“Alevi Hareketi örgütlenme modeli sona geldi”

“Alevi Hareketi örgütlenme modeli sona geldi”

Öker, Alevi hareketinin gelişimine, yaşadığı sancılara ve çözüm yollarına işaret ediyor. Öker, Maraş’ta yaptığı konuşma ve bir ihbar mektubundan kaynaklı Türkiye’de yargılanıyor ve 13 Aralık’ta görülen duruşması 26 Şubat tarihine ertelendi.

A+A-

Alevi hareketinin kriz yaşadığını düşüyor musunuz?

Alevi hareketinin 30 yılını örgütlü mücadele içerisinde aralıksız yer alarak bütün aşamalarını gözlemleme şansına sahip oldum. Gözlemlerim ışığında bir dönemin kendi doğallığı içerisinde sona erdiğini düşünüyorum. Kriz değerlendirmesinden çok, bir dönem kapanıyor. Nedir bu?

Alevi hareketinin tepki olarak tarih sahnesine çıktığını hepimiz biliyoruz. Planlı, programlı, bütün ayrıntıları hesap edilerek, özellikle Alevilerin 1950’li yıllardan sonra iç göçle Türkiye metropollerine, bir kısmının da (ciddi bir potansiyel) Avrupa’ya gitmek zorunda olması söz konusu değildi. Süreç hiçbir şekilde kontrol içinde olmadığından 1960’lı yıllardan itibaren büyük şehirlere göç eden Aleviler burada yok olmamak, kendi benliklerini kaybetmemek için zorunlu sebeplerden dolayı dernekler kurmuşlar; 1957 yılında ilk kurulan Divriği Dayanışma Derneği, 1960’lı yıllardan itibaren Tunceliler Derneği, arkasından Sivaslılar, Tokatlılar, Malatyalılar gibi). Bu zorunluluktan kaynaklanan dernekleşmede aklıselim insanların büyük etkisi var. “Dersimliyiz, Sivaslıyız, Erzurumluyuz, Tokatlıyız, Karadenizliyiz” yani bütün şehirleri sayabiliriz ama biz Alevi Kızılbaş’ız.

Alevi hareketinin mevcut haliyle yaşama şansı yok

Bizim şimdiki örgütlenmemizde öğretimizle, yaşam tarzımızla, cem tutmamızla, köylerimizdeki sosyal ilişkilerimizle uygunluk arz etsin gibi rahat atmosferde önemsediğimiz şeyleri, örgütlenme modelini benimseme şansına sahip olmamışlar. Örneğin Avrupa’da 1970’li yıllara doğru buraya paralel Birlik Partisi yurt dışı örgütlenmesi olmuş apar topar. Bunlar Alevi ama programlarında Alevi diye bir şey yok, tüzüklerinde Alevilere hizmet diye bir şey yok, amaçlarında Aleviliği yaşatma gibi bir hedef yok. Türkiye’de de aynı süreç yaşanıyor. O anlamda o günün koşullarında Avrupa’da dernek yasal olmak zorunda. Almanya’daki dernekler masasına kayıtlı olmalı.

Var olan tüzükler daha çok sendikaların format kalıpları. O dönemde de bizimkiler gidip en hazır sendika tüzüklerini bulmuşlar. Dolayısıyla emek hareketinin ihtiyacına cevap verebilecek tüzükler alınmış ve Türkçeye çevrilmiş. Örgütlenenler Aleviler ama modelleri sendika modeli. Uzun yıllar kavramlar da sendikal alana yönelik olmuş. Mesela federasyon sözcüğü tüm dünyada sadece sendikal alanda kullanılır, Fransa merkezlidir. Federasyon veya konfederasyon sözcüğünü ifade eden her örgütlenme sendikal örgütlenme modelidir. Dünyada inançsal öğretiyi esas alan örgütlenmede bu tarz kavramlar kullanılmaz. O nedenle bizim adımız Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu olmuş. Ülkelerde tek tek federasyonlar kurulduktan sonra konfederasyon olmuş.

