Aleviler Melikoff'a çok şey borçlu

Aleviler Melikoff'a çok şey borçlu

Aleviler Melikoff'a çok şey borçlu  Prof. Ahmet Yaşar Ocak, öğrencisi de olduğu dünyaca ünlü Türkolog İrene...

A+A-

Aleviler Melikoff'a çok şey borçluAleviler Melikoff'a çok şey borçlu 

Prof. Ahmet Yaşar Ocak, öğrencisi de olduğu dünyaca ünlü Türkolog İrene Melikof’f’un Türkoloji alanındaki önemini Açık Görüş okurları için yazdı. Ocak, geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Melikoff sayesinde ‘Alevi ve Bektaşilerin kendileri hakkında daha sağlam bir bilgi birikimine sahip oldukları’nı söylüyor.

AHMET YAŞAR OCAK*

ATILI şarkiyat dünyası, ünlü tarihçi Claude Cahen’in dediği gibi, ‘Türklere yolunun üstünde rastladı’. İslam tarihi ve medeniyeti denildiğinde şarkiyat dünyasının yoğunlaştığı iki alan oldu uzun zaman: Arabistik ve İranistik. Hammer istisna edilirse, Batılı şarkiyat álimleri 19. yy’ın sonlarına kadar bilimsel araştırmalarına Türk tarih ve medeniyetini pek dahil etmediler, çünkü yeterince tanımıyorlardı. Fakat asıl 20. yy ile beraber İslam dünyası ve medeniyetinin önemli bir parçasının da Türk tarih ve medeniyeti olduğunun farkına varıldı ve Türkoloji böyle teşekkül etti. Şüphesiz ki bunda o tarihlerde büyük Türk álimi Fuat Köprülü’nün modern tarihçilik usullerine göre gerçekleştirdiği araştırmalarının yaptığı yankıların da önemli payı oldu. Sonuçta Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere’de büyük Türkologlar yetişmeye ve Türkoloji’nin tarih, dil, edebiyat, sanat tarihi gibi çeşitli alanlarında çok önemli şahsiyetler ve çalışmalar ortaya çıkmaya başladılar. İrene Mélikoff, işte bu alanın Jean Deny, Claude Cahen, Robert Mantran gibi dünyaca ünlü Türkologlar yetiştiren bir ülkesinde, Fransa’da yetişti ve kendi kuşağına mensup ama kendisinden yıllar önce vefat eden Robert Mantran’la beraber Fransız Türkolojisinin en parlak birkaç isminden biri oldu.

Salih Zeki’nin gelini

Rus İhtilali’nin patladığı 1917’de Ázeri bir babadan ve Rus bir anneden dünyaya gelen Mélikoff, ihtilalden kaçan ailesiyle birlikte, Fransa’ya geldi. Küçük Mélikoff orada büyüdü ve Türkçe’yi babasından Rusça’yı da annesinden öğrendi. Daha sonra bu lisanların yanına, mükemmel bir telaffuzla konuşup yazdığı Fransızca’yı ve belli ölçüde Latince ve Grekçe’yi kattı. Bunlara İngilizce ve Almanca’yı, hatta İtalyanca’yı da ekleyecek, Paris’teki Şark Dilleri Mektebi’nde ve Sorbonne Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarında bunların yanına edebî Türkçe’yi ve Farsça’yı da koyacaktı. Büyük Fransız Türkologu Jean Deny ve ünlü tarihçi Claude Cahen’in öğrencisi oldu. Onun Türkoloji merakı buralarda gelişti ve Yaşayan Şark Dilleri Mektebi’nde Türkçe okutmanlığı yapan Dr. Adnan Adıvar’ın derslerine devam ederek Türkçe’sini ilerletti.

