Biz ALEVİYİZ! ALEVİ Kalacağız! Ve demekki “Müslüman hiç değiliz”.

Konuk Yazar

NE ATEİST VE NE HRİSTİYAN, ZERDÜŞ NE DE ŞAMAN da DEĞİLİZ!
EVET, BİZ ALEVİYİZ. Geçen süreç gereği bunu özellikle belirtmek isterim!



Şimdi analizin, başkasına meyil vermenin ya da içinde görünmenin, talep etmenin değil, onların ötesinde BİZLİĞE, DAHA DA İNSANLIĞA evrilen KENDİN olmanın, KENDİN ve ÖZÜ bulmanın ve saltanata karşı EYLEM ile DURUŞZAMANIDIR!

- - - - - -
Sevgili canlar, yarenler, erenler, dostlar,
Kimi canların kendi sayfalarında yapılan paylaşımlarda çok farklı yelpazelerde yorumlar yapılmış. Berraklık açıdan şu aşağıdaki açıklamalar bir gereklilik ve sağlıklı olacak inancındayım.
Gerçekler Demine Hü.

1. Kim olursa olsun bireyin yüreğinden geldiğince inandığı “İnanç ve Yaşam Tarzı” ona aittir ve saygı duyulur. Ancak o kişi kendi inancını başkasına dayatıyor, hatta kılıç zoru veya “Ali Cengiz” oyunu ya da asimilasyon gibi niyetleri ile, kendi inancını başkasına manipüle etmek istiyorsa, o birey, topluluk ve devlet, kendi inancına da hainlik eden zavallı bir zalimin ta kendisidir!

2. Kendi kavramında Aleviliğin özü-özgünlüğü ve kendine has olduğu değerler, erkanlar-ritüeller bellidir: Belli yaşa gelince Yol’a , toplumuna “İkrar” verir” ve yaşam sürecinde “nefsinden arınarak” kȃmil insanlığa” yönelmesi Yol’da onun değerlerine pişmesi ve onun özdeşleşmişliğinde olan “iyi insan” Eline, Diline, Beline değerleri kişiliğinde içselleştirir ve yansıtır. Kısaca 4 kapı 40 makam öğreti Yol’u bireyi yetkin Aleviliğe ulaştırarak “BİZ” değerlerine, kolektif ve eşitlik odaklı normlara erişir, özgürlük, barış ve evrensel adalet sistemi dünya görüş temeli ile tüm varlara, farklılıklar bereberinde kendi toplumu, aleme sevgi güder. Bu değerler, normlarla “Biz” de yer alan Alevi bireyinin kendisi ise tamamen yaşamda özgürdür!

3. Bu Alevi değerleri içinde ve Erkan-ritüellerinde (kıyaslama yapmıyorum ancak net anlaşılması için) başka inançlarda olan örneğin, ne ibadet için oruç tutar ne de ibadet için bir hayvan keserek kurban etmez (et yemek başka), ne imam ardında namaz-niyaz ne de Papaza gidip günahlarının affı ya da Hahaham ardında duvara karşı ibadet yoktur. Cami yoktur, Kilise yoktur, Peygamber yoktur ve O Tek Tanrılı dinlerin hiç bir Tanrısı da Alevilikte yoktur!
Diyelim ki “cennetlik” için namaz, ibadet için kurban ve oruç gibi ritüelleri yapanlar CEMEVİNE değil, CAMİYE gider!

4. Alevi ritüelleri, Erkanlarını öğretisini ve muhabbetini kendi evinde, mekanda, Cemevinde, bağında-bahçesinde, meydanda ve yeryüzündeki her yerde yapar. Alevinin ritüeli ve hiç bir erkanı İBADET değildir. Çünkü Alevi (bir üstün güce biat gerektirir) “ibadet” etmez. Alevi ,Aleviliği yaşadığıyla yansıtır. Yaşadığı, yansıttığı; ritüelleriyle ARINMADIR "nefsi ARINDIRMADIR" ve diliyle, tutumuyla, sevgisiyle “Pişmektir” örneğin. İletişimlerinde bunu yansıtması ise onun bir nevi göstergesidir. . Erkanları insanlığa ve dogaya dairdir; demler, nefesler, kelamlar, sorgular, araştırır, okur, sezgiler, ışığını ve ilhamını alır, “gönül gözünde” heybesini doldurur, gözlemini keskinler ve enginler; kimi zaman acıyı-ağıdı hisseder paylaşır, Semah döner, derleme dinler, lokmasını eşit böler ve kimi zaman haz alır. En önemlisi Hak’ın ya da Kainatın bir varlığı olarak “Doğa” ile sentezleşir, çünkü onun ahengine Aşk ile bakar. “Varlığın Birliğine”, “Devriye kavramına”,”Bilime” “Gerçekler demine Hü” çeker. Alevi bunları ve tüm erkanlarını-ritüellerini kadın-erkek olarak eşit yapar. Alevinin öğretisi ile heybesi dolu olan Piri: “Ana/dede”, “mürşit” ve “rehber” ehil bireylerdir. Onlarda talipleri gibi taliptir Yol'a. Yol’a taliblikte cümle Alevi, bulunduğu toplumda eşitir. Alt-üst, koltuk-kürsü yoktur. Hatta Aleviliğin bu alanda çok önemli bir FARKINDALIĞI Ana/Pir önce kendi eşitinden ve sonra o Cem ya da Erkan yürüttüğü topluluktan RIZALIK alır ve gönülleri birleme ise esastır. Tekrarla kıyaslama olmasın ancak netlik olsun, İmam-Hoca da, Papaz-Haham da bir kürsüye ya da bir üst koltuğa çıkar buyruk okur! Ana/Dedemiz ise, her zaman o bulunduğu topluluğun karşısında aynı düzeyde yerini alır ve önce“RIZALIK” ister. Ancak rızalık alırsa geçer postuna oturur! Aşağıda (5,nokta) belirtilen nedenlerden dolayı ne yazık ki Aleviliğin Pir:Ana/dede konumu ve işlevi yüz yıllardan bu yana çoğu kere zorunlu ya da asimilasyona uğradığından, “seçereler”, “resulu seyitler” gibi Osmanlı saltanatı döneminde “çakma dedeler, ocaklar” olarak tanımlayacağımız, oyunlarla günümüzde kimi “dedelik” postundan işlevsel bozulmalar söz konusudur.

