Kendal DOĞAN : İmam Dedeler

Kendal DOĞAN : İmam Dedeler

Kendal DOĞAN : İmam DedelerEskinin çürümüş yapılarını yıkma, toplumu değiştirme sürecini yakalayan   her devrim, yaratacağı...

A+A-

Kendal DOĞAN : İmam DedelerKendal DOĞAN : İmam Dedeler

Eskinin çürümüş yapılarını yıkma, toplumu değiştirme sürecini yakalayan   her devrim, yaratacağı toplumsal değerlere geçmişin muhasebesini yapma yanında yeni toplumsal düzeni açıklamak zorundadır.

"Vatanın bağımsızlığı ve Hilafet ve Saltanat makamını kurtarmak"  gibi bir hedef Cumhuriyet projesine dönüşürken 3 Mart 1924'te Halifeliğin kaldırılması ile ideolojik bir hesaplaşma beklenirken,  dinsel ideolojinin siyasal teorisi güçlendirilmiştir.

Dinsel ideoloji toptan hedef haline getirilmeyerek dinsel kurumlardan yararlanma yolu seçilmiştir. Bu yüzden Cumhuriyetin din teorisi çelişkilerle doludur. Cumhuriyetin tavrı, tarih ve toplumbiliminde başka, laiklik siyasetinde başkadır.

Bu nedenledir ki cumhuriyet, dini toplumsal yaşamda siyasallaştırmıştır.

Dinler içerisinde İslamiyet devlete sahip olmanın yarattığı olanaklar nedeniyle en gelişmiş dinsel ideolojidir.

Devlet olma şartı ile toplumu yönetme gayesindeki  İslam yeniden devlet olmanın şartlarını her süreçte aramıştır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında siyasal ve toplumsal hayatta geri mevzilere yerleşen İslami ideoloji,   Osmanlıdan kalan kurumlarını koruma ve geliştirme çabası içerisine girerek Cumhuriyet'le hesaplaşmayı başka süreçlere bırakmıştır. 

Feodal teokratik bir devletin yıkılması ile kurulan Cumhuriyet,   halkın ısrarı ve talebi nedeniyle laiklik konusunu kendisine iş edinmiştir.

Tarihsel anlamını sınıf mücadelesi içerisinde kazanan laiklik,   ideolojik içeriğiyle,  feodal sınıfın ideolojisi olan dinin karşıtıdır.

Başka bir deyişle, "laiklik,    her  toplumda, halk sınıflarının feodal iktidarı yıkma ve tasfiye sürecinde" ortaya çıktığından "Cumhuriyetin bu konuya ilgisizliği söz konusu olamazdı.

Buradaki durum bir anlam da, Cumhuriyet''in genç ve ilerici anamalcıları ile ortaçağın son kalıntıları olarak görülen sınıfsal güçleri olan ağalık, şeyhlik, aşiret reisleri arasındaki devlete egemen olma çabası olarak değerlendirilebilir.

Dininin siyaset alanından uzaklaştırıldığı hususu cumhuriyet anlamında hiç bir zaman inandırıcı olmamıştır.

1921 Anayasası'nda devletin dini belirtilmediği halde 1924 Anayasası'nda, " Türkiye devletinin dini İslam'dır"  hükmü konurken kafa karışıklığından çok öze dönüşün ruhsal şekillenmesini de görmekteyiz.

İktidar savaşımı laiklik eksenin de,  sürekli olarak sürmüştür, kavramlar birbirine girerek anlamlarının bir bir yitirmiştir.

Osmanlının teokratik rejimini yıkan yeni sınıf,  niteliği gereği yıktığı sınıfı koruma ve geliştirme çabasına yeniden girmiştir. Gürültünün en çok koparıldığı laiklik devlet dairesine hapsedilmiş, toplumsal gelişme dönüşme aşamasında dine terk edilmiştir.

Toplumun ulaştığı günümüz süreci bu politikaların ürünüdür. Ortak bir proje olan Cumhuriyet, yıktığı bir sistemin kurumlarına yeniden hayat vererek,  bir tür özeleştiride bulunmuştur.

Cumhuriyet daha fazla laikliği,  emekçi  halkın uyanışına neden olacağı hesabı ile  laikliğe son noktayı koymuştur.