İnanç örgütlenmesi konfederasyon tarzıyla örgütlenmez. Türkiye Alevi örgütlenmesi daha çok Avrupa kaynaklıdır. Bizim Avrupa’daki örgütlenmemiz sonrası Türkiye Alevi örgütlenmesi tarih sahnesine çıkmış. Her ne kadar PSAKD örgütünün ambleminde 1988 yazsa da o doğru değil. 1988 daha çok Banaz köyü yardımlaşma derneğidir. 92’li yıllarda bildiğimiz anlamda merkezi örgütlenmeyi önüne koyan PSAKD örgütlenmesi olmuştur. Hacı Bektaş örgütlenmesi de öyledir.

Yani son 30 yılın Avrupa merkezli Alevi örgütlenmesi de Türkiye örgütlenmesi de sendikal alanın veya sol demokratik kitle örgütlerinin modelidir. Öğretiyi ve inancı esas almayan, Alevilerin kendi tarihsel örgütlenme modellerinin devamlılığını sağlamayan, bu 30 yıl içindeki katliamlara tepki olarak ortaya çıkma zorunluluğundan, apar topar fazla ayrıntıyı düşünme şansına sahip olmaksızın benimsenen örgütlenme modeliyle bir 30 yıl daha yaşama şansı yok. Kriz kavramını kullanmasam bile bu modelle Alevi inancı kendi tarihsel kökü üzerinden yeşermez. İnsanlığın ihtiyaç duyduğu Alevi örgütlenmesi bu modelden çıkmaz. İnsanlar daha çok bu olayı kişilerle, yöneticilerle, kurumlarla izah ediyor. Yok, bizim toplumsal boyutuna bakmamız gerekiyor.

Nedir bahsettiğiniz toplumsal boyut?

Alevilikteki cem modeli bile örgütlenmenin felsefesini yansıtıyor. Dernekçilikte %51 esastır. Demokratik kitle örgütlerinde böyledir. Ama Alevilikte canların yüzde yüz onayını, rızalığını sağlamadığınızda o cem yapılamaz. “Arkadaşlar dedemiz bu cemi yapmak istiyor, el kaldırın kaç kişi bunu istiyor kaç kişi istemiyor?” diye sorulduğunda %51’i hayır diyorsa yapabilir diye bir şey yok. Bizim toplumsal sorunlara yaklaşımımızda %100 mutabakat ve rızalık var. O nedenle ikrara dayalı bir rızalığımız var. Gelişigüzel, canım istedi, PSAKD şubesine, Hacı Bektaş şubesine, Vakıflar Federasyonu şubesine üye oluyorum, iştahım gitti üyelikten vazgeçiyorum diye bir şey yok. Bizim felsefemizde dönemsel, günübirlik yola girme, yoldan çıkma gibi bir şey yok. Bu nedenle de ben yaklaşık 1-2 yıldır Alevi örgütlenmesinin kendi felsefi kodlarına, inançsal, kültürel her ne ise bunu esas alarak örgütlenme modeli yaratması gerektiğine inanıyorum. Bir şey yaratacaksak kendimize ait değerleri yaratalım ve yaşayan şey biz olsun. Sendika modelini federasyonla, konfederasyonla yaşatıyorsunuz. Yaşattığınız modelden Alevilik meyve vermiyorsa siz boşa kürek çekiyorsunuz.

Alevi örgütlenmesi taklit, cemler tiyatroya dönüştü

Kompleksli değilim, bu 30 yılda çok doğru şeyler yaptığımızın farkındayız. Alevilerin tüm dünyada ortaya çıkmasına, örgütlenmesine yönelik bir ömür adadık. Bu noktada o kadar çok artılarımız var ki yani Aleviler bu gezegende son 30 yıldır yok, hep vardı. Ama ciddi bir örgütlenme yaratamamışlardı. Bizim çabamızla bir örgütlenme ortaya çıktı fakat bu orijinal bir Alevi örgütlenmesi değil.