Üniversite eğitimi esnasında, üç kızının babası olan, ünlü matematikçi Salih Zeki’nin oğlu Faruk Sayar ile tanıştı ve evlendi. İlk yazılarının çoğunda asıl soyadının yanında Sayar soyadını da kullanmıştır. Fakat o bu evlilikten beklediği mutluluğu bulamadı ve sonunda ayrıldılar. Ama Mélikoff bu evlilik vasıtayla aynı zamanda Halide Edip’in üvey gelini de olmuş, o aileyi yakından tanıma fırsatını elde etmiş ve Halide Hanım’dan Atatürk ve etrafındakilerle ilgili çok şey dinlemiştir.

Irene Mélikoff, akademik hayatına Türk edebiyatının destanî (epik) ürünleriyle haşir neşir olarak başladı. İlk çalışması, Enverî’nin Aydınoğulları Beyliği tarihine dair kaleme aldığı manzum Gazi Umur Paşa destanı (Le Destan d’Umur Paşa: Düsturnáme-i Enverî, Paris 1954) oldu. Onu, Danişmendli hükümdarı Melik Ahmet Danişmend Gazi’nin hayatını ve Anadolu’da Bizanslılar’la yaptığı savaşların destansı macerasını anlatan Dánişmendnáme (Kitáb-ı Melik Dánişmend Gazi)’ye adanmış mühim doktora çalışması takip etti (La Geste de Melik Dánişmend: Etude Critique du Dánişmendnáme, Paris 1960, 2 cilt, inceleme, tenkitli metin ve Fransızca çeviri) ki son yıllarda bunun gözden geçirilmiş ve büyük ölçüde yenilenerek düzeltilmiş ve geliştirilmiş baskısı üzerinde çalışmaktaydı. Fakat öyle görünüyor ki onu bitirmek kısmet olmadı. Bu mühim çalışmanın ardından, onu asıl bundan sonraki bütün hayatını kapsayacak olan alana, Alevilik ve Bektaşilik araştırmalarına yönlendiren çalışması, 8. asırda Emevîler’e karşı Abbasî ihtilalini gerçekleştiren meşhur Ebu Müslim-i Horasanî’nin destansı hayatını konu edinen Ebumüslimnáme’nin neşri oldu (Abu Müslim: Le Porte-hache du Khorassan, Paris 1962). Bu çalışması, Irene Mélikoff’a Türk topluluklarının -bazı meslektaşlarımızın hoşlanmadıkları tabirle- heterodoks kesimlerinin tarihinin kapısını araladı. Bundan sonra o, bütün hayatı boyunca hiç tükenmeyen bir ilgi ve enerjiyle bu kesimlerin tarihinin ve kültürünün peşinden koşacaktı. Türkiye’deki Aleviler’i ve Bektaşiler’i böyle keşfetti.

İlmi tarafsızlık ilkesi

O artık sık sık Türkiye’ye seyahat ediyor, değişik yörelerde Alevi ve Bektaşi topluluklarıyla, onların ileri gelenleriyle dostluklar kurup doğrudan ve yerinde gözlemlerle, yapacağı yayınların malzemelerini toplamaya çalışmaktaydı. Şunu özellikle belitmek gerekir ki, samimi duygularla sempati duyduğu Alevi ve Bektaşi zümrelerini inceleyen hiçbir yayınında duygusallığa, ilmi tarafsızlıktan ayrılıp ideolojik ve siyasî spekülasyonlara asla sapmadı. Bilimsel kriterlerinden, metodundan, yaklaşımından asla táviz vermeden, titizlikle her kitabında ve makalesinde ciddi analizler, yorumlar yaptı, vardığı sonuçları bilimsel olarak ortaya koydu. Söz konusu zümreler bugün eğer kendileri hakkında sağlam bir bilgi birikimine sahip iseler, hiç şüphesiz bunu, Irene Mélikoff’un çalışmalarına borçludurlar. Türkoloji de bu alandaki birikiminin çoğunu ona borçludur. Özellikle 1998’de Brill Yayınevinden çıkan Hadji Bektash: un mythe et ses avatars, Genes et évolution du soufisme populaire en Turquie isimli kitabı, bir bakıma onun otuz küsur yıllık araştırmalarının bir sentezi sayılabilir Türkçe çevirisi, Hacı Bektaş: Efsaneden Gerçeğe adıyla aynı yıl Cumhuriyet Kitapları serisinde yayımlanmıştır.