Kısacası Cumhuriyet yalnızca on yılını "laik" olarak geçirmiştir.

Gelinen düzey itibariyle laik bir Cumhuriyetten bahsetmek artık çok zordur.

İslami kurumsallaşma sonucu diğer inançlar tamamen bir asimilasyonla karşı karşıya kalmıştır.

 İslamlaştırma (Sünnileştirme) projeleri,  hiç bir engel tanımaksızın büyük bir ivme kazanmış durumdadır.

İslami kurumlar siyasal İslam'ın ideolojik merkezlerine dönüşmüş durumdadır.

Anadolu Aleviliğinin yol erlerini, yol bilenlerini kuşatmak amacı ile maaş bağlama, Diyanet dairesinde yer verme, iftar verme v.b gibi girişimler tamamen,  alevi dokusuna uygun olmayan projelerdir.

 Her dönem denenen,  deyim yerinde ise asimilasyon temelinde uygulamalar ve projeler gerçekleşmiştir.

Anadolu Aleviliği günlük yaşamında olsun felsefesinde olsun "iftar" kelimesine hiçbir süreçte rastlanılmamıştır.

Yol erlerince bir tür sırrı hakikat eylemi olan oruç daha çok yas amaçlı tutulur,  Oruç açma hiçbir zaman toplu olarak yapılmamıştır. Bu tür yönelimler tamamen aleviliğin içinin boşaltılmana, özgün yapısının deformasyona uğratılarak, asimilasyon sürecinin tamamlanmasına yöneliktir.

Sistemin bu konulardaki yönelimi ne yazık ki, önemli taraftar bulmuş durumdadır. Bir çok düşkün daha şimdiden kendisini dede ilan etmiş, diyanetten açılacak kapıdan içeri girmek için sıraya girmişlerdir.

Aleviler, devletin maaşlı dedelerine ihtiyaç duymamaktadır. Bunlar alevilerin dedeleri olamazlar. Olsa olsa yeni alevi imamlar ve son süreçte de imam olurlar.

Bu sürecin atlatılması aleviler anlamda çok büyük önem arz etmektedir.

Cumhuriyetin bir türlü hesaplaşamadığı güçlerlerin, kurumları ile artık sistemin vazgeçilmezleri pozisyonuna yükselmişlerdir.

Aleviler son on yıllık süreçte devlet ile onurlu buluşmanın şartlarını projeleri ile ortaya koymuştur. Olmazsa olmazlar aleviler anlamında çok berraktır.

"Cem evlerinin kutsal mekan olarak kabul edilmesi,  tüzel kişiliklerinin inanç merkezi olarak tescili, diyanet işleri başkanlığının kaldırılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması" alevilerin en temel istemleridir. Alevilerin bu istemleri   son derece masumanedir.

Bu temel istemlerin çözülmesi durumunda aleviler devletle onurlu bir şekilde Cumhuriyetin ilk yıllarındaki buluşmasını yeniden gerçekleştirecektir.

Bu nedenle sistemin alevileri asimile etmeye, yoldan çıkartmaya ilişkin projelerden vazgeçmesi gerekmektedir.

Kent koşulları aleviliğin asimilasyonunda uygun zemin yaratmış olabilir.

Ancak kapalı bir toplumsal ve ekonomik yapıdan, sanayi toplumun tüm olanaklarından yararlanan aleviler, kendi özgün inanç ve kültürünü korumada yeni silahlar edinmiştir. En büyük silahı artık örgütlü bir toplum olmasındadır.. Aleviler özgür birleşik, demokratik bir toplum yaratma projesine kentlerdeki yaşamlarında ulaşmışlardır. O yüzden aleviler   Cumhuriyetin, temel yapısına uymayan siyasallaşmış İslam'la yüzleşmesini istemektedir.

Ancak bu husus yanlış anlaşılmamalıdır.

Özgür her yurttaşın inancına göre yaşaması en temel hakkıdır. Aksini savunulamaz. İnsani de değildir.

Ortak vatanımızda, Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarak, demokratik laik bir düzenin inşasında tüm yurttaşlarımıza görev düşmektedir. Alevi, Sünni … her türlü inanç sahipleri ancak laik ve demokratik bir ülkede özgür olabilirler.

Kendal DOĞAN
26 Aralık 2007 - AHA

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.