5. Alevilik binlerce yıldır yaşamışolduğu coğrafyalarda azınlık olduğundan, baskıcı ve egemen güçler tarafından (muhtemelen yukarıda belirtilen yaşam değerleri, ilkeleri ve kadın-erkek anlayışı nedeniyle) “yasaklı kültür” olarak görülmüş, ondan (saltanat rejimleri tarafından) ürkülüp-korkulmuş ve hiç bir zaman “özgür bırakılmamış” baskı görmüş, hatta kılıçtan geçirilerek yok edilmek istenmiştir. Şimdi ise bunlara ek, iç asimilasyon oyunlarıylada hȃlȃ kimilerinin çıkarına hizmet eden, “Ehlibeyt, Şia, İslamın özüyüz” gibi asimile edilmişlik, manipülasyon ya da kandırılmışlık boyutlarıyla ayrıca oy potansiyeli olarak görülen bir topluluk yapılmaya çalışılmaktadır.

Ancak Aleviliğin özgün değerlerine bağlı nice değerler, onun toplumuyla, ser vermiş sır vermemiş ve Yol’dan dönmemiştir. Bu ise, Pir Sultan gibi, sadece bireysel değil, Pir Sultan’da, Hallacı ve Yunus’da, Hace Bektaş Veli’de nicelerinde, kendi değerleri-erkanlarında, ilkeleri ve insanlıkta özdeşleşen milyonları bulan toplumuyla evet, 1800 li yıllarda genel olarak Alevi Terminolojisini alarak Yol’unu devam etmiş ve devam etmektedir.

Sonuç olarak şu önemli kıstas ile bu yazımı noktalamak istiyorum. Terihsel geçmişi yazılı kanıt yerine geçecek süreci taradığımızda Aleviliğin nerden geldiği, olduğu, doğduğu boyutlar ile ilgili olarak somut bir veri, literatür bulunmamaktadır. Yukarda da belirtilen Aleviliğin kendine has ve özgün ilke, erkan, ritüeller, değerleri ile özellikle sözlü bellek aracılığı olarak belirteceğimiz demleme, derleme, deyiş, şatiyeler ve nefeslerle kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Alevilik tarihi geçmişte örneğin, Hititler, Luviler, Sümerler gibi kadim topluluklar veya Zerdüştlük, Şamanizmden ve Tek Tanrılı Dinler oluşumunda bereberinde onlardan da etkilenmişolması tabii ki olanak içidir. Ancak bir bütünlük içinde onlardan birinden ya da birkaçından kökten bağlantılı olduğu, geldiğine söylenemez ve hiç bir yazılı kanıt da bulunmamaktadır. Kimi litaratür, kitaplar kaynak gösterilerek, hatta alan araştırmaları yapıldığı boyutlara kadar, Aleviliğin tarihçesini belli bir topluluktan geldiği savları sadece ve sadece bir görüştür ve bir varsayımın da ötesine geçmez. Ondandır ki, Alevilik bahsi geçen tüm değerleri, İnanç ve Felsefi içerikleri “Kendine Özgündür”. Kendine Has ve Özgünlüğü ise yukarda belirtilen değerlerin, bilim ile gerçeği bulma ve keşfetmeyi kendine kılavuz alması, “Devriye Kavramı”, “Kainatın Butünlüğünde” onun ahengine aşk ile bakış ve yaşam tarzı ile ritüelleri anlayışı ise günümüzde Alevilik Aleviliktir tanımına bir KANITTIR! Bu odaktan olmayan ve bu anlayıştan uzaklaşarak ne kadar o tarihin bilinmez, muamma olan ve kanıtlanamaz boyutlara gidilirse ve Aleviliği bir başka yere koymaya, sokmaya çalışılırsa esasında o kadar Alevilikten uzaklaşıldığına çapraz boyutta başka bir kanıt ortaya çıkmaktadır.

6. Sonuç olarak BİZ ALEVİYİZ! NE MÜSLÜMAN NE ATEİST VE NE HRİSTİYAN, ZERDÜŞ NE DE ŞAMAN DEĞİLİZ!
EVET, BİZ ALEVİYİZ...

Nadir Sayin