ALEVİLİK VE “GÖBEKLİTEPE”

ALEVİLİK VE “GÖBEKLİTEPE”

Aleviler’in bir kesimi, yüzyıllar boyunca gizlenmişliğin doğurduğu takiyyeciliği “İslam’ın özü” formunda resmileştirerek, Aleviliği İslam’da aramaya ve kendilerini buna “inanmaya” zorladılar. Hala da zorluyorlar. Tabii ki bulamadılar ve bulamayacaklar.

A+A-

FELSEFEDEN EFSANEYE (1)

ALEVİLER’İN ARAYIŞI VE SERÜVENİ

İnsanlar merak ettikleri önemli konularda bilgi sahibi değillerse ve bu nedenle kafalarında düğümlenmiş soruların cevabı yoksa, dışarıdan gelen doğru veya yanlış her olasılığa meylederek bazen gerçek, bazen de yarı-gerçek biçimde “acaba?” sorusuna sarılırlar. Alevi felsefesinden uzaklaşarak efsanelerde Alevıiliği aramak da böyle bir şeydir. Bir hatırlatma: Eğer insanlar doğru yerde aramazlarsa, cevabı olmayan bir sorudan bir başka soruya yönelen serüvenlerden kendilerini kurtaramazlar. Bugün Aleviler’in durumu buna benziyor. Bunun bir sonucu olarak, bugüne kadar “Aleviliğin Kaynağı” konusunda bilgi sahibi olamamış Alevilerin “kaynak aramaya” devam etme serüveni hem üzücüdür, hem de düşündürücüdür. İşte “Göbeklitepe Efsanesi”, son yıllarda Aleviler’in içinde yayılarak dolaşan en son serüvendir.

Anlaşılır veya anlaşılmaz, fakat “Göbeklitepe Efsanesi” de Aleviler’deki arayışın – fakat yanlış yerde arayışın – bir ürünüdür. Pek çok yerde yazıp söylediğimi şimdi tekrarlıyorum: 1990’lı yıllarda, o güne kadar gizlendikleri kabuktan çıkarak açıktan konuşmaya, kurumlaşmaya ve yazmaya başlayan Aleviler kendi geçmişlerini de bütün boyutlarıyla sorgulamaya başladılar. Dikkat edin: “Başladılar” diyoruz. Aleviler’in bir kesimi, yüzyıllar boyunca gizlenmişliğin doğurduğu takiyyeciliği “İslam’ın özü” formunda resmileştirerek, Aleviliği İslam’da aramaya ve kendilerini buna “inanmaya” zorladılar. Hala da zorluyorlar. Tabii ki bulamadılar ve bulamayacaklar. Bu nedenle, şimdilik, ama sadece şimdilik bu can alıcı konuyu fazla irdelemek istemiyorlar. Hatta “mümkünse” bu konuyu hiç, ama hiç açmamayı istiyorlar. Çünkü eğer açılır ve üzerindeki örtü kaldırılırsa, İalam’dan eser kalmadığı bir yana, Aleviliğin, İslam’a karşı direnen en büyük güçlerden biri olduğu görülecektir.

Bu kesime karşı, Aleviler’in büyük çoğunluğu kendi alevice yaşamlarından edindikleri tecrübeden ve pratik zekânın yönlendirdiği kavramlardan hareketle ne özde, ne de sözde “Müslüman olmadıklarını”, “Alevi olduklarını” açık veya yarı-açık biçimde söylediler ve söylüyorlar. Ciddi eksiklerine rağmen bu, yine de iyidir, çünkü her şeyden önce akli bakımdan gelişmeye açıktır.

Fakat en çok sorulan şu temel soru – “Öz Müslüman” Alevileri geçelim – “Müslüman olmayan” Aleviler’de de cevap bulmuş değildir: Alevilik bir din midir, yoksa bir felsefe midir?

