi inançlarının propagandasını yapabilme haklarının sağlanmasının, laiklik ilkesinin zorunlu sonucu olduğu.

***

Mehmet Yaman, İmam-Hatip Lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. Aynı zamanda İstanbul Göztepe’deki geleneksel Şahkulu dergâhında da yıllarca görev yapan bir Alevi dedesi. 7. Alevi Çalıştayı’nın katılımcılarından olan dede Yaman, emekli din dersi öğretmeni.

Zorunlu din derslerinin geleceği bölümünde konuşurken, Aleviliğin de gözden kaçırılmamasına vurgu yaptı.

Mehmet Yaman’ın ardından söz alan Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri; “Bakın imam-hatip liselerinin Alevi çocuklarını Sünnileştirdiği iddia ediliyor. Mehmet Yaman dede örneği bunu yalanlıyor” şeklinde özetlenebilecek bir müdahalede bulundular. Yaman, onların sözünü keserek, “Ben bir istisnayım. Bu okullarda Alevilik çeşitli hocalar tarafından aşağılanırdı ve bunlara tepki göstermem mümkün değildi, içime atardım. Alevi çocuğu olan birçok arkadaşım bu okullarda Sünnileştiler” dedi. Yaman Dede, kendisinin Alevi olarak kalabilmesinin nedeninin dergâhla olan ilişkisini sürdürmesi, sürdürebilmesi olduğunu vurguladı.

***

Çalıştay’da zorunlu din dersleri konusunda belli bazı uzlaşmaların öne çıktığını da söyleyebiliriz. Örneğin din derslerinin şu anki içeriğinin sürdürülmesinin mümkün olmadığı noktasında bir uzlaşma var. Dolayısıyla, din derslerinin, yalnızca din tarihi ve din kültürü vermekle sınırlı tutulması düşünülüyor. Din derslerinin bugüne kadarki içeriği ve din dersleri konusunda gözlemlenen uygulamalar, net bir şekilde ‘Sünnilik propagandası’ içermekteydi. Örneğin son yapılan değişikliklere rağmen hâlâ Kuran’dan seçilen surelerin ezberletilme amacıyla din dersi kitaplarında yer aldığı anlaşıldı. Kitapların özünde bu bağlamda hâlâ bir değişiklik söz konusu değil.

Eğer yurttaş çocuğuna din eğitimi verilmesini istiyorsa, dinin öğretilmesini istiyorsa, devlet buna bir çözüm üretmelidir. Din dersleri, dinin öğretilmesi için kullanılamaz” noktasında da bir ortak zemin oluştu. Ancak, görünen o ki, Sünni uleması, Diyanet İşleri’ndeki din adamları, bu noktada hâlâ netleşmiş değiller.

Onlar hâlâ ‘misyonerliği’ tehlike olarak görmeye devam ediyorlar...

Radikal - 31.01.2010

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.