'Aleviler psikolojik baskı görüyor'

'Aleviler psikolojik baskı görüyor'

'Aleviler psikolojik baskı görüyor'BİRGÜN GAZETESİ DİZİ YAZI VE ARAŞTIRMA DOSYALARI / MAHALLE BASKISINDAN DEVLET BASKISINA DENİZLİ’DE...

A+A-

'Aleviler psikolojik baskı görüyor''Aleviler psikolojik baskı görüyor'

BİRGÜN GAZETESİ DİZİ YAZI VE ARAŞTIRMA DOSYALARI / MAHALLE BASKISINDAN DEVLET BASKISINA

DENİZLİ’DE KADINLAR CEMAAT ÇEMBERİNDE

Bir başka ‘Anadolu Kaplanı’ Denizli, inişli çıkışlı ekonomik yaşantısını sürdürürken, tartışılan Mahalle Baskısı için çarpıcı örnekler oluşturuyor...

Metin Özuğurlu’nun deyimiyle “Son iki asırlık toplumsal tarihi; tekstil sektörünün el tezgâhlarından ‘küresel fabrika’ organizasyonuna” uzanan bir geçmişe sahip Türkiye’nin bir başka “Anadolu Kaplanı” Denizli… “Küresel fabrika”nın temelinde ise iki dokumacı kasaba var: Babadağ ve Buldan… Çalışkanlıkları ile tanınan bu yöre insanları için dokuma tezgâhları yaşamın en önemli parçası.

Denizli, 1990 yılında Türkiye’nin ilk Dokumacı Grevi’ni yaşar… 10 gün sürer grev. Politik olarak hareketlidir Denizli. Son yıllarda ise artan cemaat ilişkileri ile gündemdedir Denizli. Her zaman olan cemaat ilişkileri muhafazakâr iktidarlarla birlikte gücünü pekiştirir. Denizli açısından “mahalle baskısı” dendiğinde her şeyi belirleyen cemaat ilişkileridir. Denizli de geçmişte de tarikatların hayli etkili olduğu ancak bu kadar görünür olmadığı anlatılırken, Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi’nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çok yakın bir isim olduğu, hatta geçen yıl başında Radikal gazetesinin AKP’nin yerel uygulamaları için Denizli’yi model aldığına dair bir manşet haberine dikkat çekiliyor. Üniversite nedeniyle kent merkezinin varoşlara göre daha iyi durumda olduğu anlatılırken, Pamukkale Üniversitesi Rektörü’nün eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun damadı olmasına vurgu yapılıyor.

Çalışmamızı gerçekleştirirken diğer kentlerde de olduğu gibi, kadınlar, gençler, kamu, Aleviler, işadamları ve esnafla konuştuk. Kadınlar genelde tekstil atölyelerinde istihdam ediliyor. Tekstil atölyelerinde biraz da sağlık açısından türban ya da başörtüsü yaygın,  açık olanların da çalışırken başını örttüğü sıklıkla ifade edildi. Bazı tekstil atölyeleri sadece türbanlı kadın işçi istihdam ederken, iş bulabilmek için iş görüşmesine türbanlı gidildiği belirtildi.

Kent merkezinde başı açık dolaşılabildiği; ancak varoşlarda, türbanın çok yaygın olduğu, açık giyinenlere hoş gözle bakılmadığı bilgisi verildi.

YOKSULLUK VE İŞSİZLİK YİNE GÜNDEMDE

Bu kesimlere mesafeli duranlara zaman zaman davetler yapıldığı belirtilirken, açık bir baskı yapmak yerine daha yumuşak yaklaşıldığı anlatıldı. Kent merkezinde önceki yıllara oranla daha fazla türbanlı ve çarşaflı bulunduğu belirtilirken, bunun biraz da görünürlük yaratma isteğinden kaynaklandığı söylendi. Kent merkezindeki kafe, çay bahçesi gibi ortak alanlarda birlikte oturulduğunu anlatan kadınlar; açık giyinenlerin fiziki bir tacize uğramadığını anlattı. Görüşme yaptığımız bir genç kız ise; iş dönüşü çarşaflı bir grup kadının sözlü tacizine uğradığını anlattı. Kent merkezinde yaşanan bu olayda, kadınlar genç kıza “Neden açık giyiniyorsun, utanmıyor musun?” diye laf atınca, genç kız “Siz kapandıkça ben açılacağım” yanıtını verdiğini, kadınların bunun üzerine yanından ayrıldığını anlattı.

