Hangi Ali?

Kazım Dursun
Aleviliğin temel ilkesi (vahdet-i mevcut) bu ilkeye göre doğada var olan her şey İnsan bedeninde mevcut, bu mevcudiyet devinimle görünürlükten görünmemezliğe, bazende görünmemezlikten görünürlüğe dönüşerek defalarca yeryüzüne gelir,. İnsan vucut bulmuş farklı türden oluşan enerji parçasıdır. Vardan var olma, tanrının dünyadaki iz düşümü. (rahman Ali). Görünen her şey Tanrı’dır. insan konuşabilen, düşünebilen Tanrının değişik yansımalarından biridir. Yani insanda Tanrısallaşabilir (Kamil insan)
 
” Pir Sultan’ım şu dünyaya,
Dolu geldim dolu benim,
Bilmeyenler bilsin beni,
Ben Ali’yim Ali benim,

Pir Sultan Abdal”.

 
Bu tarz deyişler bazen, insanın defalarca bedenlenmesini, Tanrı’nın Ali’den de başka kimliklerle de Dünya’ya gelmesini anlatır. Tanrısallaşan insan, tanrı da birleşir ve tanrı’nın kendisi (Enel Hakk) olur.
 
Ali’nın (Tanrı) her sözü bizden
Dört kitabın özü bizden
Kur’an’daki yazı bizden
Bilinmez gizli esrarız

Meluli.

 
Alevilerin tanrısı Ali’ hem sakidır hem baki hemde rahmandır. Aleviler içki içer, ulularının hatta Ali’nin şerefine bile kadeh tokuşturur, son derece demokratik bir ortamda herkese söz hakkı tanır, kadınları 1. sınıf insan olarak kutsarlar. Örtünme, namaz, ramazan orucu yoktur. Hac hiç yoktur. Yani damat Ali’nin yaptığı şeylerin tam tersini yaparlar.” Men Ali’den gayrı Tanrı bilmezem diyen Alevinin Ali’si ile damat Ali arasında dağlar kadar fark var” ” Tarihte yaşamış Hz Ali ile Alevi ve Bektaşi inanç dünyasındaki Ali birbirinden farklıdır-
Alevilik her şeyi sorgulayan, eşitlik ve demokrasi isteyen, hakkını aramayı emreden, hesabın öteki dünyada değil bu dünyada sorulmasını isteyen bir yol. Dolayısıyla Alevilikte insanlar kul değil, birey . İşte bu insan tipi çağımızda bile egemen sınıflar için tehlikelidir.. Alevilikte cennet ve cehennem yoktur, amaç Dünya’yı cennete çevirme, Dünya nimetlerinden eşit yararlanma, bilimin yolundan giderek insan hayatını kolaylaştırma anlayışı.
 
Görünen Hakktır yüzünde
Söylenen Hakktır sözünde
İnsanın hattı yüzünde
Hatm-i Kur’an gösterir

Muhyiddin Abdal

 
Alevi inancında bel evlatlığı değil, yol evlatlığı esastır. Bilgili, kamil olan, Pir‘dır, ırk, dil, din ayırımı yoktur. Soyluluk, ırkların üstünlüğü Alevilikte dışlanır. Osmanlının özellikle dedelik (Pir) kurumunu dejenere ederek dedeliği babadan oğula geçirme oyunu. Alaettin Keykubat zamanında 1232 de Erzincan ve civarında atadığı öğreticilere peygamber soyundan geldiklerine dair belgeler vererek ve çerağ hakkı adı altında maaş bağlayarak Sünni İslam’ın Türklere öğretilmeye çalışıldığını biliyoruz.
Bu oyun bu günde oynanmaya devam etmekte; kan yoluyla dedeliğe devam eden devlet ajanları, halkı şeriat söylemleri ile kandırmakta ve kendilerine haksız kazanç ve itibar sağlamaktadır. Gün geçmiyor ki onları iftar sofralarında, hac yollarında, siyasetçilerin davetlerinde görmeyelim.
 
”Kimse bilmez kimdir Pirimiz, ulumuz
Anlayamazlar sevgi bizim dilimiz
Hakk (Ali’ye) çıkar yolumuz
Ey güruh-u Naci size aşk olsun
 
Naci güruhunun parlıyor mahı
Naciler olmuştur sırrın agahı
Nuh’un gemisine bindik biz dahi
Ey güruh-u Naci size aşk olsun

Sersem Ali Baba”

 
Kur’an ve Ehlibeytliği Kur’an ayetlerine dayanarak Sünni zihniyetin işbirlikçisi dedeler ve Alevi din önderleri, Alevi camiasını açıkça aldatmaktadır.
 
