Alevi Kızılbaş İnancında Sunni Asimilenin Truva Atı : Fatiha Suresi

Alevi Kızılbaş İnancında Sunni Asimilenin Truva Atı : Fatiha Suresi

Alevi Kızılbaş İnancında Sunni Asimilenin Truva Atı FATİHA SuresiAdnan CANGÜDER / MünihMerhaba, hemen konuya girelim. Bilindiği üzere Anadolu Alevi Kızılbaşları...

A+A-

Alevi Kızılbaş İnancında Sunni Asimilenin Truva Atı FATİHA Suresi

Alevi Kızılbaş İnancında Sunni Asimilenin Truva Atı FATİHA Suresi

Adnan CANGÜDER / Münih

Merhaba, hemen konuya girelim. Bilindiği üzere Anadolu Alevi Kızılbaşları ve Bektaşilerinin tapınmalarının başında ve sonunda söyledikleri uzun veya kısa kutsal sözlerine Gülbenk denir. Anadolu Alevi Kızılbaşları tapınmalarındaki gülbenk okumalarının sonunda "Hü Gerçeğin Demine ", "Allah Eyvallah " veya "Hü Gerçeğe" gibi kısa kelimelerle gülbenklerini sonlandırır ve hiç bir şekilde amin kelimesini kullanmazlar. Ve gülbenklerine asla dua demez, gülbenk sözünü kullanmadıkları yerde yerine göre niyaz etmek terimine daha geniş anlamlar katarak söylerler. Bununla birlikte yukarıda tapınma dilinde kullanılan bu sözler sunni inançta asla kullanılmaz ve kabulde görmez.

Ne yazıkki günümüz Anadolu Alevi Kızılbaş ve Bektaşilerde bu değişime uğrayarak ve asimilenin en tehlikeli bir sözü olmaya aday olan bir " islamın özüyüz " sözüyle beraber "Fatiha Suresi" de  ne yazıkki artık toplumun tapınma diline girmiş bulunmaktadır. Peki bunca varolabilme sorununu kendinde taşıyan Anadolu Alevilerine asimile yolunu açan ve artık içinden çıkılmaz bir noktaya getiren süreç nasıl başlamıştır? Sorumuza en doğru cevabı verebilmek icin öncelikle tarihimize bakmamız gerekmektedir.

Ama önce Fatiha Suresinin Arapçası ve Türkçesini bir kere daha okuyalım ve sonra sorumuza cevap arayalım. Türkçeye yakın anlamı ise cümle düşüklüğünüde içinde barındırmış şekilde çevrilmiştir:

Elhamdü lillâhi rabbil'âlemîn. Errahmânirrahîm. Mâliki yevmiddîn. Iyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în. Ihdinas-sirâtal müstakîm. Sirâtallezîne en'amte aleyhim gayrilmagdûbi aleyhim ve leddâllîn.

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

O,  rahmândır ve rahîmdir.

Ceza gününün mâlikidir.

(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.

Bize doğru yolu göster.

Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

Şimdi yukarıda Arapçasını ve tam olmasada Türkçesini verdiğimiz Fatiha Suresi halen günümüzde kentlerde yaşamayan veya kendini kısmende olsa koruyan Anadolu Alevi Kızılbaş cemlerinde hiç bir şekilde okunmamaktadır. Bununla birlikte kutsal erkanlar olan musahiplik, kirvelik ya da nikah erkanlarında da okunmamaktadır. Bu arada alevi ınancında ceza günü ile kulluk olmadığını ve batıni anlamda ise enel hak olgusunun olduğunu düşünürsek fatiha suresinin neden olmadığını daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Öyleyse şimdi artık konu başlığımızın sorusunu tarihleriyle birlikte açıklamaya çalışalım.

İlk tarihimiz 1826 tarihinde 2.Mahmut tarafından gerçekleştirilen ve tarih kitaplarına Vakka-i Hayriye yani "hayırlı olay" olarak geçen Yeniçeri ve büyük Bektaşi kıyımıdır. 2. Mahmut'un gerçekleştirdiği, boğazın sularının günlerce kan rengine büründüğü ve yeniçeri cesetlerinin yüzdügü bu katliam sonucu ileri gelen Bektaşi Babaları ve Dedeleri öldürülmüş yolu sürdüren takipçileri ise hapis veya sürgünlere gönderilmiştir. Kıyım sadece Istanbul ile sınırlı kalmamış Sulucakarahöyük'teki Hacıbektas Dergahına Nakşibendi tarikatından imam atanmış ve dergahın içindeki ibadethaneye 1834 yılında minare yapılarak camiye çevrilmiştir. Gerek can korkusu gerekse yapılan asimile ile yok etme baskısı ile Bektaşiler yaşadıkları kentlerde ve en nihayetinde Hacıbektaş dergahındaki Nakşibendi tarikatının sünnileştirme çabalarıyla artık Bektaşi ibadetlerinde Fatiha Suresi girmiştir.

Bugün çoğu genç kuşakların ve Anadolu Alevi Kızılbaş Bektaşi tarihini bilmeyenlerin veya okumayanların masumane olarak gördüğü Fatiha suresi ilk olarak Bektaşi dergahlarına bu şekilde zor, kan ve ölüm ile bulaşmıştır. Ve bugün halen Bektaşiler yüzyıllarda yılda geçse 2. Mahmut'un mezarının önünden mezara tükürürek geçerler.

