4. Alevi Çalıştayı Sunumu

4. Alevi Çalıştayı Sunumu

4. Alevi Çalıştayı Sunumu LDT Alevi Bektaşi Araştırmaları Merkezi Direktörü Şenol Kaluç'un 4. Alevi Çalıştayı'ndaki...

A+A-

4. Alevi Çalıştayı Sunumu4. Alevi Çalıştayı Sunumu

LDT Alevi Bektaşi Araştırmaları Merkezi Direktörü Şenol Kaluç'un 4. Alevi Çalıştayı'ndaki Sunumu:

"Aleviler için çok önemli bir gün olan Aşure günü resmi tatil olmalıdır"

Öncelikle bu toplantıya katılan herkese sevgiler, saygılar.

Hükümetin başlatmış olduğu bu Alevi çalıştayları süreci her ne kadar çok yavaş ilerlemekte ve Aleviler için pek fazla bir şey yapılmıyor gibi gözükse de psikolojik ve sosyolojik açıdan çok önemli bir kırılma noktasını ifade etmektedir. Bu açılım çalışmalarının AK Parti gibi ağırlıklı olarak Sünni ve muhafazakar tabana sahip bir parti tarafından gerçekleştiriliyor olması da ayrıca anlamlı ve önemlidir.

Ak Partinin bu girişimi Alevilerle Sünniler arasındaki ilişkinin normalleşmesi adına bir şanstır. Çünkü bu partinin böyle bir çalışma yapması, Aleviliğe olumsuz açıdan bakmayı içselleştirmiş ve alışkanlık haline getirmiş önemli bir kesimin tavrını sorgulamasına, karşılıklı anlama ve dolayısıyla normalleşme sürecine katkıda bulunacaktır.

Sünni muhafazakarlar açısından Aleviliğin görünür hale gelmesi sanıldığı kadar kolay ve hemen kabul edilebilir bir süreç değildir. Bu nedenle Aleviler için yavaş gelişen bu süreç Sünni toplumunun da kendisini psikolojik olarak hazırlaması için gerekli bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Geçmişte Alevilere yapılan zulmün dini veriler kullanılarak kabul edilebilir kılındığı bir toplumun bugünden yarına bundan vazgeçmesini beklemek pek anlamlı değildir. Ancak kısa vadede politik olarak sonuca ulaşmasa bile, çözüm yolunda mutlaka geçilmesi gereken bir aşamanın yolunun açılmış olması bakımından bu girişimin desteklenmesi barış ve normalleşme isteyen herkes için bir gerekliliği ifade etmektedir. 

Alevilerin talepleri ana hatlarıyla bellidir. Bu konularda atılacak adımlar zamana yayılabilir. Yine de öncelikli olarak atılması gereken bir takım adımlar vardır. Burada önemli olan konunun sadece Alevilik değil, bir temel insan hakları ve inanç özgürlüğü konusu olarak ele alınmasıdır. Atılacak adımlar ülkemizdeki tüm dini inanç gruplarının sorunlarını çözecek ve zorlayıcı, dayatıcı değil; kaynaştırıcı ve çatışmayı aza indiren demokratik ve seküler bir sistemin yerleştirilmesine vesile olmalıdır.

Madımak oteli bu açılım sürecinde önemli bir simge durumundadır. Burası Türkiye toplumunun vicdanında bir hesaplaşmanın yeri olmalı ve toplumsal uzlaşının mekânı haline getirilmelidir. Sünniler her hangi bir çekinceye düşmeden bu insanlık ayıbını lanetleyebilmelidirler. Bugün bile ülkemizde çok önemli bir kesim Sivas Madımak olayını kınar gibi gözükürken bile olayın “adi suç” boyutunu eleştirmekte ama gerçek bir yüzleşmeden kaçınmaktadır. Hükümet Sivas olayları ve benzeri olaylar konusunda toplum vicdanını rahatlatacak bir operasyon başlatmalı ve tüm toplumu her yönü ile bu olaylarla yüzleştirmelidir. Olayların arkasında kim ya da kimlerin olduğu açıkça ortaya konmalıdır. Ortaya çıkacak tablo pek çok tarafı memnun etmese bile en azından devlet 1993’te yapamadığını bu gün yapmalı ve sorumlularını açık bir şekilde ortaya koyup en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Eğer böyle bir hesaplaşma yapılır ve sorumlular cezalandırılırsa Türk toplumundaki çatışma en aza indirilmiş olur. Toplumdaki psikolojik duvarların yıkılması gerekmektedir. Bu süreçte kanaat önderlerinin ne dediği hak, hukuk ve adaletten daha önce gelmektedir. Bu nedenle toplumun önde gelen liderlerinin bu konularla ilgili atacakları demokratik ve insani adımlar normalleşme sürecinin en önemli itici gücü olacaktır.

Öncelikli halledilmesi gereken sorunlardan birisi de Aleviler için yaşamsal bir sorun olan Cemevlerinin hukuki statüsünün halledilip maddi sorunlarının aşılmasıdır. Tarihsel olarak Cemevinin ibadethane olup olmaması kimsenin ve özellikle de devletin sorunu olmamalıdır. Modernleşme sürecinin bir ürünü olarak bu gün Aleviler için Cemevi lüzumludur ve önemli bir kesim buraları tercih etmektedir.

