Ali'siz Aleviler, Muhammed'siz Sünniler ve Alevi'siz çalıştay

Ali'siz Aleviler, Muhammed'siz Sünniler ve Alevi'siz çalıştay

Ali'siz Aleviler, Muhammed'siz Sünniler ve Alevi'siz çalıştay Ahmet TEZCAN / Zaman   Yıllar önce Cem Vakfı'nın...

A+A-

Ali'siz Aleviler, Muhammed'siz Sünniler ve Alevi'siz çalıştay Ali'siz Aleviler, Muhammed'siz Sünniler ve Alevi'siz çalıştay

Ahmet TEZCAN / Zaman 
 
Yıllar önce Cem Vakfı'nın kurucusu Prof. Dr. İzzettin Doğan ile bürosunda sohbette idik. İzzettin Hoca, Anadolu'da pir mertebesinde hürmet gören Alevi Dedesi olan babası merhum Doğan Dede'yi anlatıyordu.

Doğan Dede, Malatya-Elazığ civarındaki Sünni köylerini ziyarete gittiğinde, camide imam sarığını cübbesini çıkarır, 'Senin gibi bir Evlad-ı Resul varken bizim imamlık etmemiz doğru olmaz' diyerek kenara çekilir, namazı Doğan Dede kıldırır imiş.

İzzettin Doğan'dan bunları dinlerken gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum.

"Tarih boyunca Alevi ve Sünni halk asla birbirini kırmamıştır." demişti İzzettin Hoca. "Yaşanan bütün çatışmaların, katliamların nedeni siyasi, sorumlusu da siyasetçilerdir!"

Eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit de aynı görüşte idi. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz gazeteci-yazar Ömer Lütfi Mete'nin de bulunduğu bir sohbette Ecevit aynı sözleri söyleyerek "Alevi toplum ile Sünni toplum arasındaki fark soğan zarından daha incedir ve politiktir. Bu zarı çekip almak da biz politikacıların görevidir." demişti.

Maraş gibi hâlâ müsebbibi meçhul hadiselerden olan Sivas Olayı'nın üzerinden çok geçmemişti bu sözler söylendiğinde.

O günlerde Sivas'ta Madımak'ın yakılmasına varan olayların başlangıcı sayılan Aziz Nesin'li toplantıyı düzenleyen Pir Sultan Abdal Derneği ile Cem Vakfı arasında "Alevilik nedir?" sorusuyla başlıklandırılan bir tartışma da vardı.

Pir Sultan Abdal Derneği'nin dergisinde Aleviliğin İslam dışında özgün bir Anadolu inanışı olduğu savunuluyor, daha da ileri bir ifadeyle "Bizim özelde ve genelde Alevilik sorunumuz yoktur. Bizim sorunumuz işçi sınıfının egemenliğine dayanan proleter bir sistemdir." deniliyordu.

Cem Vakfı ise yayın organı Cem Dergisi'nde bu anlayışa karşı çıkarak "Aleviliğin, tarikat yapısı arz eden bir Anadolu İslam anlayışı" olduğunu savunuyordu. Derginin imtiyaz sahibi Abidin Özgünay, Aleviliği İslam dışı müstakil bir inanç olarak göstermeye çalışanlara karşı kalemiyle adeta bir savaş veriyordu.

Bu tartışma, daha doğrusu Alevi kesimdeki bu inanç ve ideoloji ayrışması bugün de sürüyor. Küçük bir farkla...

Pir Sultan Abdal Derneği ve Dergisi etrafında toplananlar, "işçi sınıfının egemenliğine dayanan proleter sistem" söyleminin kendilerini Alevilikten iskat edeceğini anlamış olmalı ki, bunu "uyumaya" bırakmışlar. Bu arada Ali'yi, Muhammed'i ve Cafer-i Sadık'ı koparmadan Aleviliği "İslam Dışı" saydıramayacaklarını fark etmişler, onların tarihi şahsiyetlerini inkar ederek, temelde bir Sünni tasavvuf yorumu olan Vahdet-i Vücud marifetiyle sembol şahsiyetlere dönüştürmüşler ve İran Şiilerinin Aliallahi adını verdikleri sapkın gruba yaklaşarak "Ali=Allah" söylemine sarılmışlar.

Pir Sultan Abdal Dergisi'nin 59. sayısında yayınlanan "Alevilik-İslamiyet İlişkisi" başlıklı makaleyi, bu gayretin somut bir örneği olarak okuyabilirsiniz.

Alevi Çalıştayı'nı protesto ederek, hükümeti "Alevileri AKPlileştirmek" ile, Cem Vakfı ve İzzettin Doğan başta olmak üzere "Alevilik İslam yorumudur." diyen bütün Alevileri "Sünnileşmek" ile suçlayan bu ideolojik gruptur.

Neticede, "özelde ve genelde Alevilik diye bir sorunları yoktur" hâlâ!

Bütün mesele ideolojiktir, bütün gayret ideolojiyi dini inanç derecesine yükseltmektir.

Çalıştay'ın dalgalandırdığı sulardan bakınca, 'Sünni bir imam yahut Şii bir Ayetullah gibi şeriatçı' diyerek Hz. Ali'nin tarihi şahsiyetini reddeden Ali'siz Aleviler, sünneti reddederek dini inançlarını ideoloji derekesine düşürmeye çalışan Muhammed'siz Sünnilere ne de çok benziyorlar!

Dede var Dede'den içeru

Alevi Çalıştayı'nı önemsiyorum. Hem de çok. Bu Çalıştay Alevi-Sünni toplumun dernekler, vakıflar yahut temsil iddiasında olanlar bazında bir araya gelebilmesini ve neticede bir önrapor oluşturabilmesini sağladı. Bireysel olarak zaten uzun süredir var olan sohbet-muhabbet kültürünün yukarıya doğru yaygınlaşmasına da yol açacağı ümidindeyim. Arzum odur ki; bu ilk adım "El ele-El Hakka" yürüyüşünde menzil-i maksuda vasıl ola!

Önraporda bir nokta içime sinmedi.

"Dedeler'e eğitim verilmesi" nedir?

Dede; şayet bir mirasyedi değil de, talip olarak babasından el alıp seyr ü sülûkunu tamamlamış bir hal eri ise, onu eğitmek kimin haddinedir?

Değilse; "Dede" de değildir, sadece bel eridir.

Bütün Aleviler bilir ki 'Dede vardır Dede'den içerü'!

"Dedelere eğitim" maddesini okuyunca, her sözünde bin hikmet barınan Alevi Kemter Dede ile hikmeti şifaya dönüştüren Bektaşi Hasan Dede geldi gözlerimin önüne, utandım. Bence bu madde Çalıştay'ın ruhuna hiç yakışmadı. Dede'lere eğitim vermeyi teklif edenler, gitsinler ateş üstündeki Aşure Kazanı'nı kepçe yerine elleriyle karıştıran Alevi Bacı'lardan ders alsınlar önce. Bakalım kaç yıl kaynamaları gerekecek o kazanda.

Zaman - 14 Şubat 2010, Pazar

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.