BALKIZ : Reha Çamuroğlu'ndan "Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü" geri istenmelidir

BALKIZ : Reha Çamuroğlu'ndan "Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü" geri istenmelidir

Divriği Gazetesi'nin Ali BALKIZ ile Röportajı* Selmanpakoğlu Hacıbektaş etkinliğini Alevilerin elinden aldı, onun elinden de devlet aldı * Cumhurbaşkanını...

A+A-

BALKIZ : Reha Çamuroğlu'ndan "Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü" geri istenmelidirDivriği Gazetesi'nin Ali BALKIZ ile Röportajı

* Selmanpakoğlu Hacıbektaş etkinliğini Alevilerin elinden aldı, onun elinden de devlet aldı

* Cumhurbaşkanını alkışlayanlar Kayseri’den getirilmiş hemşerileriydi.

* Reha Çamuroğlu'ndan "Hacıbektaş Dostluk ve Barış Ödülü" geri istenmelidir.

Divriği Gazetesi'nin ABF Genel Başkanı Ali BALKIZ'la yaptığı röportaj sadece Alevi Haber'nda:

Divriği Gazetesi: Hacı Bektaş şenlikleri daha başlamadan gazetelerde “Aleviler Hacıbektaş’da bölündü” yazıları çıktı. Aleviler Hacıbektaş’da gerçekten bölündü mü?

Ali BALKIZ: Aleviler Hacıbektaş’da bölünmediler. Alevi örgütleri kendi aralarında birlik içerisinde oldular. Hacıbektaş belediye başkanı Selmanpakoğlu Alevi örgütlerini karşısına aldı. Eğer belediye başkanının bir Alevi örgütünün tarafı olarak kabul ederseniz bu doğru olabilir. O bir siyasetçidir. Kendilerinin Aleviliğe bir hizmeti, bir söylemi, bir kitlesi, bir etrafı yoktur. Sadece bir belediye başkanıdır.

Divriği Gazetesi: Hacı Bektaş belediyesi Hacı Bektaş Veli etkinliklerinde neden bu kadar yetki sahibi. Belediye başkanı Alevi federasyonları ve Alevi kurumlarını neden karşısına alıyor?

Ali BALKIZ:  1963 yılından bugüne dergahın müze olarak kullanılmaya başlandığı günden bu yana 16 - 17 Ağustos tarihinde Aleviler Hünkar Hacı Bektaş-ı Veliyi anma etkinlikleri düzenlerler. Başlangıçta Hacıbektaş Kaymakamlığı ve Nevşehir Valiliği bu etkinliklerde doğrudan söz sahipleri idiler. Giderek bu etkinlikler sivilleşti, Hacıbektaş Turizm Derneği'nin katkılarıyla yapılır hale geldi. Sonraki yıllarda Hacıbektaş Belediyesi ve Hacıbektaş Turizm  Derneği'nin birliktelikleriyle yapılır oldu. Önceki belediye başkanı Mustafa Özcivan başkanlığının 10 yılının son 7 yılında bu etkinlikler Alevi örgütlerinin de organizasyona katılımı ile yapılırdı. Hem belediye hem de Alevi Bektaşi örgütleri yurtiçi ve yurtdışı bütün örgütler birlikte yapıyorlardı. Etkinliklerden 6 ay öncesinden Belediye başkanı Alevi örgütlerini davet ediyor, heyetler toplanıyor, bu heyetler o yılki Hacıbektaş etkinliğinin ana temasını belirliyor ve o ana temaya göre hangi panel yapılacak, hangi panelistler konuşacak, hangi bilim adamları, hangi edebiyatçılar hangi konuları işleyecekler, tiyatro gösterileri, fotoğraf sergileri, konserler bütün bunlar ortak belirlenirdi. Yine o yılki dostluk ve barış ödülünün kime verileceği aday ve jüri ortak belirlenirdi. Bu ortak kurumların kaleme aldıkları ortak metin şenliklerin açılışına katılan Cumhurbaşkanı, bakanların, milletvekillerinin, Nevşehir valisinin, kültür bakanının karşısında çekinmeden okunurdu. Alevilerin talepleri dile getirilirdi. Bu bir kazanımdı. Bu belediye başkanı bunu da kaldırdı. "Ne konuşacaksanız bana söyleyin ben konuşayım" demeye başladı. Alevi - Bektaşi örgütlerini hep dışarıda tuttu. Bir anlamda Hacı Bektaş şenliklerini resmileştirdi, kendi tekeline aldı, içeriğini bozdu. Türk-İslam sentezine uygun bir yapı haline getirdi. Ona göre paneller ve panelistler belirledi. Dostluk ve Barış Ödülünü kendi kafasına göre vermeye başladı. Ödül yönetmeliğini hiçe saydı.