Özellikle işsiz ailelere yaklaşan tarikat mensuplarının ekonomik yardımlarla aileyi yanına çektiği ve bu ailedeki kadın ve kızların başını örtmesi için telkinde bulunduğu anlatıldı. Belediye otobüslerinde türbanlıların açıklara yer vermediği ifade edilirken, görüşülen kadınların bazıları bu olaya bizzat tanık olduğunu söyledi.

Denizli’nin dışarıdan hayli modern bir kent gibi görünmesine karşın, varoşlar ile kent merkezinin zıtlık içinde olduğunu anlatan kadınlar, ekonomik durumu genele göre biraz daha iyi olanların varoşlardan kent merkezine geçmeyi tercih ettiğini vurguladılar. Varoşlarda kendilerinin de eşlerinin de şortla balkona çıkamadığını, bakkala gidemediğini, ilk başlarda böyle davrananların da tepki gördüğünü anlattılar.

Varoşlarda yalnız yaşayan kadınların cemaatler tarafından “çember”e alındığı söylendi. Özellikle ekonomik yardımlarla bu insanlarla temas kurulduğu belirtilirken, bu kadınların da kapanmaya başladığı anlatıldı. Bu arada Denizli’de boşanma oranın yüksekliğine dikkat çekildi. Buna gerekçe olarak da erken yaşta evlendirilen kızların, tekstil sektöründe çalışarak ekonomik özgürlüğe kavuştuğunda, genelde istemeden gerçekleşen bu erken evlilikleri sürdürmemesi gösterildi.

Belediyenin düzenlediği sosyal etkinlikler konusunda da görüşülen kadınların büyük kısmı, bu etkinliklerin kendileri için cazip olmadığını, boş zamanlarını evde geçirdiklerini, zaman zaman da şehir merkezindeki çay bahçelerine gittiklerini anlattılar. Örnek olarak da Kutlu Doğum Haftası’nda bir hafta boyunca abartılı etkinlikler düzenlendiğini ancak bu etkinliklere AKP tabanı ile varoşlardaki insanların rağbet ettiğini anlattılar. Geçen yıllardan kalan festival türü etkinliklerin ise yasak savar anlayışla yapıldığını ve giderek içinin boşaldığını anlattılar.

GENÇLER İÇİN DURUM DEĞİŞMİYOR…

Üniversite öğrencisi bir genç kız; yaz ve kış arasında kentteki durumun farklı olmadığını söyledi. Denizli’de Pamukkale Üniversitesi’nde 26 bin öğrenci bulunduğunun altını çizen genç kız; kampusta herhangi bir sorunla karşılaşmadıklarını erkek arkadaşlarıyla rahat dolaşabildiklerini, benzer biçimde kent merkezinde de önemli bir sıkıntı yaşamadıklarını ancak varoşlardan uzak durduklarını ifade etti. Öğrenci evleri kentin Kınıklı adlı bölgesinde yoğunlaşıyor. Denizli’de anlatılan ilginç bir durum da kent halkının bekara ev vermezken öğrenciye ev vermesi. Bu durum ekonomik nedenlerle açıklanıyor. Öğrenci evleri normalden daha pahalı. Ayrıca; kentte çok sayıda “Işık Evi” bulunduğu belirtildi. Bu evlere giren çıkanların kampusta diğer öğrencilerle bir sürtüşme yaşamadığını, hatta sık sık bu evlere davet edilen arkadaşları olduğunu anlatan bir kız öğrenci; kampüste zaman zaman Ülkücülerle “Doğulu öğrenciler”in çatışma yaşadığını aktardı. Kınıklı dışında kalan varoş bölgelerde oturan öğrencilerin kapalı ve türbanlı olduğu vurgulanırken, açık giyinen öğrencilerin Kınıklı bölgesi ve kent merkezi ile yaşamlarını sınırladığı, varoşlardan uzak durdukları aktarıldı. Öğrenciler genellikle üniversitenin etkinliklerine katılıyor, belediyenin etkinlikleri ise pek tercih edilmiyor.  

Gençlerle yaptığımız görüşmelerde; uzun saçlı ve küpesi olan bir genç erkek, merkezde bir sıkıntı yaşamadığını ama varoşlarda küpeli bir gencin iyi gözle karşılanmadığını anlattı. Şortla merkezde dolaşabilirken, varoşlarda bunun pek mümkün olmadığını belirten üniversiteli bir erkek de; kız arkadaşlarıyla merkezde rahat olduklarını, ama yine de yer yer bakışlarla rahatsız edildiklerini anlattılar.

