Alevi'den Arınmış Bir Türkiye'ye Doğru...

Alevi'den Arınmış Bir Türkiye'ye Doğru...

Alevi'den Arınmış Bir Türkiye'ye Doğru...Hüseyin DEMİRTAŞHitler Almanya'yı nasıl "Judenfrei" politikasıyla Yahudisiz...

A+A-

Alevi'den Arınmış Bir Türkiye'ye Doğru...Alevi'den Arınmış Bir Türkiye'ye Doğru...

Hüseyin DEMİRTAŞ

Hitler Almanya'yı nasıl "Judenfrei" politikasıyla Yahudisiz hale getirdiyse, Başbakan Erdoğan da Türkiye'yi Alevisiz bir ülke yapmaya çalışıyor!..

Anayasa referandumunun üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen sonuçları hala tartışılmaya devam ediyor. 12 Eylül’de yapılan referandumda malum “Evet” oyları yüzde 58, “Hayır” ise yüzde 42 çıkmıştı. Evet’i savunan AKP iktidarı sonucun kendi lehine çıkması için her yolu denedi. Ülkeyi iyice kamplaştırdı. Başbakan Tayyip Erdoğan kampanya boyunca özellikle Alevileri hedef tahtasına oturturken, Yüksek Yargı’da Alevi kadrolaşmasını ima ederek, “Türkiye’de dedelerden talimat alma dönemi bitecek” dedi. Hızını alamayarak, Orta Anadolulu ve milliyetçi-muhafazakâr seçmen tabanının oyunu alabilmek için Yargı erkine Alevilerin hâkim olduğunu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde okuduğu bir şiirden dolayı kendisini mahkûm eden hâkimin Alevi olduğu yalanını bile söylemekten çekinmedi.

Başbakan Erdoğan’ın bu nefret söylemi çok etkili oldu ve Orta Anadolu kentlerinde yüzde 60-70’ler oranında “Evet” oyu çıktı. “Evet” tercihinin toplamda yüzde 58 çıkmasında da Alevilere yönelik bu ayrıştırıcı-ötekileştirici ve hedef gösterici dilin büyük katkısının olduğu referandum sonrasında yapılan kamuoyu araştırmalarınca da doğrulandı.

Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ahmet Hakan referandum sonrası yazdığı iki makalede, yüzde 58 ile “Evet” oylarının açık ara galip çıkmasını bu söylemin başarılı olmasına bağladı. “Yüzde 58 şudur: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük Sünni muhafazakâr dayanışmasıdır“ tespitini yapan Hakan, "Cemaatler, tarikatlar, mukaddesatçılar, milliyetçiler, Osmanlıcılar, Anadolucular, Milli Görüşçüler, en radikalinden en ılımlısına İslamcı dernekler, ünlü hocalar, manevi yöne önem veren Türkçüler bu denli büyük bir ittifak sağlamamışlardı“ diye belirtmeyi de ihmal etmedi.

Elbette bu sonuca Ahmet Hakan’ın da belirttiği gibi büyük oranda bu Sünni-muhafazakâr ittifakıyla ulaşıldı. Yoksa iddia edildiği gibi 12 Eylül ile hesaplaşılacağı, ülkeye daha ileri demokrasi geleceği benzeri söylemler pek etkili olamadı.

Sonuçta AKP ve onun lideri Başbakan Erdoğan, yukarıda sözü edilen Sünni-muhafazakâr unsurlar arasındaki küllenmeye yüz tutan tarihsel Alevi düşmanlığını tekrar diriltti. Bu kitleler artık Alevileri yeniden düşman olarak görmeye başladılar. Başbakan Erdoğan, bununla 7 kez toplanan Alevi Çalıştayları ve genel anlamda Alevi Açılımı’ndaki samimiyetsizliğini, tüm bu faaliyetlerin Alevileri bir oyalama olduğunu cümle âleme açıkça ilan etmiş oldu.

Referandumda Erdoğan’ın Alevi düşmanı bir dil kullanması Alevilerle AKP arasında doğabilecek olumlu ilişkilerin ve var olan kronik güven sorununun aşılmasının önünü tamamen kesti denilebilir. Aleviler - AKP ilişkisinin referandum kampanyası öncesi haline dönmesi bile bayağı uzun bir süre alacağa benziyor. Bu uğurda iktidar partisi ve liderinin çok önemli adımlar atması gerekecek ama ben Erdoğan’ın bu yönde hareket etme ihtimalinin çok az olduğunu düşünüyorum. Zira Erdoğan referandum sonrası yaptırdığı araştırmalarda da, "Hayır“ oyları içindeki Alevilerin baskın payını görerek, aranın gelecek seçimlere kadar partisi lehine kapanamayacağına da kani oldu. O yüzden Erdoğan’ın seçimlere kadar Alevileri kazanmak ve onlardan oy alabilmek için aradaki buzları eritici hiçbir adım atmayacağını söylemek kehanet olmasa gerek. Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan bundan yıllarca önce söylediği gibi, Alevilerin Başbakanı olmamaktaki direncini sürdürüyor.

