Alevilik 1930’ların izini taşıyor

Alevilik 1930’ların izini taşıyor

Marcus Dressler, Writing Religion adlı kitabında Aleviliği inceliyor. Dressler’e göre bugünkü Alevilik kavramı 1910’lardan 30’lara kadar etkili olan Türk milliyetçiliği tarafından oluşturuldu..

A+A-

Marcus Dressler, Writing Religion adlı kitabında Aleviliği inceliyor. Dressler’e göre bugünkü Alevilik kavramı 1910’lardan 30’lara kadar etkili olan Türk milliyetçiliği tarafından oluşturuldu..

Markus Dressler’in kitabının adı bile kışkırtıcı: Writing Religion. Bunu ‘Dini Yazmak’ diye çevirebiliriz, altbaşlığı ise Türk Alevi İslamın İnşası (The Making of Turkish Alevi Islam). Dinbilimci ve sosyolog Dressler, yıllardır Alevilik üzerine çalışıyor. Bir dönem İTÜ Sosyal Bilimler’de de ders vermişti, şu sıralar ülkesi Almanya’da Bayreuth Üniversitesi’nde çalışıyor.

Dressler, Anadolu’nun dinler tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ve kitabının bu yolda bir ilk adım olduğunu söylüyor. Hakikaten kitap Türkiye Cumhuriyeti’nde akademik tarihçiliğin kurucu babalarından Fuat Köprülü’yü temel alarak, erken dönem milliyetçi söylemin inşası üzerine çok önemli veriler sunuyor. Dressler’in odaklandığı konu Alevilik. Bugün neredeyse Alevilerin bile kabul ettiği kimliğin, laikliğe ve Türk milliyetçiliğine hizmet edecek şekilde 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren nasıl oluşturulduğunu anlatıyor. Köprülü hakkında da çok şey anlatan bu zihin açıcı kitabın yazarıyla e posta üzerinden söyleştik.

Bugün bildiğimiz anlamda Alevilik kavramı ne zaman karşımıza çıkıyor?

Alevilik kavram olarak ilk defa 1890’larda karşımıza çıkıyor. O dönemde Abdülhamid, Kızılbaş olarak bilinen halkları İslamlaştırma ya da Sünnileştirme faaliyetine giriyor. Osmanlıların bu girişimle beraber Kızılbaşlar hakkında kullandıkları dil yumuşuyor. Böylece Kızılbaşlık’la ilgili yeni bir algı geliştiğini düşünüyorum. Alevilik kelimesi bu bağlamda ilk defa kullanılmış gibi görünüyor. Ancak o dönemde bizim Alevilik kavramına atfettiğimiz manalar daha tam yok.

Peki Osmanlı neden bu dönemde Kızılbaşlarla ilgilenmeye başlıyor?

Sebepleri siyasi ve stratejik: Balkanlar’daki gelişmeler Anadolu ve Doğu eyaletlerinde benzer senaryoların gelişebilme korkusunu yarattı. Özellikle Ermeniler arasında gelişen milliyetçilik ve Rusya ile bazı Avrupa ülkelerinin Ermeniler lehine gösterdiği taraflılık Osmanlılarca tehdit olarak algılanıyor. Aynı vakitte bazı Amerikan misyonerlerin Kızılbaş ve Ermeniler arasındaki sıkı ilişkilerden bahsetmesi ve bazı Kızılbaşların Protestanlık iddiaları, biraz abartılmış olsa da, bu tehdit algısını artırmış olmalı. Kızılbaşların bir kısmının Kürt olması, Kızılbaşların yaşadığı bazı bölgelerin Rus egemenliği altında olan eyaletlere yakın olması da etkili olmuştur.

Kızılbaşlık tam olarak ne zaman yerini Aleviliğe bıraktı? Bunun Cumhuriyet’in tarih yazımı ve ulus inşasıyla da ilgisi yok mu?