Gençler, bazı ev sahiplerinin içki içildiği gerekçesiyle evin boşaltmasını istediğini, arkadaşlarının da boşalttığını söylediler. Daha önce Orman Müdürlüğü’ne ait mesire yerinde toplanıp piknik yapabildiklerini ve bira içebildiklerini söyleyen gençler, artık belediyenin bunu yasakladığını ve içki içilmesi halinde özel güvenlik görevlilerinin müdahale ettiğini anlattılar.

MEMURLARIN CUMA SENDROMU…

Denizli’de Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı yerlerde türbanlı çalışanların bulunduğu öğrenildi. Özellikle de dışarıdan hizmet alımıyla gelen kadın çalışanların çoğunun kapalı ve türbanlı olduğu anlatılırken, bazen şefler tarafından ev toplantılarına gidilmesinin telkin edildiği anlatıldı. Cuma namazında cumaya gitmeyen memurlara, Alevi olduğu bilinen memurlara “Espri” adı altında “Hadi sen gelmiyor musun namaza?” denildiği, bazı şeflerin gündelik iş akışı içinde “Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” gibi sorular sorduğu aktarıldı.

Bu konuda en çok sıkıntıyı öğretmenlerin yaşadığı, doktorların biraz daha rahat olduğu gözlendi. Ancak aile hekimliği konusunda pilot il olan Denizli’de özellikle muhafazakâr doktorların aile hekimi seçildiği, pek çoğunun prosedür gereği aile hekimi özelliği taşımamasına karşın, aradaki ücret farkı nedeniyle muhafazakârların aile hekimi yapıldığı anlatıldı.

Öte yandan eskiden Denizli’de cuma namazı zamanı dükkanların kapanmadığı, genellikle dükkanda bir kişi bırakılarak namaza gidilirken, şimdi “Cuma’dayım” yazılı kağıtların kapılara yapıştırıldığı ve bu yazıların adeta birer referans haline getirildiği söylendi. AKP’li yönetim ile birlikte eskiden başörtüsü tabir edilen biçimin giderek türbana dönüştüğü anlatıldı. Bu konuda ikinci konu olarak gösterilen alkole karşı açık bir mücadeleye girişildiği kaydedildi. Kent merkezinde özellikle insanların boş zamanlarını geçirdiği, Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde hiçbir yere alkol ruhsatı verilmediği anlatıldı.

KIRMIZI BÖLGE GİRİŞİMİ…

Denizli’de 2004 yılından bu yana alkol ruhsatı verilmediği, son dönemde sadece Denizli Forum Çamlık, Teras Park ve Tabakhane bölgesinin içkili alan olarak belirlendiği belirtildi. İçki ruhsatı olanlar da yerlerini devredemiyorlar, nitekim devirden sonra ruhsat yenileme işlemi yapılmıyor. Denizli’deki ruhsat sorunu karşısında çözüm olarak dernek-lokal girişimleri başlamış. Nitekim, son dönemde açılan dernek sayısı artmış.

Ne var ki, Dernekler Kanunun’da yapılan değişiklikle içki servisi yapan lokallerin 2008 Mart ayından itibaren şehir dışına çıkmaları tebliğ edilmiş. Uygulama itirazlarla bir yıl ertelenmiş. Şehir dışı olarak gösterilen (Kırmızı Bölge) Tabakhane mevkii ise halen tabak esnafının bulunduğu, hiçbir altyapısı olmayan ve kent merkezine uzak bir bölge. Lokaller ya buraya gidecek ya da içki servisini kaldıracak. Belediye Meclisi içkili lokaller için Tabakhane’yi belirlemiş ama bu bölgedeki insanlar da karara karşı çıkıyor. İçkili yerlerin bölgelerine gelmesini istemiyor. Şu ana kadar yalnızca bir birahanenin buraya taşındığı vurgulandı.

Valilik ile belediyenin içkili yerlerde “terör estirdiği”, tekel büfelerinin 00:24’ü bir dakika geçe açık olduğu için ceza yediği anlatıldı. Kent merkezinde lokallerin dışında pek mekân bulunmadığı, insanların genelde Antalya-Acıpayam yolu üzerindeki içkili yerleri tercih ettiği belirtildi. Cuma, cumartesi ve pazar günleri bu güzergâh üzerindeki alkol denetimlerin arttırıldığı, hatta alternatif güzergâhlarda bile kontrollerin yapıldığı anlatıldı.

