Olmadı Başbakan...

Olmadı Başbakan...

Olmadı Başbakan...Oral ÇALIŞLAR / Radikal(...) Başbakan Erdoğan, Seyfi Oktay’ın, Alevi dedesi olduğu için bu atamalarda rol oynadığını...

A+A-

Olmadı Başbakan...Olmadı Başbakan...

Oral ÇALIŞLAR / Radikal

(...) Başbakan Erdoğan, Seyfi Oktay’ın, Alevi dedesi olduğu için bu atamalarda rol oynadığını mı söylemek istiyor?  Bu tutumun insan hakları literatüründeki karşılığı ‘ayrımcılık’tır. Bir kişiye, aidiyeti nedeniyle suçlamalarda bulunmak, bir insan hakkı ihlalidir....Böyle bir iddiayı en hafif deyimiyle ‘ayıp’ olarak nitelendiriyorum. Yargıtay’da Sünniler dışında kimse olamaz mı? Aleviler bin yıldır dışlanan bir mezhebin mensupları. Dini bağnazlık onları yıllarca baskı altında tuttu, her yerlerden dışladı...

Halktan oy istenilen dönemler, demokrasinin en güzel dönemleridir.

Halkın diğer dönemlere oranla daha fazla ‘kadraja girdiği’, ülkenin geleceğinin halkın tercihine bağlı olduğu yönündeki görüşlerin anlamlı bir zemin kazanabildiği dönemlerdir. “Siyasetçilerin düşünme yeteneğine sahip olmadıkları iddiası haksızdır; her siyasetçi önündeki seçimleri düşünür” sözü, boşuna söylenmemiştir.

Demokrasi ve halk gibi kavramlara biraz olsun anlam yükleyenlerin miting meydanlarına sempatiyle bakmaları, bu bağlamda normal. Ağustos sıcağında halkı ikna etmeye çalışan parti liderlerinin halkın ayağına giderek onlara vaadlerde bulunmaları, ‘çok partili sistem’in çıplak gözle görülebilen avantajları ve güzellikleri arasında.

Bütün bunlara rağmen, miting meydanlarında yaşananları incelediğinizde, doğal olarak,
hoşunuza gitmeyen şeylerle de karşılaşırsınız. Örneğin şu anki referandum kampanyasında, oy uğruna yaptıkları konuşmalara bakınca bazı siyasetçilerin zaman zaman akıllarının başlarından gittiği hissine kapılıyorum.

***

Başbakan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun atamalarında rol oynadığı iddiası soruşturmalara konu olan Seyfi Oktay’a yönelik şunları söyledi: “Dedelerden (Alevi dedesi de olan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ı kastediyor) talimat alarak atamalar yapma dönemi bitiyor. Sıkıntı burada.”

Başbakan Erdoğan, Seyfi Oktay’ın, Alevi dedesi olduğu için bu atamalarda rol oynadığını mı söylemek istiyor? Bu tutumun insan hakları literatüründeki karşılığı ‘ayrımcılık’tır. Bir kişiye, aidiyeti nedeniyle suçlamalarda bulunmak, bir insan hakkı ihlalidir.

Seyfi Oktay’la telefon konuşmaları basına yansıyan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek arasında ‘dede-talip’ ilişkisi mi var ki, Başbakan böyle bir suçlamada bulunuyor. Bu suçlamanın arkasında ‘Yüksek yargıya Aleviler dolduruldu’ iddiasını da görmek mümkün. Zaten böyle söyleyenler ve böyle yazı yazanlar da oldu.

Böyle bir iddiayı en hafif deyimiyle ‘ayıp’ olarak nitelendiriyorum. Yargıtay’da Sünniler dışında kimse olamaz mı? Aleviler bin yıldır dışlanan bir mezhebin mensupları. Dini bağnazlık onları yıllarca baskı altında tuttu, her yerlerden dışladı. Diyelim ki, bir dönemde de onların bir kısmı (doğru olup olmadığını da tam bilmiyoruz) bir dayanışma sağlayarak bazı atama olanakları elde ettiler. Sünni çoğunluğa mensup bir siyaset insanın böyle konuşması kabul edilebilir mi?