İkinci tarihimiz ise 30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı Tekke ve Zaviyeleri kapatma kanunudur. Bu kanun ile Alevi ve Bektaşi uluları ve önderleri üfürükçüler, cinciler ve muskacılarla bir tutularak halkın dinsel inancını sörmüren ve bundan menfaat sağlayanlarla aynı kefeye konulmuş ve yasaklanmışlardır. Bu yasaklama ile büyük bir boşluk ortaya çıkmış yaratılan bu boşluğu ve süreyi aşmak için Aleviler gizli olarak yaptıkları cem ibadetlerinde suclanmamak, hapise atılmamak ve herşeyden önemlisi canlarını kaybetmemek için göstermelikte olsa Fatiha suresini okuyarak bir yerde kendilerini garanti altına almak istemişlerdir.

Devlet eliyle yapılmak istenilen asimile ve yok etme siyaseti öldüremiyorsanda değiştir dönüştür zihniyetini kısmende olsa uygulamıştır.

Üçüncü tarihimiz ise 1936 ve 1938 Cumhuriyet döneminin en büyük Anadolu Alevi Kızılbaş katliami olan Dersim katliamı ve sürgünleridir. Burada özellikle önemli olan sürgünleri yaşayan ve 9-10 yıl batıda sunni toplumun içinde yaşayan Kızılbaşların geri dönüşlerinde artık yanlarında Fatiha süresini, Kıble olarak insan yerine kabeyi ve mezar taşlarını güneş değilde kıbleye çevirmeleriyle ile mezartaşlarına ruhuna el fatiha yazdırmaları yaşam biçimiyle geri gelmeleridir.

Dersim de o güne kadar hiçbir gülbenklerinde veya ibadetlerinde okunmayan Fatiha Suresi artık sürgünden dönenlerin Dersime ayak basması ile başlamıştır. Burada kesinlikle herhangi bir suçlama yada yargılama amacımız bulunmamaktadır. Açıklamak istediğimiz sadece fatiha suresinin Dersim'e nasıl geldiğinin tarihsel bir anlatımıdır. Unutulmadan söyleyelim sürgün dönemi devlet eliyle Dersim deki halkada ağır ve yoğun bir şekilde sunnileştirme politikasıda uygulanmıştır.

Cumhuriyetin Türk-İslam kadrolarının politikacıları 1936-38 katliam yıllarının öncesi ve sonrasında Ocakzade Pirlerini ve Murşitlerini özellikle hedef tahtasına yerleştirmiş ve sunnileştirme politikalarını elde edebildikleri bu kişiler üzerinden yürütmüşlerdir. Dönemin devlet raporları okunduğunda bu açık şekilde görülecektir.

Dördüncü tarihimiz ise 1950 şehirleşme ve Demokrat Parti dönemidir. Fatiha suresinin doğumu ve çocukluk yıllarını terkettiği ve artık gençlik çağı diyebileceğimiz dönem demokrat parti dönemidir. Özellikle Demokrat Parti Başkanı Başbakan Adnan Menderes'in "yeter söz milletin" demesi ve kentlere yoğun iş ve aş bulma umudu ile gelen Alevileri kendisine çekmiş ve Aleviler blok olarak Demokrat Parti'yi desteklemiş ama daha sonrasında Menderes'in "siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" sözü ile Demokrat Parti den uzaklaşmışlardır. İşte bu yoğun kentleşme sonucu o güne kadar kırsalda yaşayan Aleviler kentlerde Bektaşilerle ile bir araya gelmişlerdir. Alevilerin kentleşme sürecinde kendi inançlarını gizlemek ve ertelemekle beraber dahada az yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde  Dersim dışındaki Alevilerinde yönlerini ve yüzlerini güneş yönünü terkederek kıbleye çevirmeleri ile cenaze merasimlerini Alevi inancına göre yapamamaları gibi örnekleri verebiliriz.

Beşinci ve son tarih dönemimiz ise 1980 askeri faşist darbe ve zorunlu din derslerinin uygulamaya koyulduğu ve halen günümüze kadar devam eden dönemdir. 1980 askeri faşist dönemi artık fatiha suresini özellikle kentlerde alevilere zorla kanıksatıldığı, kabul ettirildiği dönemdir. Gelinen süreçte devletin gizli ve açık asimile politikasi sonucu Fatiha Suresi Alevi toplumunda artik yetişkin bir insan haline ne yazıkki gelmiş bulunmaktadır.

Yukarıda Anadolu Alevi Kızılbaş ve Bektaşi tarihi kesitleri içinde açıklamaya çalıştığımız Fatiha suresinin hikayesi kısada olsa bu şekildedir. Bugün Alevilerin sunnileşmeye karşı gösterecekleri en büyük adım her türlü yol, erkan ve ibadetlerinde Fatiha suresini çıkarmak ve okumamak olmalıdır. Unutulmasın ki daha düne kadar Kurana "Osman-ı Musaf " yani "Osman'ın Kitabı" diyen ve Telli Kuran ile insanı konuşan kitap kabul eden bir inancın insanlarının göstereceği en tutarlı tavır bu olacaktır. Anlatmaya çalıştığımız işte bu beş tarih kesitleri araştırılıp bilgi sahibi olunduğunda gerçek çok daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Aşağıda buna en açık örnek kendi köyüme ait olan  Dersim-Tunceli Mazgirt Gelincik(Qupik) köyü mezar taşlarıdır. Eski ve yeni mezartaşlarına resim çekim açısından dikkatlice bakıldığında yön değişimleri ve Fatiha suresinin olmadığı ve hiç bir şekilde yazılmadığı net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Adnan CANGÜDER/Münih

Alevi Haber - 27 Şubat 2011

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.