Kitapta Kızılbaş kelimesinin ne zaman ve nasıl yerini Alevi kelimesine bıraktığından çok bu terim değişikliğiyle paralel olarak gerçekleşen bilgi değişikliğine odaklandım. Yani Osmanlılar’dan Kızılbaş olarak adlandırılan ve 1920’lerden itibaren Alevi olarak bilinen ocak merkezli gruplar hakkındaki bilgi değişikliğiyle ilgileniyorum. Kızılbaşlar Osmanlı metinlerinde rafızi, mülhid, zındık yada kafir sayılıyor, Kızılbaşlık kavramı bugüne kadar dini sapıklık, ahlaksız pratikler ve siyasi güvenilmezlik gibi olumsuz manalar taşıyor.

Bugün egemen olan Alevilik kavramı ise çok farklı manalar taşıyor: Türk, senkretik, heterodoks ama Müslüman. Aynı gruplar hakkında bambaşka ve tamamen yeni bir bilgi yaratılması söz konusu. Bu yeni bilgi aniden değil, I. Dünya Savaşı’ndan 1930’lara kadar uzanan dönemde ortaya çıkıyor ve yavaşça hem akademik hem de kamusal söylemlerde egemen bilgi haline geliyor. Bu yeni bilgiyi besleyen en önemli faktör Türk milliyetçiliği. Maksat ocak merkezli grupları yeni inşa edilen milletin bir parçası hale getirmek. Aynı zamanda Alevilerin Türklüğü, milletin devamlığını açıklamak açısından da etkili bir kanıt haline geldi. Tarihçi Mehmed Fuad Köprülü ve milliyetçi aktivisit Baha Said Bey, ocak merkezli ‘’Kızılbaş-Alevi’’ gruplarında İslam öncesi inanç ve pratikleri görüyordu. Bu yazarlar tarafından ortaya konmuş olan Şamanizm tezi, yani Alevilik’te algıladıkları Şamanizm unsurları, Türk milletinin İslam öncesi Orta Asya’dan modern Anadolu’ya uzayan devamlılığının kanıtını oluşturdu.

Erken Türk milliyetçileri, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu konuda çalışmalar yayımladı. Ziya Gökalp, Baha Said, Köprülü… Siz neden özellikle Köprülü üzerinde odaklandınız?

Bunun bir kaç sebebi var. En önemlisi, Köprülü’nün konuyla ilgili en geniş çapta yazıları kaleme alan, en etkili kişi olması. Köprülü sıradan bir tarihçi değil. Döneminin ve Cumhuriyet’in en etkili tarihçilerinden. Çalışmaları sadece son Osmanlı ve Türk akademisini ve dolaylı olarak kamusal söylemi etkilemiyor. Gençliğinden itibaren çalışmalarıyla uluslararası ilgi kazanıyor. Yani hem Batılı hem de Osmanlı-Türk bilim dünyasında Türk İslam tarihi konusunda çağın en büyük otoritelerinin biri olarak kabul görüyor. Çalışmaların bir çoğu İngilizceye çevrilmiş ve hâlâ okunmaktadır. Tarihçiliği ve ortaya koyduğu paradigmaları bu günlerde özellikle yurtdışında yavaşca daha eleştirel karşılansa da Türkiye’de hâlâ Köprülü’nün tezlerini takip ve taklit çok yaygın. Çalışmaları, Aleviliğin ve Bektaşiliğin öz ve köklerine Türk Müslüman tarihi içinde vazgeçilmez bir yer sağlıyor. Ne kadar milliyetçilik akımından etkilenmiş ve bundan dolayı siyasi-ideolojik bir altyapıya dayanıyorsa da — ya da belki tam da bundan dolayı — Türkiye’de halen egemen olan Alevilik anlayışı ulus inşa döneminde ortaya konmuş olan paradigmalardan ilham alıyor. Sonuç vahim. Aleviliğin iddia edilen Türk ve Şaman kökleri sorgulanmadığı için Kürt kültürleriyle bağlantıları bilimsel ve siyasi sorun olarak karşımıza çıkıyor. Paralel olarak Aleviliğin “heterodoks İslam” olduğu tezi de yeterince eleştirilmiyor. Bundan dolayı Aleviliğin Sünni İslam’la uyuşmayan miras ve unsurları hâlâ açıklanması gereken bir sorun olarak algılanmakta.

....

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.