Şunu da açıkça belirtelim ki, Irene Mélikoff, uğraştığı bu konular ve meseleler sebebiyle Türkiye’de bazılarınca sempatik bulunmamış, soğuk karşılanmış, hatta şüpheyle bakılmıştır. Hoş bir Fransız hanımefendisi olduğu kadar, bir Türk hanımefendisi de olan bu birinci sınıf bilim kadınını tanıma fırsatını elde edebilselerdi, ne kadar yanıldıklarını anlarlardı. O her zaman Türkiye’yi, Türkleri, Türk tarihini ve kültürünü içtenlikle sevmiştir. Bu satırların yazarı, onunla ilk karşı karşıya geldiği tarihten bu yana geçen otuz dört yıl boyunca, sık sık bir ada olmuş olup, bu sebeple onun bu hasletlerinin en yakın tanıklarındandır. Gerek hocası Claude Cahen’in hayrulhalefi olarak başına geçtiği Strasbourg Üniversitesi (bugünkü Université Marc Bloch) Türkoloji Bölümü’ndeki (Institut d’Etudes Turques) derslerinde, gerek katıldığı veya bizzat düzenlediği bir çok uluslararası bilimsel toplantıda sunduğu bildirilerde, yaptığı konuşmalarda, gerekse bire bir yaptığı konuşmalarında ve sohbetlerinde bu tavrını hiç bir zaman terk etmemiştir.

Hocanın rahle-i tedrisi

Yayımladığı kitap ve makalelerin dışında, onun belki en önemli eserlerinin başında geleni, Türkoloji alanının uluslararası ilk müstakil yayın organı olarak Paris’te kurup ilk sayısını 1969 yılında yayınladığı Turcica dergisidir. Bu dergi, daha ilk sayısından itibaren uluslararası bilim dergileri içinde láyık olduğu imtiyazlı yere yerleşmiş ve bu konumunu bu güne kadar sürdürmüştür. Üyesi veya yöneticilerinden olduğu uluslararası bilimsel teşekküllerden Société Asiatique, CIEPO ve benzeri kuruluşlarda verdiği hizmetleri de bu arada unutmamak gerekir.

Bu yazıya son vermeden önce, diğer bir grup eserinden de herhalde bahsetmek lázımdır, ki o da onun rahle-i tedrisinde bulunma imtiyazına sahip olmuş olan öğrencileridir. En başta Türk ve İranlı talebeleri olmak üzere, değişik milletlerden Türk ve Fars etütlerine intisap ettirdiği pek çok talebe yetiştiren hoca, onların başarısı için hiçbir maddi manevi yardımını esirgememiştir. Bu satırların yazarı da onun önce talebesi, sonra meslektaşı ve dostu olma şansına sahip olanlardan yalnızca biridir. Günümüzde Fransız Türkolojisini yetkiyle ve ehliyetle temsil edenlerden Michel Balvet, Thierry Zarcone ve Stephan de Tapia ve öğretim görevliliği dışında, hocasının ádeta eli ayağı olan emektar yardımcısı Catherine Périer d’Hauterive Barlas da onun yetiştirdiği değerli öğrenciler arasında ilk akla gelenlerdendir. Türkiye’de Refet Yinanç ve Erdal Yavuz da hocanın rahle-i tedrisinden geçmiş değerli öğrencilerindendir.

Uluslararası Türkoloji cámiası, kaybettiği bu parlak yıldızını muhakkak ki hiç unutmayacaktır.

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy66032 = 'ocak' + '@';

addy66032 = addy66032 + 'hacettepe' + '.' + 'edu' + '.' + 'tr';

var addy_text66032 = 'ocak' + '@' + 'hacettepe' + '.' + 'edu' + '.' + 'tr';

( '' );

66032 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


*Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi

STAR - AÇIK GÖRÜŞ - 19 Ocak 2009 Pazartesi

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.