Kamudaki yedinci toplugörüşme çıkmazı; tekmili birden

Kamudaki yedinci toplugörüşme çıkmazı; tekmili birden

Kamudaki yedinci toplugörüşme çıkmazı; tekmili birden... 2002’den beri yürütülen toplugörüşmeler kamu çalışanlarının...

A+A-

Kamudaki yedinci toplugörüşme çıkmazı; tekmili birdenKamudaki yedinci toplugörüşme çıkmazı; tekmili birden...

2002’den beri yürütülen toplugörüşmeler kamu çalışanlarının reel durumlarında hiçbir iyileştirme getirmemiştir; kamu görevlileri, altı yıldır ekonomideki büyümeden ve verimlilikteki artıştan hiç pay alamamıştır

Sürdürülebilir sömürüyü, emek sömürüsünü yarınlara taşımakta kullanılan materyallerden-argümanlardan biri de yarınlara umutla bakan, sürekli olarak yarınlarda daha güzel günlerin beklediği hissi içinde bulunan bireylerden oluşan bir toplum yaratmaktır. Egemenler bunun sadece beklenti düzeyinde kalmasını isterler.

Beklentinin gerçekleşmesi için mücadeleyi tasvip etmezlerr. Bilakis bu özlemleri gerçekleştirmek yönünde gelişecek mücadele alanlarını ve hatlarını daraltan; bunun için bireyleri, demokratik toplum kuruluşları: DTK’ları ve sivil toplum kuruluşlarını: STK’ları baskılayan ve belli ölçüde kendi kontrolünde tutan, yeri geldiğinden bunlara saldıran (1 Mayıs 2008 Taksim engeli) egemenlerin bu yolda hayli başarılı oldukları gözlenmektedir. Globalleşen sermaye, tek kutuplu dünyada emek cephesi üzerinde geçicide olsa bir hâkimiyet sağlamıştır. Sınıfsal mücadeledeki ve özellikle kamu çalışanları sendikal hareketindeki durağanlık; büyük bir kitlenin (on milyonların) gelişme ve büyümeden yıllardır pay alamıyor olması; yine aynı kitleye etkileyen reel enflasyonun etkisi altında her geçen gün reel gelir kayıplara uğraması bu durumu somut olarak göstermektedir.

Katoik durum

Kamu çalışanları aleyhinde oluşmuş bu kaotik durumdan çıkış yolu, uluslararası ve evrensel hukuk normlarını referans alan ve de-facto durumlar yaratan bir  mücadeleyi kurgulamaktan geçmektedir.  Kamu yönetimi idari işlem ve eylemlerle yürütüldüğünden, idarenin tek taraflı idari işlem ve eylemlerde bulunarak (idari işlem ve eylemler hukukilik prensibinden yararlığından, idari işlem ve eylemler herkes uymak zorundadır.) kamu çalışanlarını etkisiz hale getirebilmektedir. Yargılama hukukunda önemli bir ilkesi olan ‘silahların eşitliği’ ilkesi, silahları eşit olmayanların yaptıkları mücadelede kaybedecek taraf önceden göstermektedir.

Taraflardan biri İşveren olarak hükümet, diğeri ise memurları temsil eden kamu çalışanları sendikası-sendikaları; bulunmaktadır. Sendikalar, memurların ekonomik ve sosyal hakları için masaya oturmaktadır. Masaya oturup da inisiyatif geliştirip bir hak mı elde etmektedirler? Tabii ki hayır. Hükümet neyi isterse onu vermektedir. Sendikalar görüşmelerin figüranı olup, işin senaristi ve başrol oyuncusu hükümettir. Taraflar anlaşıyor, anlaşma metni imzalanıyor, anlaşılamadığı zaman (6 kez toplu görüşmelere oturulmuş sadece 2005 yılında anlaşmaya varılabilmiştir.) Uzlaştırma Kurulu’na gidiliyor ve her iki durumda da ortaya çıkan metnin hükümet tarafından uygulanmaması halinde her hangi bir yaptırım bulunmamaktadır. Bu durumda toplugörüşme masasının sendikalar adına bir anlam ifade etmediğini ortaya koymaktadır.

Toplusözleşmeyi baskılayan diğer bir husus ise “Ülkenin ekonomik ve siyasi durumu, dış ve iç borçlar, terör” ve benzeri birçok gerekçeyi bir dağ gibi sendikaların önüne koyan hükümetin bu restini görmeyen sendikal anlayışlardır. Bu nedenle hak kayıplarına onay veren toplu görüşme metinlerinin dahi uygulamayan hümütemin tavrına seyirci kalınmasıdır. Bu sıkışmışlığı ve hak kayıplarının önünü açacak olan ‘Silahların eşitliği’ ilkesi gereği  toplusözleşme ve grev hakkıdır.

Adım yok

2002’den beri yürütülen toplugörüşmeler kamu çalışanlarının reel durumlarında hiçbir iyileştirme getirmemiştir; Kamu görevlileri, altı yıldır ekonomideki büyümeden ve verimlilikteki artıştan hiç pay alamamıştır. Toplumun belirli kesimlerine kaynak aktarırken bütçe ve ekonomik dengeleri dikkate almayan hükümet, (Batan krediler, rantiyeye ödenen faizler, batan bankaların borçlarının hükümet tarafından ödenmesi, Hazine garantili özel dış borçların karşılanması vb.), kamu çalışanlarının  taleplerine seyirci kalmaktadır. Hatta çalışanların yaşam düzeylerini gerilediği, halkın büyük bir çoğunluğunun fakirleştiği, yeni yeni zenginlerin yaratıldığı bir ortama girilmiştir. Bu veriler 15 Ağustos 2008’den itibaren başlayacak toplugörüşmelerin öncekilerin bir tekrarı olacağını işaret etmektedir. Tüm bu koşulların ve oluşan ortamın, mevcut sendikal örgütlenme ve mücadele anlayışının gelecek için umut vermediğini görmek için müneccim olamaya gerek yoktur.

Kamu çalışanların önünün açılması, hakça bölüşülen bir ülke yaratılması, tüm sendikaların toplugörüşmelere katılmayacağını açıklamasına, KESK başta olmak üzere diğer sendikalarının toplu sözleşme ve grev hakkının kazanılması yönünde meşru mücadele zemininde hareket etmesine bağlıdır. Toplusözleşme ve grev hakkının kazanılmasına giden yol haritası ILO’nun 87, 151 ve 98 Sayılı Sözleşmelerinde, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddelerinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin SATILMIŞ VE DİĞERLERİ/Türkiye Davası

(17 Temmuz 2007); KARAÇAY/Türkiye Davası (27 Mart 2007) kararlarının gerekçesinde vardır. Sözüm hükümet yanlısı, kontra ve işbirlikçi sendikalara değil, KESK’edir. Dostun serzenişi ve seslenişidir. Yarınları bu günden kuracaksak, bu günden mücadeleyi örgütlemeliyiz; toplugörüşme masasında bize biçilen rolü oynayarak değil!

Ersin Albuz:  Avukat, BTS İstanbul 1 Nolu Şube Hukuk, TİS ve İnsan Hakları Sekreteri (Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası- KESK).

RADİKAL - 13.08.2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.