Bu nedenle de bizim “Aleviler ne yapmalı, nasıl örgütlenmeli” sorusuna tamamıyla yolumuzu, tarihimizi esas alan bir model geliştirmemiz, taklitten vazgeçmemiz lazım. Şu an Alevi örgütlenmesinde taklit var. O nedenle üye olmamızdan başlayarak rızalık üzerinden, lokmamızla, ikrarımızla, temel kurallarımızla hem üye olanın hem de üyeliği onaylayanların -çünkü öğretide karşılıklı rızalık söz konusu- ikrar ve rızalığı olması gerekiyor.

Ne yazık ki derneklerde naylon üyelik söz konusu. Üye olan kim, aklanmış, paklanmış öğretiye uygun, toplum içine girme hakkı olan insan mı değil mi bakılmaksızın kuru üyelikler var. Bundan dolayı da her boydan her soydan her cinsten insanlar var. Öğreti karşılıklı ikrarlaşmayı, rızalığı esas alırken Alevi örgütlenmemizde bunun karşılığı yok. Normal cemlerimiz tiyatroya, görselliğe, ‘adet yerini bulsun’a dönüştü. Gerçekten bu yüzyılda bu inancı orijinal bir şekilde yaşatacak, yeni kuşaklara aktaracak bir açılımlar yerine sadece nostalji takınılıyor.

Ortam, yaşam değişmiş, somut olarak bizim 12 hizmette bile uyguladığımız birçok şey işlevini yitirmiş. Tamam, sen hizmetleri yaşat ama bazen hava alanlarında görüyorum, 30-40 yıl önce köylerde kullanılan çalı süpürgesini ve bağlamaları sırtlarında taşıyorlar yurt dışına. Niye? İlla o olacakmış! Zamanında normal temizlik o süpürge ile yapılıyordu. O çalı süpürgesinin inançsal bir kutsallığı yok. Köylerde kullanılan ibrikler aranıyor (gülüyor). Bu açıdan özü değil şekli öne çıkaran taklitçiler söz konusu. Bugün yeniden bizim ihtiyaçlarımızdan, öğretimizden, gelecek ütopyamızdan da yola çıkarak Alevi örgütlenmesinin önüne yeni hedef koymamız lazım.

Ektiğimiz tohum nasıl bir meyve verdi? Sonuç Aleviliğe hizmet ediyor mu etmiyor mu? Etmeyen yönlerini bir tarafa bırakarak olumlu yönlerini esas alarak yeni bir 30 yıl perspektifi çıkarmamız lazım. Bunu şundan dolayı rahatlıkla söylüyorum; benim 30 yıl önce bugün Aleviliğin programı dediğimiz, kırmızı kitapları, el kitapları bunların yazımında yer almış bir insan olarak biliyorum ki bunlar gökten inecek ayetler değil. Örgüt, örgütlenmemiz, örgütlenmemize yön veren insanlar, özellikle de örgütlü insanlar oturacaklar ve bu süreci masaya yatıracaklar.

Özellikle son 20 yılda dernek, vakıf, cemevleri denetimsiz bir şekilde arttı. Birçok yönetici aynı kurumun içinde uzun yıllar devam ediyor ve şirket gibi yönetiyorlar. Bu değişim zor olmayacak mı?