Cemevleri yoluyla Alevilerin kendi inançlarını yeniden tesislerinin yolu açılmalı ve Aleviler kurdukları Cemevlerinin niteliğine kendileri karar vermelidirler. Burada hiçbir şekilde devlet belirleyici bir rol üstlenmeye kalkmamalıdır.

Bu durum başlangıçta ciddi kargaşaya yol açabilir gözükebilir. Fakat doğal süreç bir süre sonra kargaşa ortamının yerini konsensüse bırakacaktır. Karşımıza geçmişte olduğu gibi birden fazla Alevilik çıkacaktır. Fakat bu devletin değil Alevilerin problemidir. Devlet dışarıda kalarak tarafsızlığını korumak ve toplumun farklı inanç kesimlerine karşı seküler bir yaklaşım sergilemelidir.

Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Seçmeli olarak okutulacak derslerde ise sadece Alevilik ile ilgili değil tüm inanç gruplarını içine alacak bir düzenleme yapılmalı ve tarafsız olunmalıdır. Din eğitiminin toplumun kendi açacağı meşru kanallar eli ile yürütülmesinin hukuki zemini oluşturulmalıdır. 

Burada Sayın Bakanımıza çok basit ve kolay bir açılım teklifi yapmak istiyorum.

İki yıl kadar önce Alevi önderleri toplantısına katılan tüm parti temsilcileri ve o zaman MEB Bakanı olan sayın H. Çelik’de bir konuda söz vermişti. Fakat maalesef orada bulunan Ak Parti, CHP ve DSP milletvekilleri sözlerini daha salonun kapısından çıkmadan unuttular. Aleviler ve Şiiler için çok önemli bir gün olan Aşure günü resmi tatil olmalıdır. Devletimiz Ramazan ayında gösterdiği müsamahayı -mesailerin iftar saatlerine göre düzenlenmesi vb. tutumları- Alevilerden de esirgememelidir. Bu kapsamda yine inançları gereği matem günleri süresince tıraş olmak istemeyen erkek devlet memurlarına bu süreler içinde izin verilmesi konusunda kolaylık sağlanmalıdır. Bu basit ama sembolik adım geciktirilmeden atılmalıdır. Çünkü bu tür adımlar, hükümetin samimiyeti konusundaki şüphelerin dağılması konusunda önemli bir etki yapacaktır.

Laik bir ülkede Diyanet gibi bir kurumun varlığı tartışılmalıdır ve bu kurumun bugünkü mevcut hali kabul edilebilir değildir. Diyanetin dini belirleyici statüsü laiklik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Dinler ve mezhepler karşısında taraf olan bir kurumun tüm ülkedeki dinli dinsiz tüm inanç gruplarından toplanan vergileri keyfince kullanmasına izin verilemez. Diyanet kurumu ya kaldırılmalıdır ya da dinler üstü, dini yönlendirici ve belirleyici olmayan koordine edici bir konuma taşınmalıdır. Bugün yasaklı olan Alevilik dahil tarikat ve cemaat benzeri yapılar legal sahaya çekilmeli ve toplumsal ve dini oluşumlar şeffaflaştırılmalıdır. Devlet inanç grupları karşısında tarafsız bir sahaya çekilmeli ve birini diğerine tercih etmemelidir. Toplumsal çatışmaya yol açmadıkça ve şiddete kaynaklık etmedikçe hiçbir dini oluşuma müdahale ve cezai yaptırım uygulanmamalıdır.

Bugün uzun yıllardır yaşanan pratik ve devlet içerisindeki bazı yönlendirmeler nedeniyle dini ve sosyal yasaklı bazı yapılaşmaların legal sahaya çekilmesinin çeşitli kesimler tarafından ciddi direnişle karşılaşacağını ve inanç özgürlüğünün genişletilmesi çabasını kendileri için bir tehdit olarak göreceklerini bilmekteyiz. Özelde Aleviler bu konuda şu noktaya dikkat etmelidirler, bu günkü mevcut kanunlara göre yasaklı olan bu yapılar seksen yıldır bu ülkede gayrı resmi olarak yaşamıştır ve devlet içerisinden de çok büyük destekler görmüşlerdir. Bu yasaklı halden zarar görenler çoğunlukla Sünni tarikatlar ya da cemaatler değil, tam tersine Alevilik benzeri oluşumlar olmuştur. Seksen küsur yıldır uygulanan politikalar Aleviliği mi bitirmiştir yoksa Sünniliği mi dayatmıştır? Üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir konudur.

Tarikatlar ve cemaatlerin yasal zemine çekilmesi bu ülkedeki laiklerin ve Alevilerin pek çok korkularının önüne geçilmesi için önemli bir adım olacaktır. Çünkü görünen ve bilineni denetlemek ve yasa dışı işlere girip girmediğini kontrol etmek kolaydır. Yasal olmayan yapıların takibi ise zordur. Bütün tarikat ve cemaat benzeri yapıların denetime açık olması bu ülke için bir kazanç olacaktır. Ve laikliğin çağdaş anlamda tesisi için bir gerekliliktir. Devlet hukuki yollarla gerektiğinde tarikat ve cemaatler arası ilişkileri denetleyerek bireyler lehine temel insan hakları çizgisini aşmalarını engelleyecek adımları atmalıdır. Belki de legalleşmenin en önemli sonucu bu tür yapılanmalardaki insan kalitesinin artmasına da kaynaklık edecektir.

KAYNAK : Alevihaber.com  - 4 Ekim 2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.