Ancak Erdoğan adım atmazsa atmasın demekte çözüm değil. Çünkü Erdoğan sıradan bir lider, partisi de ülkemizdeki 50’nin üzerindeki her hangi partiden biri değil. Sonuçta iktidardaki parti ve gelecek yıl yapılacak seçimlerde üçüncü kez ipi göğüslemesi sürpriz sayılmaz. Ayrıca AKP iktidardan düşse bile 8 yıllık iktidarlarında ülkede yarattığı tahribat, bürokrasinin altını üstüne getirmeler, her kurumdaki deliksiz kadrolaşmanın sökülüp atılması yıllar alabilir. Ayrıca özellikle Alevi-Sünni nefret söyleminin toplumda ortaya çıkacak kısa ve orta vadedeki etkilerini düşündüğümüzde manzaranın vahameti anlaşılabilir. 

****

Şuna kesinlikle eminim ki, Türkiye artık Aleviler açısından hiçte parlak bir gelecek vaat etmiyor. Neden etsin ki? Koskoca Başbakan Erdoğan bizzat çıkıp, açıkça Alevi düşmanlığı yapıyor. Bürokrasideki Alevilerden yakınıyor. Aynı zamanda Alevi Çalıştaylarının düzenleyicisi olan Devlet Bakanı Faruk Çelik, Cem Vakfı’nın yaptığı bir toplantıda kalkıp zorunlu din derslerinin kalkmasını isteyen Alevileri densizlikle-dinsizlikle suçlayabiliyor. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu derslerin zorunlu olmaktan çıkarılmasına çoktan karar vermiş, kimin umurunda…

AKP Alevilerle adeta dalga geçiyor. Kendi yandaş Alevilerini ve Alevi kurumlarını yaratıyor. Hem Sünni çoğunluk toplumla Aleviler arasına, hem de bizzat sinsi taktiklerle yanına çektiği bazı Aleviler ve onlara kurdurttuğu naylon dernekler, vakıflar aracılığıyla Aleviler içinde yeni kargaşa, çatışma tohumları ekiyor. Elbet bu atılan tohumlar bir gün meyvesini verecek. O günlerse çok uzakta değil.

Durum gerçekten vahim! Türkiye’de Alevilerin varlık zemini yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Baksanıza 81 ilin valisi arasında sadece bir tek Isparta Valisi Ali Haydar Öner kalmış. Sayın Öner’i bu seneki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında ve Cem Vakfı’nın 5. Alevi İnanç Önderleri toplantısında Türkiye’nin bilinen tek Alevi valisi diye ilan ettiler!..

Görüldüğü gibi devlet kurumlarının üst makamlarındaki Alevilere ağır ağır "kelaynak“ muamelesi yapılıyor artık… Bu durumsa bir istisna değil. Anayasa referandumuna "Evet“ çıkmasıyla yüksek yargı organlarında nasıl olduysa kalmayı başarabilmiş Alevi kökenli hâkim ve savcıların tasfiye edilmesinin de önü açıldı. Buradaki "Alevi memur kırımı“ biterse, ki kısa sürede biteceğe benziyor, arkasından sıranın alt kademedeki Alevilere geleceği kesindir.

Böyle böyle devlette Alevi hademe dahi bırakılmayacağa benziyor. Peki, o zaman Aleviler bu ülkenin nesi? Bu gidişat nereye?

Sorular çoğaltılabilir. Ancak AKP’nin Hitler Almanya’yı nasıl jenositle " Judenfrei “ (Yahudi’den arındırma) yaptıysa, Türkiye’yi kansız bir şekilde " Alevifrei “ bir ülke haline getirmeye yeminli olduğunu görmemek için insanın geri zekâlı olması gerekir. Niyetin aksi yönde olduğuna dair maalesef ortada hiçbir işaret yok. Bunlar açıkça bazı Amerikalı kuruluşların raporlarında geçtiği üzere Alevilerin Türkiye’deki yaşama ve var olma koşullarını ortadan kaldırıp kitleler halinde Avrupa ülkelerine iltica etmeye mecbur bırakmak istiyorlar. 

