Alevilerin çoğunlukta olduğu kamu kurumu var mı?

Alevilerin çoğunlukta olduğu kamu kurumu var mı?

Alevilerin çoğunlukta olduğu kamu kurumu var mı?Yüksel Işık(*)Bazı yazarlar vardır; konu sıkıntısı çektiklerinde Alevilik meselesini...

A+A-

Alevilerin çoğunlukta olduğu kamu kurumu var mı?Alevilerin çoğunlukta olduğu kamu kurumu var mı?

Yüksel Işık(*)

Bazı yazarlar vardır; konu sıkıntısı çektiklerinde Alevilik meselesini yazıyorlar. Yazmalarında bir olumsuzluk yok ama anlamak için çaba göstermekten çok kendi bildiklerini tekrarlıyorlar. Dolayısıyla bize sadece yazılan yanlışları düzeltmek üzere kalem oynatmak kalıyor. Bahse konu yazarların en çarpıcı örneklerini Emre Aköz ve Nuray Mert oluşturuyor.

Aköz, Hükümetin HSYK’yı hegemonya altına alma sürecinde, söyleyebileceği her şeyi söyledikten sonra, emekli savcılardan birini dayanak göstererek, HSYK’da Alevilerin ağırlıkta olduğunu yazdı. Tepkiler karşısında, “ben demedim, orayı çok iyi bilen savcı söyledi, ben aktardım” diyerek kendisini savundu. Oysa zamanlama manidar! Hükümet tarafının her türlü aracı kullanarak, “HSYK’da Ergenekoncular hakim” dediği bir ortamda, Aköz de, “Alevi hakimiyeti”ne dikkat çekiyor!

Varsayalım durum Aköz’ün yazdığı gibi!

O zaman şu soruyu sorabiliriz; bu “hakimiyet”, bir “çeteleşme” sonucu mu gerçekleşmiş yoksa yargı mensupları, “adaletin hassas terazisi”ne uygun davranıp, başta Alevi kökenliler olmak üzere, kimseye karşı ayrımcılık yapmadıkları için mi bu sonuca ulaşılmış? Hani diğer kamu kurumlarında “yazılı olmayan kurallar” hep harekete geçtiği için hakettiği halde bürokrasinin üst kademelerine bir türlü çıkamayan Aleviler, belki de ilk kez, hiçbir ayrımcılığa uğramadıkları için yargı organlarında diğer kurumlarla karşılaştırıldığında fazla gibi görünüyorlar.

Zorunlu din dersine karşı çıkmak bir meziyet mi?

Aköz’ün dikkatini, meselenin bu yanına çekmek mümkün mü; bilemiyorum.

Gelelelim Aköz’ün kendisini savunurken söylediklerine!..

Diyor ki, “ABF’nin zorunlu din dersleri hakkındaki taleplerini destekliyorum; katliamları kınıyorum vs..

İlahi Aköz!

Madımak katillerini cezaevinde ziyaret etme “cüret”ini gösterenler bir yana, katliamları destekleyene hiç rastlamadım. Dolayısıyla katliamları kınamak bir vasıf değildir; bu nedenle geçiyorum.

Zorunlu din dersine gelince!... 12 Eylül “paşa”sı Evren’den başka zorunlu din dersini savunan mı kaldı? “Madem öyle, niye değiştirmiyorlar” diye sorulacak bir soruya da peşin cevap vereyim; “Ali devletimizin yazılı olmayan kuralları” izin vermiyor da ondan! Karşı çıkmak, önünüze gelen bir metne imza atmakla olmaz; bu konuyu sürekli olarak gündeme getirmekle ve eğer varsa çocuğunuzun zorunlu din dersi almasına karşı mücadele ederek gerçekleşebilir.

Tam bu noktada bir hatırlatmaya ihtiyaç bulunuyor. Zorunlu din dersine karşı çıkmak, çocuğunun din eğitimi almasını isteyenlerin engellenmesi anlamına gelmiyor. İsteyenin çocuğuna din eğitimi aldırmasını savunmak ayrı bir şey; herkesi, çoğunluğun din anlayışını öğrenmeye zorlamak ayrı bir şey! Aleviler, kimsenin dini inancına müdahaleyi savunmuyor; savunmak bir yana, ima bile Aleviler tarafından hoş karşılanmaz!

Namazın Türkçe kılınmasını isteyen Alevi var mı?

Gelelim Nuray Mert’in iddialarına... Mert, her zaman ki gibi, hiçbir dayanak gösterme ihtiyacı duymadan, Alevileri, “rejimin sorgusuz sualsiz bekçiliği” ile suçluyor. Tam yerinin geldiğini düşünerek, Cumhuriyet mitinglerininin de “Alevilerin işi” olduğuna ilişkin kaynağı belirsiz iddiayı da söyleme ihtiyacını duyuyor.

Söz konusu mitingler sırasında, PSAKD yöneticisi; halen de PSAKD Disiplin Kurulu üyesi olarak, ne resmi olarak ne de gayri resmi olarak, Cumhuriyet mitinglerine katılmadığımız halde, bu “suçlama” ile Aköz’ün “suçlaması” arasındaki paralellik, Mert’in de dikkatini çekmiyor mu?

Çeşitli defalar yazmıştım; son olarak, BirGün’ün, Ekim 2008’de yaptığı “Aleviler ve Cumhuriyet” yazı dizisinde de vurgulamıştım; Alevilerle Cumhuriyet ilişkisi, biraz da “ölümü görüp, sıtmaya razı olma haline benziyor”. Herkesin kendi inancını, hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirme imkanı tanındı da Aleviler, “hayır, biz devlet kontrollü bir tuhaf laiklik anlayışından yanayız” mı dedi? Tam tersine, Aleviler, yıllardır, özgürlükçü bir laiklik savunusu yapıyor ve bu çerçevede, herkesin inancını sonuna kadar yerine getirmesini savunuyor. Diyanetin arkasına sığınarak, yalnızca, “başörtüsüne özgürlük” ile sınırlayanlara yöneltilebilecek bir eleştirinin muhatabının Aleviler olması da bana manidar geliyor. Dolayısıyla “çalıştay”lar ile “ehlileştirilmek” istenen Alevilere yönelik, bu çok yönlü “akıl verme” işinde, biraz da Hükümete koltuk çıkma amacının yattığını kim inkar edebilir?

Mert’in, Alevilerin, “namazın Türkçe kılınmasında ısrar et(tiğini)” yazması ise evlere şenlik. Mert ile daha önce de Radikal İki üzerinden inanç özgürlüğü meselesini tartışmış biri olarak soruyorum; kimmiş bu kendisine ait olmayan bir ritüelin nasıl yapılacağında ısrar eden Aleviler? Bunca yıldır, bu konuda yazar, kafa yorarım; ilk kez böyle bir iddiayla karşılaşıyorum. Mert’e önerim; Alevi reflekslerini tartışacaksa biz buradayız. Kendinden menkul “kahramanlar” yaratıp, onlar üzerinden Alevilere yönelik eleştirilerinin bir karşılığı olmayacağını bilmesi gerekir.

(*) gazeteci-yazar
http://www.isikyuksel.blogspot.com/
Alevihaber.com - 27.07.2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.