Nerede Türk-islamcı, Ergenekoncu, Aleviliğin özünü bozan varsa, Aleviliği sunnileştirici yazarların kitaplarına bakarak, onları bedava dağıtarak herşeyin altını üstüne getirdi. Onun bu tutumunu biz Alevi örgütleri olarak daha ilk yılında protesto ettik. Biz gitmeyince gördük ki Hacıbektaş şenlikleri kan kaybediyor, zayıflıyor. Daha sonra bu şenliklere katıldık. ABF  olarak etkinlik düzenlemeye başladık.

Divriği Gazetesi: Hacı Bektaş belediye başkanı Selmanpakoğlu’na, ABF ve örgütlerinin belediye ile ortak etkinlik yapabileceği önerisini götürdünüz mü?

Ali BALKIZ: Ben bu  yıl başkanı olduğum ABF olarak belediye başkanına telefon açtım. Biz Hacıbektaş etkinliklerine katılmak istiyoruz, şu şu işleri yapmak istiyoruz diyecektik fakat Selmanpakoğlu telefonlarımıza çıkmadı. Daha sonra bu arzularımızı bir faksla başkana ulaştırdık ama bir yanıt alamadık. Bizde kendi programımızı kendimiz oluşturduk. Bu programımızı yaparken mevcut programa alternatif bir şenlik şeklinde düşünmedik. Federasyonumuz daha önceki yıllarda yapıldığı gibi Alevi Bektaşi örgüt temsilcilerinin katıldığı bir toplantı yaptık. Bu toplantımıza 400 temsilci katıldı. O toplantılarda Alevi hareketi temsilcilerinin geçen yılını değerlendirdik. Önümüzdeki yıl neler yapmalıyız. Hangi sorunlarımızı nasıl aşarız gibi planlamalar yaptık. Aynı günün akşamında dergahın iç avlusunda "Aleviler ve yerel seçimler" paneli yaptık. Hacıbektaş yerel seçimlerinde neler yapmalıyızı da tartıştık konuştuk. Sonraki günde Türkiye’den ve yurt dışından gelen 500 gencimizin katılımıyla “Alevi gençler serçeşmede buluşuyor” başlığı altında bir forum yaptık. Bu forumda gençler Alevi Bektaşi örgütlerine nasıl katkı verirleri tartıştılar. Bu örgütlerin onlardan neler beklediklerini tartıştılar. Bunun sonucunda bir sonuç bildirgesi oluştu.

Divriği Gazetesi: Siz etkinlerin başladığı yani 1.gününde Alevi - Bektaşi örgütleri olarak ayrı bir yürüyüş koluyla etkinlik alanına geldiniz değil mi?

