12 Eylül'ün Çarmıhında İnsan Sesleri!

12 Eylül'ün Çarmıhında İnsan Sesleri!

12 Eylül'ün Çarmıhında İnsan Sesleri!Yusuf Baran BEYİ“Olaylar öyle bir can yakıcı hal almalı ki halk darbeyi alkışlar hale...

A+A-

12 Eylül'ün Çarmıhında İnsan Sesleri!12 Eylül'ün Çarmıhında İnsan Sesleri!

Yusuf Baran BEYİ

Olaylar öyle bir can yakıcı hal almalı ki halk darbeyi alkışlar hale gelmeli.” düşünce konsepti devrede tutulduğu için, bu ülkede o gün, beş bin insanın canına mal oldu. 12 Eylül sabahında bıçak keser gibi olayların son bulması, çoğu insanın aklına 'yaşanan o kanlı sürecin arkasında, acaba darbe yapanlar mı vardı?' sorusunu getirdi. Demek ki bunca insanın ölmesi için hep beklenmiş? Bu doğru ise, buna, 'insanların duygularını parçalayan korkunç bir yaklaşım!' dememek mümkün mü?

Bu ülkenin siyasi kaderini belirleyen güç, sol'u düşman konsepti içine aldığı için, iktidarın kapılarını hep sağ'a açık tuttu. 6 kez gidip,7.kez gelişiyle övünen ve ” Bana, Milliyetçiler  cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” diyen siyasetçi, onun için Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu., 'Vatan için cinayet işleyen 'tetikçi 'Milliyetçi'lerin çoğu, sonraları Milletvekili ve bakan oldular. Böylece 'Vatan için kurşun sıkan'ların diyeti ödenmiş oluyordu. Çek-senet mafyası olup, memleketin envai çeşit gayri meşru nimetlerinden yararlanma işi ise 'Vatanseverlik' olarak tarihe geçti. Bu nedenle, bu ülkede birilerinin 'Vatan' için adam öldürme hakkına sahip olduğunu ve yine bu ülkede her ne şekilde olursa olsun, bazılarına karşı hukukun işlemediğini görüyoruz. Dahasını eklersek;

Bir gün önce suç sayılan bir fiil, ikinci gün bir başkası sözkonusu olduğunda değişiveriyor. Vaktiyle tutuklu bulunan bir mahkumu cezaevinde ziyaret eden zamanın adalet bakanı Ş.Kazan'ın fiili suç sayılmıştı. DTP Milletvekilleri, PKK'ye 'terör örgütü' demediği için, Başbakan ve Genelkurmay, bu vekillerle görüşmeme kararı almışlardı. Ancak bugün, terörle suçlanan tutuklulara (Ergenekonculara) yapılan ziyarete, Başbakan normal diyebiliyor. Terörle mücadeleyi kendi varlık nedeni olarak gören bir kurum, terörle suçlananları ziyaret ederek 'vefa borcu'nu ödüyor! Bir grup Milletvekilinin tutukevleri ziyaretine izin vermeyen adalet bakanı, bugün bu ziyarete izin vermesi doğru olamaz. Bu çifte standartlı uygulamaların, hayatımızın her alanında karşımıza çıkması, bizi 12 Eylüllere sürükleyen ve 12 Eylül antidemokratik yasalarını hayatımıza sokan zihniyetin bizatihi kendisidir.

Onun için, sivil demokratik inisiyatifi devre dışı bırakarak, zaman zaman geriye dönük anti demokratik yasalar çıkaran hükümetlerden,12 Eylül Anayasasını değiştirme beklentisine girmek, doğru bir algının akıl ürünü değil. Yoksa aradan 28 yıl geçmesine rağmen, halen 12 Eylül Anayasası kaldığı yerde böyle durur muydu?

Bu anlayış değil midir, Darfur katliam sorumlusu Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'le sarmaş dolaş olan? Hal böyleyken 12 Eylül Anayasasının değiştirilmesini bu anlayıştan nasıl bekleyebiliriz? Bugün, adeta 'Ben İslamcı soykırımcıyı severim' anlayışını gösterenler, dün Madımak davasının hukuk sürecinde de,aynı tutumlarını sergilemeye çalışmışlardı. Bunlar bugün yaşadıklarımız, bir de dönüp tarihin not defterine bir bakalım.