Alevi inancının, öğretisinin bugüne kadarki Alevilerin toplumsal sorunlarını çözmedeki modelini esas almamız lazım. Alevilikte Şeyhülislamlık gibi, Vatikanlık gibi yukarıdan aşağıya ademi merkeziyetçi emirler üzerinden bir şekillenme yok. Tarihinde yok. Neden yok? Tüm Alevilerin mensup olduğu tek ocak var mı? Yok. Alevilerde ‘yol bir sürek binbir’ anlayışı var, ‘el ele el hakka’ anlayışı var. Dolayısıyla Alevilerin örgütlenme modeli çoğulcu. Tek merkez, tek ocak, tek irade gibi bir model yok. Bizim bunu örgütlenmemize de aktarmamız lazım. Ben de Avrupa’da örgütümüzde aralıksız 15 yıl başkanlık yaptım. Uzun bir süre normal koşullarda. Nasıl olması lazım? Hiyerarşik anlamda gücü, tek insanı, yönetmeyi, başkanlığı kutsayan şeylerden uzaklaşması lazım. Normalde cemlerde tek başına dedenin, pirin, mürşidin karar verdiği bir model yok. Dede de, mürşit de, rehber de toplumun verdiği kararın sözcülüğünü yapan insanlardır; karar vericiler değiller. Her şeyden önce Alevilikte jüri sistemi var. Örgütlenmenin de bunu esas alması gerekir.

Genel anlamda yöneticilik olayı amacı, ütopyası farklı, başka bir dünyayı temsil eden örgütlenme modellerini taklit etmekten vazgeçmemiz lazım. İslami örgütler, camiler bunu yapabilir. Onların öğretisinde bu var. Şeyhülislamlık makamı var. Ulema yukarıdan karar verir, kullar da buna uyar. Alevilikte böyle bir şey yok. Bizden önceki insanlar nasıl örgütlenmişlerdi? Aleviliği bugüne nasıl aktarmışlardı?

Nasıl Hristiyanlık kilisesiz, İslam da camisiz olmaz ise Alevilik de cemevi olmadan bugünün dünyasında kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz. Son 20 yılımız cemevi kurmakla, kurdele kesmekle, temel atmakla geçti. Ama çıkan sonuç hiç de arzuladığımız gibi değil. Sadece olayın dinsel şeyleri ile sınırlandı, cenaze kaldırıyor, kırk lokması var, anmalar gerçekleşiyor. İnsanın ne ihtiyacı varsa, hayatının bütün alanlarında bu ihtiyaçlara cevap verecek üretimler, faaliyetler, cemevleri olması gerekirken şu an sadece bir alanla sınırlandı. Onun dışındaki bize ait ihtiyaçlarımıza hizmet veren genişlik, çeşitlilik, zenginlik cemevlerimizde yok. Şu anki örgütlenme modeli çok da arzuladığımız gibi olumlu bir model değil. Ne yazık ki olumsuzluk daha ağırlıkta.

Alevi kurumları ve buralarda aktif çalışma yürütenlerle Alevi toplumunun organik bağları yok. Alevi toplumu ile kurumlar arasında kopukluk var. Kurumlar yukarıdan söz söyleyen ama Alevilerin evine girmeyen bir yerde duruyor. Alevi hareketi açısından general çok, ordu yok. Kurumların birlikte hareket etmesi sorunu çözer mi yoksa her Alevinin evine girmeyi hedefleyen bir örgütlenme modeli mi?

Bizim rehberimizin, benimseyeceğimiz yol ve yöntemin bugüne kadarki yaşam tarzımızdan süzülerek çıkacağına inanıyorum. Bizim başka bir gezegende, başka bir toplulukta denenmiş, onda ortaya çıkmış sonuçları taklit etme gibi, onlara özenme gibi bir şeye ihtiyacımız yok. Derler ya “dert bizdeyse derman da bizim ellerimizde”. O anlamıyla şu an ifade ettiğiniz olumsuzlukların çıkması kişilerden kaynaklı bir olay değil; modelin, tarzın bize uygunluk arz etmemesinden kaynaklanıyor. Biz modeli değiştirebilirsek o saydığınız sapmalar da ortadan kalkabilir. Ben insanla izah etmiyorum olayı.

Dernekçilik tüzüğüyle, merkeze yetkiler verirseniz yani merkezin astığım astık kestiğim kestik yukarıdan yönetici atama, yukarıdan kayyum atama, halkın seçtiği insanları esas alma değil; bu sistemin mevcut çarpık hukuksuzluğun vermiş olduğu haklarla genel merkez olarak hareket ederseniz oradan asla Alevilik ortaya çıkmaz.