Ali BALKIZ:  Alevi Bektaşi Federasyonu olarak kitlemizi, Hacıbektaş lisesinin önüne topladık meydana buradan bir yürüyüşlü gittik. Zorunlu din dersi kaldırılsın talebini içeren ABF pankartı arkasında yürümeye başladık. Üç kez polis barıkatı kuruldu önümüze ve biz bu polis barikatını üç kez aştık. Polis meydana girmemizi engellemek istedi. Biz meydana girdiğimizde konuşmalar yapılıyordu. Sloganlar attık, alkışlar falan derken bizim meydana girişimiz meydanı dalgalandırdı. Protokol ve basın dalgalandı. Polis müdürü önümüze durdu dağılmamızı susmamızı istedi. Daha sonra Abdullah Gül kürsüye geldi konuşmak için. Gençlerimiz Atatürk posterlerini havaya kaldırarak “Siz buraya yakışmıyorsunuz sayın Gül” sloganları attılar. Gül’ü protesto ederek oradan ayrıldık.

Divriği Gazetesi: Etkinlikten bir gün önce Cumhurbaşkanlığı yetkilileri ile Selmanpakoğlu arasında bir görüşme olmuş, bu doğru mu?

Ali BALKIZ:  Evet bir gün önce Cumhurbaşkanlığı protokol dairesi yetkilileri gelmişler Hacı Bektaş’ta Selmanpakoğlu ile görüşmüşler. “Yarın Cumhurbaşkanımız buraya gelecek  protokoldaki yerini alışından, oradan ayrılıncaya kadar geçecek süreyi biz kendimiz idare edeceğiz” demişler. Bizim sunucularımız Cumhurbaşkanını sunacak filan şartını koşmuşlar. Cumhurbaşkanı protokoldaki oturduğu koltuğun 10 -15 kişi sağına soluna kendi adamlarını oturttular. Protokole katılan diğer insanlarla yan yana gelmemiş oldu haliyle Selmanpakoğlu Hacıbektaş etkinliğini Alevilerin elinden aldı, onun elinden de devlet aldı tabi.

Selmanpakoğlu’nun, Seyfi Oktay’ın konuşmasını merak ettiler, konuşma süresini merak ettiler, Selmanpakoğlu ve Seyfi Oktay konuşurlarken Cumhurbaşkanlığı korumaları parmaklarıyla işaret ederek kısa kes işaretleri yaptılar. Seyfi Oktay 15-20 dakika konuşacakken Alevi sorunlarına değinecekken konuşmasına izin vermediler. Seyfi Oktay’da "ben bu koşul altında konuşma yapmayacağım" dedi kürsüden indi. Soru soran gazetecilerede “Bu Faşistliktir” dedi. Daha önceki şenliklerde Ahmet Necdet Sezer ve Süleyman Demirel gelmişlerdi. Hacı Bektaş’a onlar böyle kuşatıcı  bir güvenlik duvarı örmemişlerdi halkla aralarına. Belli ki Abdullah Gül bir protesto ile karşılanacağını biliyordu ve korkuyordi ki sunucularını bile kendileri belirlediler. Abdullah Gül kürsüye çıkıp konuştuğunda  protesto edenler Alevilerdi. Onu alkışlayanlar ise Kayseri’den getirilmiş Gül’ün hemşerileriydi.

Bu sene cumhurbaşkanlığı Hacı Bektaş’da bir senaryo yazdı ve onu oynadı. Bütün bunların sorumlusu Ali Rıza Selmanpakoğlu’dur.

Divriği Gazetesi:  Peki bundan sonra ne olacak Hacıbektaş ta? Eski kurumsal işlevine dönemez mi Hacıbektaş etkinlikleri?

Ali BALKIZ:  2009 yılında yapılacak yerel seçimlerde Hacıbektaş’ın kıymetini bilen, Hacıbektaş’ı Serçeşme kabul eden Alevi örgütleri ile birlikte çalışacak gönüllülerin dostu bir belediye başkanı seçmelidir Hacıbektaş’lılar. Bu beladan hem kendileri kurtulmalıdır hem de Alevi Bektaşileri kurtarmalıdır. İlk iş bu. Hacıbektaş Kültür Derneği var, DKÖ’leri, sendikalar, belediye, Suluca Karahöyük Gazetesi ABF’nu ve diğer Alevi Bektaşi örgütleri Hünkarı anmayı birlikte koordine etmelidir. Bu etkinlik belediyenin tekeline bırakılmamalıdır.