Ama Çetin Altan’ın deyimiyle enseyi de karatmamak lazım. Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var! Alevilerin elleri armut toplamıyor. Ayrıca Türkiye demek AKP ve yandaşlarından ibaret bir ülke değil. Türkiye’de insanlık henüz ölmediği, vicdan sahibi Sünniler var olduğu gibi, ne mutlu ki laikliği hazmetmiş sayıları milyonları ifade eden büyük kitleler var. AKP’nin yaptırdığı araştırmalarda kendilerinden yeterince oy alamadığını tespit ettiği ve yakındığı İslam’ı "Alevi meşrep“ bir tarzda rahat yaşayan, dünyaya açık, aydınlık yüzlü Balkan ve Kafkas göçmenleri var. Bu kitleler aynı zamanda Alevilerin ülkemizdeki doğal müttefikleri sayılır. Türkiye’nin en çok ezilen ve sistem mağduru iki büyük kesiminden biri olan Kürtler de unutulmamalıdır. Kürt örgütleriyle ortak eylemlilikler ve ittifakın kapıları sonuna kadar zorlanmalıdır. 

Aleviler ve onların kurumları işte bu kendine yakın kitlelerle daha çok ve yakın diyalog kurmalı, bunlarla iletişim ve ittifak yolları aranmalıdır. Ve de Aleviler kendi dışlarındaki bu kitlelerin de yoğun olarak tercih ettiği, örneğin CHP veya BDP gibi bir partide güçlerini birleştirerek hükümete karşı harekete geçebilmelidir. Ayrıca bunlarla muhalif ortak yeni sivil toplum örgütleri neden oluşturulmasın?

****

Bilinmeli ki, ne Alevilerin ne de AKP iktidarını bir türlü içlerine sindiremeyen bu kitlelerin artık "Armudun sapı, üzümün çöpü“ deme lüksü olamaz! Oylar, bütün enerji ile maddi ve manevi imkânlar seçilecek en güçlü ve iktidara en yakın AKP karşıtı partide toplanmalıdır. Bu yolla ülkenin bu olumsuz ve son tahlilde tüm kesimleri için felaket olarak görülebilecek bir geleceğe sürüklenmesi engellenebilir. Aksi takdirde bugün Alevileri bu ülkedeki köklerinden söküp atan ve şeriatçı-gerici bir rejim kurma hayalini yavaş yavaş hayata geçiren bir AKP iktidarı, ideolojisine ters diğer toplum kesimlerini de sırayla tasfiye etmeye yönelecektir. Bugün bürokraside Alevi avına çıkan Erdoğan’ın yarın Balkan-Kafkas göçmeni, mübadil avına çıkmayacağının garantisini kim verebilir?

İstanbul ve Ankara’da zorunlu din derslerine karşı düzenlenen oturma eylemleri çok yerindeydi. Katılım ve Aleviler dışındakilerden alınan destekte dikkate değerdi. İşte Alevi örgütleri AKP iktidarına karşı buna benzer daha etkili muhalefet yöntemleri ve eylemleri geliştirmelidir. Sivil itaatsizlik türü eylem tarzlarına ağırlık verilmeli ve bunların sayıları sıklaştırılmalıdır. Örneğin hükümete, "Sen bizim cemevlerimizin statüsünü tanımıyorsan, zorunlu din derslerini kaldırmıyorsan, Alevi köylerine cami yapmaktan vazgeçmiyorsan, biz de Aleviler olarak senin otoriteni tanımıyoruz“, "Şu tarihe kadar şu şu taleplerimizi yerine getirmezsen, sen biz Alevilerin Başbakanı değilsin“, "Senin meşruiyetini kabul etmiyoruz“, "Ey Diyanet’e karşı olan vatandaş, vergi verme!“, "Yolunu bulabilirsen vergi kaçır“ benzeri çağrılar yapılabilir. Zorunlu din derslerine karşı olan veliler bizzat toplu halde okullara gidip, "derse biz de beraber girip anlatılanları çocuklarımızla birlikte dinleyeceğiz“ diyebilir. Yine Diyanet’ten hizmet almayan ve almak istemeyen çalışanlarla birlikte, bunlar Alevi olsun olmasın, Maliye’ye başvurularak sembolik bir rakamın vergi iadesi olarak geri ödenmesi talebiyle toplu dilekçe eylemleri başlatılabilir. Daha başka yaratıcı ve etkili eylem tarzlarını arayıp bulmak zaten büyük bir tehdit altındaki Alevilerin, bilhassa örgütlerin en büyük görevidir.  

Aleviler ancak ve ancak böyle örgütlü, kendi dışındaki diğer ezilenlerle dayanışma halinde ve kalabalık yaratıcı eylemler yoluyla Türkiye’de parlak bir geleceğe doğru yürüyebilirler. Yoksa vurdumduymaz ve adam sendeci tavırlar içine girerlerse, bilsinler ki, Başbakan Erdoğan, AKP, onun ekibi ve partisine oy veren kitlenin önemli bir bölümü Aleviler hakkında artık hiçte iyi düşünmüyorlar. Mesele sadece zaman ve zemin sorunudur. Bilmeyenlere önemle duyurulur…

---------- o O o ------------

Butzbach, 8 Kasım 2010

— Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) Aylık Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi’nin 144. Sayısında Yayınlanmıştır —

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.