HER YENİ GÜNÜN ÖNCESİ DE VAR

Geçmiş ile yaşamak, düşünce bakımından “durmak” ve “ölmek” demektir. Fakat toplum açısından her yeni günün bir geçmişi de var. Bu bakımdan Aleviler’de cevap bulmamış “Aleviliğin kaynağı nerelidir?”, sorusunun gerçeğinde, geçmişten gelen nedenler var: Şöyle ki, 1990’lı yıllardan bu güne Alevi kurumlarını kuran ve yönlendiren kadroların ve kitlelerin büyük çoğunluğunun geçmişi 1980 öncesi Sol yapılanmalara dayanıyor. Bu kadrolar ve bu kitleler, Sol’un içinden gelerek Alevi kurumlarını kurdular veya var olanların içinde yer aldılar. Bu kadrolar ve bu kitleler, bulundukları önceki yapılarda genel olarak toplumsasl konular üzerine bilinç bakımından ileri aşamalar kaydetmiş, önemli görevler üstlenmiş ve bir ölçüde aydınlanmışlardı. Bu onların bir avantajıydı. Fakat dezavataj olarak bu kadrolar ve bu kitleler, Sol’un, çözümü somutta aramak yerine başka toplumların yaşamını ve kavramlarını kopya eden tarihsel hatasını aşamadılar. Yani bu hata, dün Sol’dan Aleviler’e, bugün de Aleviler’den Aleviler’e bir “miras” olarak geçmiştir.

Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: Her toplumun tarihinde – gelişmiş veya gelişmemiş olsun – mutlaka ilerici ve devrimci unsurlar vardır. Çünkü tarih, bir yönüyle sınıflar mücadelesi tarihidir. Bunu Karl Marx, “Luis Bonaparte und 18. Brumaire” adlı Almanca yapıtında detaylı biçimde açıklıyor. Bilimsel araştırmalar sınıflaşmanın, sömürünün ve sınıfsal haksızlıkların tarihini yirmi bin yılı olarak gösteriyor. Binlerce yıllık bu tarihte devrimci hareketlerin ve dolayısiyle devrimcilerin “olmadığını” söylemek mümkün mü? Değil.

Bugün “Müslümanlar Aleviler” olsun veya “Aleviler” olsun, Aleviliği bir “din” ve bir “inanç” görmenin ötesine geçmiyor veya geçemiyorsa, bunun başlıca nedeni, Aleviliği felsefi-tarih bakışaçısıyla ele almayışın ve Alevi felsefesini dışarıda bırakmış olmanın bir sonucudur. Açık çalışmanın olduğu bugün Aleviler arasında çelişkileri ve karmaşayı doğuran ve derinleştiren en büyük neden, din-inanç ile felsefe arasında sıkışan belirsizliktir. “O” veya “bu” taraftan olsun, belirsizlik içindeki bütün Aleviler güneşi, ayı, dağları, suları, kısaca doğayı kutsayan ve Allah-Muhammed-Ali’yi bu doğal varlıklarla özdeşleştirerek kendilerine benzeten bir inanç var ve bu inançta Allah-Muhammed-Ali tıpkı Aleviler gibi yeyip içiyor (“dem” = alkol alıyor), sama dönüp dans ediyor, yani Aleviler gibi yaşıyor. Çünkü her şeye rağmen Aleviler’de, akıl-mantık ve adalet bu doğal inançtan daha göçlü ve belirleyicidir.

Daha da ilerisini geçelim, 13. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasında geçen yedi yüzyıllık Anadolu tarihine bakalım: Anadolunun hangi devrimci eylemdir ki, Batıni felsefeden gelen Babai, Bektaşi, Bedreddini, Kalenderi... ve bugünün tabiriyle Alevi damgası taşımamış olsun? Merak etmek için de olsa, yedi yüzyıllık Anadolu tarihinde devrimci ögeleri ararsanız, Alevili’ğin ve Aleviler’in birinci sırayı aldığını göreceksiniz. Başka toplumların tarihinden öğrenmek gereklidir, önemlidir, fakat hiç bir toplumun pratik örnekleri bir başka topluma bire bir uygulanamaz, çünkü pek çok açıdan biri diğerine benzemez. Sol, farkında olmadan bu hatayı yaşadı, Aleviler de Sol’dan aldıkları bu hatayı devam ettiriyorlar. Tıpkı yanlış sorunun doğru cevabı olmayacağı gibi, doğru yerde aramayan doğru kanıtlar bulamaz.

RIZA ALGÜL

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum