Alevi çalıştayı notları -2

Alevi çalıştayı notları -2

Alevi çalıştayı notları -2 [Yorum - Bejan Matur]  Ben Alevi bir ailede büyüdüğüm için, çevremden duyduğum şuydu:...

A+A-

Alevi çalıştayı notları -2Alevi çalıştayı notları -2

[Yorum - Bejan Matur]
 
Ben Alevi bir ailede büyüdüğüm için, çevremden duyduğum şuydu: Bu devlet Sünnilerin devletidir. Hanefi mezhebi iktidarın sahibidir ve bu Osmanlı'dan bu yana değişmemiştir.

Ne zaman ki Sünni tanıdıklarımla sohbet etme şansı buldum; onların da devletin gizli sahipleri olarak Alevileri yahut başka güçleri gördüklerini şaşkınlıkla öğrendim. Bu devlet muktedir olmayanı muktedir göstermekte öyle mahir ki! Bütün cumhuriyet tarihi aslında bunun hikâyesidir. Aleviler Sünnileri, Sünniler Alevileri devletin sahibi sanır ve ortada kalan iktidar başka derinliklerin hesabının görüldüğü bir sahne olur. Tıpkı Maraş olayları gibi, Sivas da o sahnede tezgâhlandı. Kürt Aleviler bu ülkenin gemiden ilk atılacaklar listesinde olduklarından, en derin provokasyonlar onların hayatı üzerinden örgütlenir. O kadar derindir ki 30 yıl geçtiği, Ergenekon soruşturması bunca ilerlediği halde, hâlâ Maraş olayları hakkında tek bir ipucu bulunmuş değil. Sivas'ta ne olduğu ise meçhul. Alevi grupların Kerbela'dan devraldıkları yas kültürünü kolaylıkla üretme potansiyeli de düşünülürse, bütün o tezgâhları kuranların daha uzun yıllar besleneceği bir öfke ve hesap sorma sarmalı hayat buluyor.

Zihinlerin gerisinde tarihten gelen psikolojik zorlukların olduğunu ilk önce kendimizde fark etmeliyiz. Bilinçaltında korunan bütün negatif anlamları rehabilite eden bir süreç olarak da yaşanmalı bu. Hepimizin daha çocukken toplum içinde yüklendiğimiz önyargıları göstermesi bakımından son Alevi çalıştayı öğreticiydi.

TEK BİR ALEVİLİK YOK

Bütün toplantıların en hararetli tartışma başlığı cemevleri konusu bunun en iyi örneği. Toplantıda konuşmacılardan biri, çözüm olarak şunu önerdi: 'Aleviler cemevinde ibadetlerini yapabilirler. Ama cemevi ibadethane olmamalı!' İbadet edilebilir ama ibadethane olmaması gereken cemevleri, başka önermelere de konu oldu; mesela geçmişte Diyanet İşleri başkanlığı yapmış Tayyar Altıkulaç, samimi bir biçimde kendi deneyimini aktardıktan sonra şunu söyledi: 'Devlet benim ve Alevi vatandaşın hem camide hem cemevinde yan yana gelmemizi sağlamakla yükümlüdür. İbadet yeri camidir. Cemevi başka ritüellerin mekânıdır.'

Öncelikle devletin böyle bir görevi yok. Olmamalı da. Çağdaş bir devlet vatandaşlarının inançlarına müdahale etmeme, farklı grup ve toplulukların inanç özgürlüklerini birbirlerine karşı sağlamakla yükümlüdür. Çağdaş devlet dinin örgütlenmesine değil, korunmasına müdahale eder. Dolayısıyla devlete bu yetkiyi peşinen yüklemek, bireye ait bir hakkın devlete devredilmesi anlamına gelir. Sünniler için bu sorun olmayabilir, kendilerini yeterince güvende hissediyor olabilirler, ama Aleviler için de aynı öneriyi yapmaları avantajlı durumlarını koruma kaygısından başka bir anlam taşımıyor. Çünkü Alevilerin büyük çoğunluğu camide ibadet etmiyor. Onları zorla camiye davet etmek, Aleviler adına karar vermek anlamına gelir. Tıpkı Aleviliğin ne olduğu bahsi gibi, Alevilerin nerede ibadet edeceğine de Aleviler karar vermeli. Temel insan haklarının en basit kaidesi şudur; kişinin kendini tanımlama hakkı, kendi olma hakkından doğar. Kendi olmaktan bunca zaman uzak tutulmuş Alevilerin görece demokratik bir ortamdan yararlanarak hak arayışına girmelerini defansla karşılamak sosyo-psikolojik yönüyle de ele alınması gereken bir durum. Kerbela'ya kadar uzanan tarihsel bir karşıtlığın ürettiği karmaşık ruh hali, bugünden yarına düzelsin demiyorum ama basit hak kriterlerini içselleştirmek de o kadar zor olmamalı.

Sünni kesimin zorunlu din dersleri konusundaki tavrı belki durumu daha iyi açıklar. Aleviler bu eşitsiz uygulamayı istemediklerini söylüyorlar. AİHM'den çıkan kararla da teyit edilmişti. AİHM'nin kararında, ortaöğretim din derslerinin eleştirellik, çoğulculuk ve objektiflik kriterlerine aykırı olduğu saptanmıştı. Alevi çocuklarının gördüğü bu eşitsiz uygulama için Türkiye mahkum edilmişti. Laik bir devlette devletin yapması gereken müfredatı belirlemek değil. Onun yerine dinlere dair temel ve objektif bilgi vermektir. Hatta daha makul olan, devletin bu alandan tamamen çekilmesidir. Bu durumda 'çocuklarımız okulda dinlerini öğrenmeli' diyen Sünnilerin bu taleplerinde ısrar etmemeleri gerekiyor. Aksi takdirde tıpkı Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu'nun Almanya'nın Kuzey Ren Westfalya eyaletinde meclis kararı aldırarak müfredata koydurdukları 'Alevilik dersi' gibi bir ihtiyaç doğar ki, bu durum, devletin din alanından çekilmesi idealini öteler.

Toplantıda dile getirilen bir başka ezber; Alevilerin kendi aralarında anlaşamadığı konusuydu. Tek tip bir Alevilik tanımı yok, evet, ama katı ve homojen bir Alevilik olmak zorunda mı? Sünniliğin kendi içindeki çeşitliliği göz önünde bulundurulsa daha adil bir eleştiri getirilebilecekken, Alevileri ortak bir tanım üretmemekle suçlamak ve bu durumu haklarını tanımanın önünde bir engel gibi göstermek çözüm yolunu göstermiyor.

Ben tek bir Aleviliğin değil, Aleviliklerin olduğunu düşünüyorum. Tarih içinde yaşadığı pek çok kırılma neticesinde büründüğü senkretik yapı, Aleviliği Sünnilikten ayırmış. Güçlü bir maneviyatı ve mistisizmi olan, müziğe yansıyan, deyişlerde dile gelen güçlü teolojisi ile bir derinlik sunan Aleviliği sert bir çerçeve içinde tanımlamaya çalışmak, Cumhuriyet'in Sünniliğe reva gördüğünü önermek anlamına gelir.

Diyanet İşleri Başkanlığı tartışmaları da aynı mantığın devamı olarak yürütülüyor. Alevilerin Diyanet'te temsil edilmesiyle ilgili çalıştayda söz alan Nuri Gürgür oldukça çarpıcı şu açıklamayı yaptı: 'Cumhuriyet rejimi İslam'ı mistik ve karizmatik öğelerden arındırarak yeni bir din anlayışı geliştirdi. Diyanet mistik bir tecrübeyi değil, aklı merkez alan bir anlayışla örgütlendi. Bu nedenle Aleviler, Diyanet bünyesinde temsil edilemezler.' Açıkça söylemek istediği, dinin maneviyatının kırpılarak akılla ilgili yanının öne çıkarıldığı. Akılsız bir kalbin hasarları kadar, hasar üretecek, kalpten yoksun bir akıl. Diyanet tecrübesi tam da budur Türkiye'de. Maneviyat alanını mistik ve karizmatik öğelerden arındırarak yoğunluğu azaltılmış bir dini, vatandaşlarına reva gören devletin icraatından kendileri çok hoşnutmuş gibi, Alevileri de aynı çatı altına davet ediyorlar. Birtakım Alevi gruplarının bu öneriyi desteklediği biliniyor. Ama şu var; tamamen mistik ve karizmatik öğelere dayanan Aleviliğin Diyanet'te temsilini ne Diyanet'in bünyesi kabul eder, ne de Diyanet'ten gelecek herhangi bir hizmet, Alevileri tatmin eder.

HÜKÜMETE YAPICI ELEŞTİRİ İLE YARDIMCI OLMAK

Olması gereken, Sünni vatandaşların da Diyanet'i yeniden yapılandırmak için bir hamle başlatmalarıdır. Alevileri o çatıya davet etmek yerine şunu söyleseler keşke: 'Bize reva görülen, dinimizin ruhunu eksilten bu kurumdan yeterince mutlu olamadık, gelin hep beraber kendi kurumlarımızı, anlam dünyalarımızı, hatta belki ortak bir 'Yüksek İlahiyat Kurumu' çatısı yaratalım ve onun altında özgürce inancımızı yaşayalım. Devlet, maneviyatımız üzerinde daha fazla otorite kurmasın.'

Bütün bunlardan çıkan sonuç şu; henüz ortak bir dil kurmuş değiliz. Sadece Sünni ve Aleviler arasında değil, Alevilerin kendi aralarında da bir dil yok. Bin yıla dayanan ve psikolojik boyutu son derece karmaşık olan bir konuda hemen bir çözüm beklemek kolaycılık olur. Ama konuşmaya başlamış olmamız da bir adımdır. Pratik ve pragmatik tavrıyla Türkiye'nin pek çok sorununu çözmüş olan AKP hükümeti bu sorunun da üstesinden gelir diye düşünmeliyiz. Ama bunu düşünürken, hükümetin yapmak isteyip yapamadığı, yapacakmış gibi göründüğü, eksik bıraktığı girişimleri aklımızın bir köşesinde tutmalıyız. Hükümete, Alevilik konusunda yapıcı eleştiri, koşulsuz destekten daha çok yarar getirecektir.

BEJAN MATUR

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy21471 = 'b.matur' + '@';

addy21471 = addy21471 + 'zaman' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

var addy_text21471 = 'b.matur' + '@' + 'zaman' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

( '' );

21471 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


ZAMAN - 06 Ekim 2009, Salı

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.