***

Başbakanın ‘Genel Af’ konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ile girdiği polemiği ve üslubunu da onaylamadığımı ifade etmek istiyorum. Bildiğimiz gibi, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, ‘utangaç’ denecek bir yumuşaklıkla, PKK’nın  silahı bırakması halinde bir ‘Genel Af’ çıkarabileceklerini söylemişti.

Başbakan’ın tepkisi şu şekilde oldu:

Biliyorsunuz sılayı rahim (akraba ziyareti) diye bir şey var. Sayın Kılıçdaroğlu, sılayı rahim yapmakla güzel bir şey yapmış bundan dolayı kendisini kutlarım. Bütün mesele sonraki süreç. İfade edilen şey genel af meselesi.. Genel af yetkin var mı? Bu şehitlerimizin anneleri, babaları, kardeşleri, onun, sen feryadını kulak ardı edebilir misin? Böyle bir hakkı ben kendimde göremiyorum. Bir defa bu tür bir genel affa ilk defa ben karşı çıkarım. Böyle bir yetkiyi kendimde görmüyorum. Nasıl böyle bir şey söylersin bu yetkiyi kim verdi? Düşünce, fikir suçu, bunu konuşmak başka ama bunun içine katilleri, teröristleri paketlemeye kalkarsanız başka bir şey.’’

Bu konuşmanın içinde, Kılıçdaroğlu’nun kökenine (ve dolayısıyla Alevilik konusuna da) belirgin bir gönderme var. ‘Tuncelilisin, şimdi gittin oralara, kim olduğunu biliyoruz’ şeklinde deşifre edilebilecek olan ifadeler göze çarpıyor.

Yani dışlayıcı, ayrımcı ve ‘kökenci’ yaklaşım, bu noktada da sürüyor.

***

Bence bundan daha önemli olansa, Başbakan’ın af konusuna yaklaşımı. PKK’lıları dağdan nasıl indireceksin? Sırf silah yoluyla PKK sorununun çözülemeyeceğini defalarca dile getiren Başbakan, muhalefetten gelen af konusundaki zayıf çıkışı bile tepkiyle karşılayarak neyi amaçlıyor olabilir?

Kürt Açılımı’nın şu aşamadaki en önemli hedefi, PKK’nın silahsızlandırılması ve dağdan indirilmesi. Çoğu hesap buna göre yapılıyor. Dağdaki insanı ‘silahı bırak, gel teslim ol, ondan sonra ömür boyu hapiste yatacaksın’ diye ikna etme fikri, ciddiye alınabilecek bir fikir değildir. Bu gerçeğin en çok farkında olması gereken kişilerden biri de Başbakanın kendisidir.

Kürt sorununda çözüm için toplumsal uzlaşmanın taşıdığı önemi hepimiz vurguluyoruz. Toplumun ikna edilme sürecinde, ana muhalefet partisi ile diyaloğun taşıdığı önemi uzun uzun anlatmaya gerek yok. Kılıçdaroğlu’nun,

CHP’lilerin bile kabul etmesi zor olan bir noktada, çekingen de olsa bir çıkış yapmış
olması gerçekten de önemli. Başbakan, bunu bir imkân olarak değerlendirebilecekken,
toplumdaki milliyetçi duyguları körüklemeyi, uzlaşma ihtimalini zorlaştıracak bir üslup kullanmayı tercih ediyor.

Hepimiz biliyoruz ki,-Başbakan’ın da bu konuda yeterli farkındalığa sahip olduğunu varsayıyorum- silahların bırakılması, ancak bir af adımı ile paralel olarak mümkündür. Şimdiden bu konuda toplumu olumsuz yönde şartlandırmak, yanlıştır, çözüm konusunda inisiyatif kırıcıdır.

Radikal - 31.08.2010

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.