Divriği Gazetesi:  Peki Ali Rıza Selmanpakoğlu neden cumhurbaşkanlığının ve devlet protokolünün emrine hapsetti Hacıbektaş şenliklerini dersiniz?

Ali BALKIZ:  Şimdi ki belediye başkanının ADD’nin üyesi yöneticisi, kongre delegesi olduğunu, eski emekli generallerin Ergenekon kapsamında yargılanıyor oluşu, kendisinin de general emeklisi olmasından dolayı bu operasyonların kendisine de mi ulaşıyor olacağını hesap ederek kendisini cumhurbaşkanına yakınlaştırarak bir koruma zırhı mı kuracaktı acaba. Bunlar tabi bir olasılık. Ama bu etkinliklere daha önceki cumhurbaşkanları da katıldı. Demirel ve Sezer’de cumhurbaşkanlıkları süresince birer kez geldiler Hacıbektaş’a. Gelişleri de hiç Gül’ün gelişi gibi olmadı gayet sade ve sessiz oldu.Gül bu daveti niye kaçırmadı peki. AKP’nin Alevi açılımı ve Muharrem orucu iftarı projesi suya düştü. AKP’nin anayasa mahkemesindeki kapatılma davası henüz sonuçlanmıştı. AKP’nin laikliğe karşı girişimin odağı olduğu gerçeği 11 yargıç tarafından karara bağlanmıştı. AKP Alevilere bir mesaj vermek istedi.

Divriği Gazetesi:  Daha önceleri hiç rastlamamıştık, bu yıl Hacıbektaş’da Onuncu Yıl Marşı hep çaldı. Cumhuriyet mitinglerinde bu marşı çok duyduk. Bu Onuncu Yıl Marşının benzerliğinin dışında, katılanlarda da benzerlik varmıydı?

Ali BALKIZ:  Biz Kaç Kişiyiz Platformu'nun sözcüsü Tuncay Özkan’nın da orada olması onun bir panelde konuşturulması biraz ilginç doğrusu. Selmanpakoğlu’nun bağımsız belediye başkanlığına, İP meclis üyeleriyle seçilmesi bir kaza idi. Bugün ona oy veren Hacıbektaş seçmeni, beş yıldır olup bitenleri gördüler, yaşadılar. Hacı Bektaş seçmeni artık ona oy verecek seçmen değildir. Hacı Bektaş halkı yüzyıllardır o dergahın bekçisidir. Geçmişde de bugün de Hacı Bektaş halkı ilerici düşüncenin, aydınlanmanın hep yanında olmuşlardır.  Deneyimlidirler, akıllıdırlar bu şirin ilçemizde solda tek adayla bölünmeden bu işin üstesinden geleceklerdir. Hacıbektaş halkı önümüzdeki yerel seçimlerde büyük bir hataya asla düşmeyecektir. Buna inanıyorum.

Divriği Gazetesi:  Dostluk ve Barış Ödülü verilirken nelere dikkat ediliyor. Birkaç yıl önce bu ödül Reha Çamuroğlu’na verildi. Oysa bugün Çamuroğlu Alevilerin öfke duyduğu düşkün ilan ettiği bir kişi. Çamuroğlu’na verilen bu ödül geri istenemez mi? Çünkü Çamuroğlu’nun itibarı Aleviler açısından sıfırlanmıştır.

Ali BALKIZ: Dostluk ve Barış Ödülü o tarihe kadar, Lütfü Kaleli, İ.Zeki Eyüpoğlu, Fikret Otyam, Mahzuni Şerif, Doğan Taşdelen, İrene Melikof, Nejat Birdoğan, Reha Çamuroğlu, Hüseyin Çırakman, İlhan Selçuk, Arif Sağ ve Pir Sultan Derneği'ne verilmiş idi. Ödül bir yönetmelik ile verilir. Kime ve neden ödül verileceği tanımlanır. Böyle bir yönetmelik ve tanımda var. Fakat bu yönetmeliğin tanımına uymayan birçok kişiye bu ödül verilmiş. Hala da verilmeye devam ediliyor. Örneğin Doğan Taşdelen ve Alemdar Yalçın bu ödülü yönetmeliğine uymuyor. Alemdar Yalçın Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacıbektaş Enstitüsü başkanı idi. Bu enstitü Alevileri asimile etme enstitüsü gibi çalıştı, Aleviliğe yeni bir elbise giydirdi. Bu ödül Rauf Denktaş’a verilmeye bile kalkışıldı.

