Alevi Çalıştayı...

Alevi Çalıştayı...

Alevi Çalıştayı...M. Seyfi OKTAY*“Aleviliği tanırsak Aczmendileri de tanımamız gerekir” diyen anlayış, devleti tek inanç etrafında...

A+A-

Alevi Çalıştayı...Alevi Çalıştayı...

M. Seyfi OKTAY*

“Aleviliği tanırsak Aczmendileri de tanımamız gerekir” diyen anlayış, devleti tek inanç etrafında düzenlemek isteyen totaliter bir anlayıştır. Tarihin derinliklerinden, zulüm ve baskılara, yok etme çabalarına karşın günümüze ulaşan ve bütün bunlara rağmen vicdanlarda yaşayan bir inanç konusunda, başka inanç sahiplerinin ahkam kesmeye, farklılıkları örtmeye, kapatmaya çalışmak inançlara ne ölçüde saygılı olanların işi olabilir.

Alevi sorunu, kökleri tarihin derinliklerinde olan bir sorun olup, ülkemizin demokratik laik hukuk devleti sistemiyle doğrudan ilişkili olan bir sorundur. Artık konunun üstünün kapatılmayacağı bir sürece girilmiştir. Tarih bu konuda çok acı ve utanılacak gerçeklerle doludur. Ancak bütün bunları güncelleştirmenin bir yararı yoktur. Umut ederim ki bu çalışmaların amacı Aleviliğin tarifini yapmak değildir. Zira Aleviliği bir tarife sığdırmak nafile bir çalışmadır. Böyle bir talep Alevilik gerçeği ile yüzleşmek istemeyenlerin başvuracağı bir yöntemdir.

Devletteki yapılanma

Devletteki yapılanmaya, anlayış ve uygulamalara baktığımızda belli bir mezhebin etkinliğini görmekteyiz.

Demokratik laik devletin Alevileri hoşgörüyle karşılamasını, bugün dahi devletimizin önemli belgelerinde Aleviler “bölücü” bir unsur olarak nitelendirilmektedir. Devlet, kendisini bu yanlıştan arındırmalıdır.

Aleviliği, devlet kurumlarının kendi inanç terazilerinde tartmaktan vazgeçmeleri gerekmektedir. Aleviliği kendilerine göre tanımlamaktan, kendilerine göre bilimsel incelemelere konu edebilecek özerk bilim kurumlarına bırakmalıdır.

Aleviliği tanırsak Aczmendileri de tanımamız gerekir” diyen anlayış, devleti tek inanç etrafında düzenlemek isteyen totaliter bir anlayıştır.

Tarihin derinliklerinden, zulüm ve baskılara, yok etme çabalarına karşın günümüze ulaşan ve bütün bunlara rağmen vicdanlarda yaşayan bir inanç konusunda, başka inanç sahiplerinin ahkam kesmeye, farklılıkları örtmeye, kapatmaya çalışmak inançlara ne ölçüde saygılı olanların işi olabilir.

Biz de Hz. Ali’yi seviyoruz, biz de Ehl-i Beyt’e saygılıyız” diyerek Aleviliği asimile etmeye çalışmanın kimseye faydası yoktur. Her insanın inanma ihtiyacı vardır.

İnanma ihtiyacı insan yaradılışından kaynaklanan bir olgudur. En kâmil ve makbul inanç özgürce ulaşılan inançtır.

Korkuyla veya başka yolla insanların vicdanlarına inanç zerk etmek inanma ihtiyacının karşılığı değildir.

1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 18. Maddesi; “her kişinin, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak din veya inanç değiştirmek hakkını tek başına ya da topluca, kamu öğretimi veya özel öğretimle, başkalarıyla birlikte veya yalnız başına uygulamalarla ayin ve ibadetlerle dinini veya inancını açığa vurma hürriyetini gerektirir” demektedir.

Yine 1950 İnsan Hakları ve Temel Hürriyetleri Avrupa Sözleşmesi 9. Maddesi’nde “her şahıs düşünce, vicdan ve din hürriyetine sahiptir. Bu hak din veya kanaat değiştirme hürriyetini ve açıkça veya hususi tarzda ibadet ve ayin veya öğretimini yapmak suretiyle, tek başına veya toplu olarak dinini veya kanaatini izhar eyleme hürriyetini tazanmun eder” demektedir.

Anayasanın 10. Maddesi’nde: “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” hükmü yer almaktadır.

Yine anayasanın din ve vicdan hürriyeti başlıklı 24. maddesinde: “herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” dedikten sonra aynı maddenin son fırkasında da; “kimse, devletin sosyal ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kullanamaz” denilmektedir.

Demokratik laik hukuk devletini yakından ilgilendiren ve etkileyen yapılanmalardan birisi de Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı

1961 Anayasası’nın 154. Maddesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili hüküm şöyle idi: “Genel idare içinde yar alan Diyanet İşleri Başkanlığı özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Oysa ki 1982 Anayasası’nın 136. Maddesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili olarak, “genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir” hükmüne yer vermiştir.

Görülüyor ki 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilişkin hükümleri birbirinden çok köklü biçimde farklılıklar göstermektedir.

1982 Anayasası, 1961 Anayasası’nda bulunmayan şu hükümleri getirmiştir:

- Laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapacaktır.

- Bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalacaktır.

- Milli dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinecektir.

1982 Anayasası’ndan evvel, 1965 tarihinde yürürlüğe konan Diyanet İşleri Başkanlığı kanunun “Görev” başlıklı maddesinde; “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” denmektedir.

Taleplerimiz

Alevilerin taleplerini şöyle sıralamak mümkün:

1- İkili eğitimden vazgeçilerek tümüyle laik eğitime geçilmelidir. Eğitimde tarikatlar devre dışı bırakılmalıdır.

2- Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda ve anayasanın 136. maddesinde öngörülen koşullara uygun bir yapıya dönüştürülmelidir.

3- Devlet kayıtlarında Alevileri peşin hükümle “bölücü” olarak kabul eden mevzuat tasfiye edilmelidir.

4- Kamu hizmetine alımlarda yalnızca objektif ve nesnel koşullar öngörülmelidir.

5- Seçim sistemi halkımızın iradesinin ve toplumda oluşan eğilimlerin TBMM’ye olabildiğince yansımasını sağlayacak şekilde düzenlenmeli ve yüzde 10 barajı hemen kaldırılmalıdır.

6- Siyasi partiler kanunu bütün partilerin hukuka uygun işleyen demokratik ve katılımcı bir yapıya dönüştürülmelerini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.

7- Bir ibadet yeri olarak fiilen oluşmuş ve ülke düzeyinde de yaygınlaşmış olan cemevleri uygulaması devlet katında tanınmalıdır.

8- Alevilik konusunda bilimsel araştırmalar yapacak özerk araştırma kurumları ve enstitüler oluşturulmalıdır.

9- Özellikle yargının ve güvenlik güçlerinin tarikat örgütlerinin egemenlik alanı olmaları önlenmelidir.

10- Anayasada ırkçılık dışlanmalı ve insanlık suçu olarak saptanmalıdır.

11- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargı bağımsızlığını gerçekleştirecek biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.

*Eski Adalet Bakanı

Cumhuriyet - 6 Şubat 2010

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.