Ben diyorum ki tamam mecbur yasal olacaksın ama bizim kendimize özgü hukukumuz var. Nasıl cem yapacağımıza bu ülkeyi yönetenler karar veremiyorsa örgütlenmelerimize de kimse karışamaz. Yeter ki biz isteyelim.

Son 30 yılda “keşke şunu yapmasaydık” diye özeleştiri yaptığınız konular var mı?

O kadar çok ki! Şu an ben “Aleviler ne yapmalı” diye Avrupa’da sunumlar yapıyorum. Bu 30 yıldan sonuçlar çıkararak yeni bir tartışma, yeni bir arayış çabası içerisindeyim. Ve gittiğim yerlerde sizin sorduğunuz gibi sorular geliyor “Başkan, keşke dediğiniz şeyler var mı?”. Ben de diyorum ki “Keşke demeyen bir adam beton kafadır”. Onlarca, binlerce şey yaptık. Bunların içinde kendi öz gücümüzün dışında başka kesimlerin, toplulukların ortaya çıkardığı çabalara bizim hiçbir etkimiz olmaksızın dahil olmamız, bugünkü sonuçlardan baktığımızda son derece yanlıştı. Alevi hareketinin hiçbir şekilde kendisinin direksiyonda olmadığı, belirleyici olmadığı kesimlerin kayığına binmesi kadar yanlış bir şey olamazdı. Siz Alevileri temsil eden bir kesimsiniz ama gidişatta hiç etkileme şansınız yok. Nedir bunlardan bir tanesi? Bir zamanların Barış Partisi! O dönemdeki Alevi hareketi hiçbir şekilde karar veren kişiyle organik bir ilişki içinde olmadığı halde sadece iyi niyete dayalı sözlü anlatımda böylesi bir sürecin içine dahil oldu.

Geriye dönük genel anlamda Avrupa Alevi hareketinin son 30 yıl içerisinde dişiyle tırnağıyla, kampanyalarıyla ortaya çıkardığı ekonomik gücü ağırlıkla cemevlerine aktarabildik. Ama bugünkü cemevlerini çağdaş anlamda bugünün insanlığının aradığı soruya cevap anlamında olumlu çalışmalarıyla göremiyoruz ne yazık ki. Tam tersi bir şeye hizmet etmeye kalkıştı. Devlet her yönüyle bizi inkar etti, öbür taraftan cemevlerinin içini devletin istediği boyutta sınırladılar. Hem İslamlaşma, sünnileşme, Şialaşma konusunda hem de toplumsallaşma sorunlarından uzak kalma konusunda olumsuz sonuçlar veriyor.

Yurt dışı yasağıyla Türkiye’de kalışınızı avantaja çeviriyorsunuz. Devletin size dönük bu politikası tersine mi döndü?

Kendimi bildim bileli politik, örgütsel mücadelenin içerisindeyim. 16-17 yaş dönemim cezaevinde geçti. Ben bugüne kadar şunu öğrendim; bize düşman olan kesimlerin bizden beklentilerinin tersini yapmak. Bize dair övgülerde bulunuyorlarsa demek ki yanlış yoldayız, düşmanca saldırıyorlarsa mutlaka doğru yoldayız. Bu süre içerisinde de burada bir hesapları var. 40 yıldır yaşadığım ülkeye gidişim yasaklanıyorsa burada kalmayı avantaja dönüştürmemiz lazım. Ben hayata öyle bakıyorum. Başkalarının kendine göre bir hesabı varsa biz Alevilerin de kurumların da kendimiz, kendi geleceğimiz için bağımsız hesabımızın olması gerektiğine inanıyorum.

Kaynak: www.karsimahalle.org

Röportaj Sezgin Kartal

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.