Muhaliflerimizi tezgaha düşürmeyi ya da şiddet yöntemleriyle onları bir şekilde bertaraf etmeyi, siyasi belleğimizde hep güncelleştirdikçe, hayatımızda kan ve göz yaşı eksik olmayacaktır. Bu nedenle Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana tarihimiz bu tür olaylarla hep sarsıldı. Çok konuşulan 1925-1938 Kürt isyanları, TKP'nin kadrolarına yönelik yürütülen cinayetler, 49'lar vakası, 1960 ihtilalinde astığımız başbakan ve bakanlarımız,12 Mart'ta üniversiteli gençlerimizin idam ve imhaları, son olarak da 12 Eylül darbesiyle solculara-aydınlara ve Kürtlere yönelik yürütülen şiddet içerikli konsept, toplumsal travma içeren tarihsel gerçeklerimizdir.

Bugün NATO'yla ülkemize giriş yapıldığı iddia edilen Gladio'nun, 'Milliyetçi tetikçi'lere işlettiği cinayetler Ergenekon'un kirli çıkınları arasından çıktıkça, dudaklar uçuklanıyor. Peki bu cinayetlerin öncesini 'bir bilen'imiz bilmiyor muydu? Biliyordu. Ama12 Eylül'ün, insanların belleğine enjekte ettiği 'derin' anlayış bunu engelliyordu. Onun için zamanın Başbakanı Tansu Çiller ” Vatan için kurşun atan,kurşun yiyen de birdir ” diyebilmişti. ” ya sev ya terk et” ırkçı söylemi bu gökkubbenin altında, bu nedenle bağıra-çağıra atılmıştı. Yaşanan bu kanlı süreç, '12 Eylülsavar' anlayışının uzantısıdır. Görüldüğü gibi her şey aslına rücu ediyor.

12 Eylül zihniyetinin inşa ettiği zindanlarda nelerin yaşandığını,onur kırıcı insanlık dışı uygulamalarıyla bizleri nasıl ölüm oruçlarına sürüklediklerini, bir yaşayan olarak, bir bir biliyorum. Onun için yazma gereğini duydum. 12 Eylül'ün ölüm makinalarını bir yana bırakırsak, Ecevit Hükümetinin Adalet bakanı Hikmet Sami Türk'ün, cezaevlerinde siyasi tutuklulara uyguladığı o yok edici operasyonlarını hatırladıkça, H.Sami Türk'ün vicdani durumunu ve insanlık hatlarını merak etmiyor değilim. Ancak olaylar, medyanın marifetiyle manüple edildiği ve sol marjinalleştirildiği için, o gün katliamların üstü rahatlıkla örtülmüştü. Dolayısıyla işlenen bu 'derin' cinayetler de diğerleri gibi kolaylıkla tarihin dehlizlerine atılmıştı.

Şayet 12 Eylül'ü tanımlarsak; Genel olarak sivil hayatın geçirmiş olduğu travmalar bir yana bırakılırsa, cezaevlerinde siyasi tutuklulara uygulanan işkencelerin ve kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki ölüm makinalarının işlediği cinayetlerin toplamı diyebiliriz. Ancak suçu hep 12 Eylül'de aradıkça ve aradan 28 yıl geçmesine rağmen aynı yasalarla bizleri yönetmeye çalışan dinozorlarla hesaplaşmadığımız sürece,12 Eylül yasalarının marifetiyle birileri canımızı yakmaya devam edecektir. Metris zindanlarında yatarken, ağır ve zor hayatın bir özeti olarak yazmış olduğum ve zülmün boyutunu da gösteren bir şiirimle bitirmek istiyorum.

Burası Metrios-polis ülkesi/Metrios-polis zindanlarında/Ölümün kolaylaştığı yerdeyiz../Demir parmaklıklar ardında/ölümcül anlar devrediyorduk/Sabahın ala şafağına.../Her anımız kanla yazılır,isyanlardayız/Eylül'ün çarmıhında insan sesleri/Alaca bir günün tufanındayız!/Hoyrat sesler bozar kuş cıvıltılarını/Denizin mavi kokusunu zindanlar.../ Eylül'ün göz hapsinde/Yürek kanar,Temmuz erir!../Amansız acıların gazabında/Koynumuzda bıçkın ölümler uyuturduk/bir bilenimiz bir duyanımız yok/Bu kaçıncı kılıç yarası?/Ölüm haritasında izi yok.../

YUSUF BARAN BEYİ (Emekli Öğretmen)
(11.09.2008-Radikal)
Alevi Haber - 15 Eylül 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.