Divriği Gazetesi: Örneğin Reha Çamuroğlu gibi ödül alan birinin bugünkü yaşamı göz önüne  alınarak, verilen bu ödüle uygun hayat sürmediği için ödül geri istenmeli midir. Sizce?

Ali BALKIZ: Bu ödül, ödül yönetmeliğine uygun düşen isimlere verilir dedik. Nedir bu ödül yönetmeliği. Alevi yaşamına, Alevi felsefesine verilen katkıdır. Ödülün verildiği günlerde ödülü alanın uyumlu olabilir. Fakat bir zaman sonra ödülü alan kişi Aleviler tarafından dışlanmışsa, düşkün ilan edilmişse, Alevi yaşamına, Alevi felsefesine uymayan bir kişilik ise bu şahıs, bu ödül bu kişiden istenmelidir. Çünkü bu ödülün verilme gerekçeleri bu kişide artık bulunmuyordur. Ayrıca bu ödülü alanların sorumluluğuda büyüktür. Bu sorumluluğa bir kişi katlanmayı bilmelidir. Reha Çamuroğlu gibi ters yöne gidenler kamuoyuna bir açıklama yapılarak şu şu gerekçelerden dolayı biz bu ödülü geri alıyoruz denilebilir.

Divriği Gazetesi: Reha Çamuroğlu’na bu denilmeli mi?

Ali BALKIZ:  Reha Çamuroğlu’na bu denilmeli. Reha Çamuroğlu’nu bu ödüle aday gösteren bir örgüt’de Pir Sultan Abdal Derneği idi. O tarihte bu örgütün genel başkanı da bendim.  Alevilik araştırmaları, kitapları ve tarihçi kişiliği ile bunu hak etmişti. Ama bugün geldiği nokta belli. Bugünkü Pir Sultan Abdal Derneği bu ödülün geri alınmasını isteyebilir. Ödül komitesine bu öneriyi götürebilir. Bu durum bundan sonra bu ödülü alacak kişilere de bir örnek olur.

Divriği Gazetesi:  Alevi çocuklarına zorunlu din dersine karşı çıkıyorsunuz. AHİM’e başvurarak böyle bir karar da çıktı. Ama devlet yine Alevi çocuklarına din dersi vermeye devam ediyor.