Ramazanda, kent içindeki belli içkili yerlerin ramazan mönüsüne geçtiği, pek çoğunun da ramazan boyunca “tadilat” gerekçesiyle kapattığı belirtildi. Denizli’ye ilişkin ilginç bir nokta da alkol kullananların Perşembe gecesi içmediği yolunda. Anlatımlarda, perşembe içmeyen kişinin cuma akşam arabasına atlayıp ya, yol üstü mekânlara ya, yakın bölgedeki yazlığına ya da turistik ilçelere gittiği vurgulandı. Bu gidenler arasında muhafazakâr görünen esnafın da bulunduğu anlatıldı. Buna örnek olarak aktarılan olay şöyle: “Muhafazakâr tanınan bir işadamı Denizli’den çıkar çıkmaz arabasında üzerine değiştirip şortunu giyip yoluna devam eder, eğlencesini yapar döner.”

Kentin büyük iki market zincirinde içki satılmıyor. Bu marketlerden birisi muhafazakârlara ait diğeri de sosyal demokrat bilinen ancak yine müşteri kaybetmemek için içki satmayan bir zincir.

Bazı mahallerde tarikat mensuplarının bakkalları dolaşarak içki satmaması yönünde telkinde bulunduğu anlatıldı. Denizli Belediyesi’ne ait alkol de satan bütün büfelerin kaldırıldığı, hatta engelli bazı kişilerin işlettiği bu büfelerin kaldırılmasıyla pek çok kişinin mağdur edildiği ifade edildi. Bir yerel gazeteci 2002 yılında yaşadığı bir olayı şöyle anlattı:

“Bir emniyet müdürümüz vardı, tekel büfesinden siyah poşetle çıkan birini görünce aracını durdurup iner, poşetteki biraları açıp sokağa dökerdi”

Yüz yüze görüşmelerde “Mahalle Baskısı”nın kimi yerde cemaatlerce kimi yerde ise yerel yönetim ve mülki idare tarafından uygulanan bir “Devlet Baskısı’na dönüştüğünü söylemek, Denizli için abartı sayılmaz.

***

‘Aleviler psikolojik baskı görüyor’

KomŞularInIn sıklıkla “Ne var başını kapatsan” telkinlerinde bulunduğunu belirten bir Alevi kadın, Alevilerin topluca yaşadıkları bir yerin Denizli’de olmadığını, dağınık durumda olduklarını, sadece Güzelköy denilen bir Alevi köyünün bulunduğunu anlattı.

Denizli’de Cem Evi bulunmadığını, cenazelerin genelde evden mezarlığa götürüldüğünü anlatan Aleviler, Ramazanda oruç konusunda telkinler yapıldığını, Muharrem Ayı’nda oruç tuttuklarını söylemelerine rağmen, “Ramazan’da da tutun ne olur?” denildiğini dile getirdiler. Zaman zaman piknikler düzenlendiğini, Hacı Bektaş Derneği’nin Denizli’de bir şubesinin bulunduğunu, derneğin bu tür sosyal etkinlikler yaptığını aktardılar.

Aleviliği farklı algılayan Sünnilerin kendilerine saygı göstermediğini kaydeden Aleviler, okullarda baskıların yaşandığını söylediler. Özellikle din derslerinde Alevi öğrencilerin öğretmenler tarafından zor durumda bırakıldığı, not silahının kullanıldığı altı çizilerek ifade edildi. Alevilerin suskun ve çekingen bir halde olduğu, pek çok Alevi’nin de kimliğini gizlemeye çalıştığı vurgulandı. Ramazanda bazı Alevi ailelerin sahurda odalarından birinin ışığını açık bıraktığını anlatan bir kadın, oruçluymuş gibi davrananlar bulunduğunu söyledi. Mahallelerdeki ev toplantılarına davet edildiğini anlatan kadın, komşuluk ilişkileri kullanılarak bu toplantılara götürülmek istendiğini, komşuluk ilişkisi nedeniyle bu toplantılara giden Alevilerin bulunduğunu söyledi. Dini sohbet ve Kuran okunan bu toplantıların hemen her mahallede çok sıklıkla ve çok sayıda evde yapıldığını anlatan kadın, bu davetleri kabul etmeyenlerin (kendisinin de başına gelmiş) bir süre sonra dışlandığını, selamın sabahın kesildiğini anlattı. Alevi esnafın da cuma namazı saatinde dükkanını kapattığı ifade edildi. Evlerine gelen açık giyimli misafirlerin bile psikolojik tacize uğradığını anlatan kadın, ürkütücü gözlerle izlendiklerini söyledi.
 
BİRGÜN - 5 Mart 2009

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.