“Allah deyip bağırma,
Irak sanıp çağırma,
Hakkı dilden ayırma,
Şeytan güler bu hale,

Kazak Abdal

 
Her şeyden önce İslam ile ilgisi olmayan Aleviligi, İslam’ın kitabı ile kabul ettirmeye çalışmak riyakarlıktır. Kur’an ile Alevilik ispatlanmaz, kanıt aranmaz. Cemlere ve Alevi ritüellerine Kur’an’ı sokmak Aleviliğe ihanettir. Asimilasyon politikalarına alet olmak; ajanlık yapmak, günümüzün Hızır paşalığına soyunmaktır.
 
Hayali bir yerdesin,
Sen arada perdesin,
Hakk sende sen nerdesi,
Nedir cevap suale,
 
Levh-i Mahfuzdur yüzün,
Anı şerh eyler sözü,
Arif bilir iç yüzün,
Cahil düşer zevale,
 
Mihrabi”.
 
16. yüzyıla kadar ne Yunus’ta, ne Abdal Musa’da ne de Hace Bek taş’ta Ali ya da 12 imam kavramı yoktur. O halde şu soruyu sorabiliriz. Madem Alevilik baştan beri Ali eksenliydi, neden Aleviliğin merkezindeki Ali ve 12 imam kavramı o güne kadar yoktu? Sadece bu bile kendini saklamak takiyye mecburiyetinde olduğunu ispatlar.
 
Bu gün Türkiye’de kendine dede yada peygamber soylu diyen kişiler gelir kapılarını kaybetmemek adına, Sünni yönetici sınıfla işbirliği içinde çağımızın Hızır paşaları olarak Aleviliği katletmektedir. Israrla biz de Müslümanız, diyerek açıkça bu inancın altına dinamit koymaktadırlar. Baskının çok daha fazla olduğu eski çağlarda bile inancını geri adım atmadan savunmuş,Pir Suıtan’lara Yunus’lara, Hace Bektaş’lara, Abdal Musalar’a ihanet eden bu insanlar eskiye göre inançlarını savunmanın çok daha kolay olduğu bu çağda ne yazık ki yönetici sınıfla işbirliği içindeler.
 
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yeraltında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancımısın?
 
” Bu alemi gören sensin,
Yok gözünde perde senin,
Haksıza yol veren sensin,
Yok mu bunda suçun senin,
 
Kainatı sen yarattın,
Her şeyi yoktan var ettin,
Beni çıplak dışar attın,
Cömertliğin nerde senin,
 
Ademi sürdün bakmadın,
Cennette de bırakmadın,
Şeytanı niye yakmadın,
Cehennemin varda senin”.
 
Kaygusuz Abdal
 
Aleviliğin en önemli özelliklerinden biri de; özgür bireyler olarak yetiştiklerinden dolayı her şeyi sorgulama özgüvenini kendilerinde duymalarıdır. Kul değil özgür birey öyle ki Tanrı’yla bile tartışır, O’nu sorgular, Ali’sine sitem eder, hatta Tanrı’yla alay bile eder. Bu müthiş eleştirel demokratik ortam, korkuya değil akla dayalı Tanrı sevgisidır.
 
“Yeri göğü ins-ü cini yarattın,
Sen ey mimarbaşı eyvancı mısın?
Ayı günü çarhı burcu var ettin,
Ey mekan sahibi Rahşancı mısın?
 
Cibril’e perd ardında söyledin,
İnüp Beytullah’ta kendin dinledin,
Bu ateşi cehennemi neylerdin?
Hamamın mı var külhancı mısın?
 
Yüz bin tamun olsa korkmam birinden,
Rahman ismi nazil değil mi senden?,
Gaffar-üz-zünüb’um demedin mi sen,
Af et günahımı yalancı mısın? Sultan veled”.
 
”Onu aleme atmışsın,
Sen çıkmışsın uca Tanrı,
Kıldan köprü yaratmışsın,
Gelsun kullar geçsun deyu,
Hele biz şöyle duralım,
Yiğit isen sen geç Tanrı,
 
Kaygusuz Abdal”.
 
” Seni sevenlerin yaralı dertli,
Şu elin zalimi bizden kıymetl,
Keramet sahibiydin güçlü kuvvetli,
Yoksa bir kul idin öldün mü Ali

Ali Kızıltuğ”.

 
” Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstünde evler yapasım gelir,
Altında gayya vardır içi nar ile pürdür,
Varıp ol gölgesinde biraz yatasım gelir

Yunus Emre”.,

 
Saygılarımla,
Kazım DURSUN