Ali BALKIZ:  Hasan Zengin arkadaşımızın kızı Eylem’in zorunlu din dersinden muaf olması için Türkiye’deki idare mahkemelerine dava açtı. Bir süre sonra bu davaya Pir Sultan Abdal Derneği Eski başkanı Av. Kazım Genç müdahil oldu ve yürüttü. İç hukuk tüketildi ve AİHM zorunlu din dersini, uygulanamaz şeklinde karar  alarak Türkiye hükümetine duyurdu. Ama T.C. devleti bunun gereğini yapmadı. Gerekçesine de biz o zamanki müfredatı değiştirdik dediler. Peki neydi bu değişiklik Müfredat değişmedi bunu herkes biliyor ama müfredatta  Alevilikle ilgili üç beş şey eklediler. O da örneğin Hacı Bektaş’ın adı din dersi kitabına girdi. Ama onun da Hacca gittiği yazıldı. Kaygusuz Abdal’ın adı geçti onun da hacca gittiği yazılmış olarak, Hz. Ali’nin adının yanına Hz. Muaviye’yi eklediler. Kitabın sözlük bölümünde Düldül  tarif edilirken Hz. Muhammet tarafından Hz. Ali’ye hediye edilmiş katır diye yazdılar. Müfredattaki değişiklik dediği şeyler bunlar. Ne Aleviliğin tanımı var, ne Cem evi var, ne cem var, ne ozanlık var, ne de dedelik hiç bir şey yok Aleviliğe dair din dersi kitaplarında. 12 Haziran tarihinde ABF olarak başbakanlığa bir dilekçe verdik. AİHM kararını uygulamaya çağırdık hükümeti. Bu başvurumuza yanıt alamadık. Biz de AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle yetkili olan Avrupa Komisyonu Parlementerler komitesine başvurduk. Ali Kenanoğlu ve Hatice Köse arkadaşların açtıkları davalar var. Danıştayda  sonuçlanan dava sonucu Kenanoğlu’nun çocuğu iki yıldır zorunlu din derslerine girmiyor. Bu davadan referans alarak bütün Alevi velileri çocuklarına din dersi aldırmamak için yargıya başvurmaları gereklidir. Davalar açmalıdırlar. Din dersi zorunlu değil seçmeli olmalıdır. Zaten din dersi dediğiniz şey Sunni propagandasından başka bir şey değil. Bu din dersi konusuyla ilgili ABF ve PSAKD ortak ”Zorunlu din derslerine hayır” adı altında bir dizi eylem yapıyoruz. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Tobalı’da ve Malatya’da okullar açılana kadar buralarda oturma eylemi yapacağız.

Divriği Gazetesi:  Bu gibi eylemlerde ve etkinliklerde Aleviler sanki bir bütün değilmiş gibi görünüyor Alevi örgütleri kendi aralarında bir bütün olabiliyorlar mı? Öyle bir karar da çıktı. Ama devlet yine Alevi çocuklarına din dersi vermeye devam ediyor.

Ali BALKIZ:  Bugün Alevi örgütlenmesi içerisinde iki ana yapı var. Bunlardan biri Aleviliği kendince yorumluyor. Alevi İslam terminolojisini hayata geçiren, Alevilerin asimile edilmesine belki de sebep olan, bilerek veya bilmeyerek bu süreci besleyen Cem Vakfı ve çevresi var, bir de Aleviliğin kendine göre bir inancı, bir yolu, bir kültürü, bir yaşam biçimi olan islamiyetten de etkilendiğini bilen ve böyle tanımlayan ABF ve ona bağlı ve dost Alevi örgütlenmeleri var. Eğer mevcut hükümetin muhatap alacağı, Alevi örgütlülüğünü temsil edeceği Alevi kurumları aranıyorsa bu da ABF’dir. Bu ülkede Sunni kardeşlerimize hangi imkanlar sağlanıyorsa Alevilere de aynısı sağlanmalıdır. Alevilerin ibadethaneleri cemevlerdir. Yüzyıllardır bu böyledir. Önce mevcut cemevleri imar kanunu statüsünde cem evi olarak imar planlarına işlenmelidir.

Divriği Gazetesi:  Alevilerde diyanetten bütçe almalıdır şeklinde bir görüşü de savunan bir takım Alevi örgütlerinin olduğunu biliyoruz? Siz bu görüşe katılıyormusunuz.?

Ali BALKIZ:  Bu ülke laik bir ülke olsaydı Diyanet işleri başkanlığı gibi dini bir kurumdan söz edemezdik.

Devletin bütün dinlere ve inançlara aynı mesafede olması, bir anlamda laikliğin teminatı kabul edilir. Devlet kendi eliyle bir dinin, onun bir yorumunun bütün inançlarını devletin bütün imkanlarını seferber ederek bütçesiyle, kadrolarıyla, gayrimenkulleriyle karşılıyorsa bu devlet laik değildir. AKP laikliği yeniden yorumlayalım derken bu anlayışını meşrulaştırmak istiyor. Diyanet içerisinde Alevilere bir masa ayırmak bir bütçe ayırmak bir imkan ayırmak Aleviler için bir gelişme değildir. Laik devleti savunuyorsak diyanet kurumunu komple ortadan kaldırmak gerekir. Bu diyanet Alevilere bütçe verse bile laikliğe aykırı bir kurumdur. Her inanç gurubu kendisi ile ilgili inanç ihtiyacını kendisi sağlamalıdır. Tıpkı Avrupada olduğu gibi Devlet Avrupada inançlara genel bütçeden para ayırmaz. Eğer bazı inançlar devletten hizmet almak istiyorsa devlete ek bir vergi verir (fazladan bir vergi) devletten hizmet ister bu mümkün. Senin benim verdiğim vergilerle Alevilerin verdiği vergilerle sünnü olmayanların verdiği vergilerle inancı olmayanların verdiği vergilerle Sünni inancının onun Hanefi yorumunun ihtiyaçları için harcanıyor. Bu haksızlıktır. Kim halel eder bu parayı. Halel olmayan bu paraları inançları için kullananlarda bunu düşünsünler.

Divriği Gazetesi:  Alevi Dedelerin çeşitli Cemevlerinde Alevi İslamını yaratmaya doğru gidiyorlar sanki cemevlerinden kalkan cenazelerde bunu görmek mümkün. Siz de böyle bir gidişi görüyormusunuz.

ALİ BALKIZ: Önümüze iki önemli iş koyuyoruz. Biri Dedelik Kurumu ile ilgili diğeri Alevi Cenazelerinin kaldırılma biçimi.

Şunu yapmak istiyoruz. Türkiye de hangi ocaklar var. Bu ocaklardan yetişmiş Dedelerimiz nerede yaşıyorlar önce bunları ortaya çıkaracağız. Türkiye yi bölgelere ayırarak işe başlayacağız. Marmara bölgesinde (İstanbul), İzmir, Antalya, Çukurova Bölgesinde Adana, Ankara, Tokat, Amasya, Malatya, Sivas, Urfa, Adıyaman başta olmak kaydıyla bu bölgelerde ulaşacağımız Dedelerle toplantılar yapacağız. Onlara şöyle diyeceğiz. Sevgili Dedelerimiz sizler yüzyıllardır bu yolu dilinizle elinizle taşıyıp bugünlere getirdiniz. Sağolun varolun. Biz size bir şey öğretemeyiz. Ama sizlerin birbirimize öğreteceği çok şey var. Bütün bunları bir program çerçevesinde tartışmak ve konuşmak üzere bölge toplantıları yapmak istiyoruz. Bu toplantılarda seçilecek temsilcilerle Ankara’da son bir toplantı yapmak istiyoruz. Bu toplantıda, Kırklar Meclisini veya On iki İmamları anımsatır tarzda bir "Dedeler Heyeti" oluşturmak istiyoruz. Bunun adına ne deriz bu çok önemli değil. Başımız dara düştüğünde , bu dedeler heyetine danışalım. Yanlışa düşmemek için onlar bize yol göstersinler. Bizler bir siyasi mücadele veriyoruz. Kurumlarımızla bu siyasi mücadelemiz bu dedeler tarafından denetlenebilir. Yeni yeni yollar bu dedelerimiz tarafıdan gösterilebilir. Gelenek ile modernliğin bir sentezini yapabiliriz.

Doğum nasıl bir gerçekse, ölümde bir gerçek. Dün köyde bir cenaze sorunu yoktu.  Ama bugün kentlerde , cenaze sorunu var. Bu ülkede insanlarımız Alevi doğuyorlar, Sunni ölüyorlar. Okul baskısı, aile baskısı, çevre baskısı sonucu bir çok Alevi cenazesi camiden kalkıyor. Buralarda Alevi geleneği bir kenara bırakılarak sunni inancına göre defin ediliyor. Alevi cemaat camide horlanıyor üstelik, iyi ki ölüsü camiye geldi murdar gitmedi lafları atılıyor Alevilere bu camilerde. Niye böyle desinler, niye böyle olsun. Dün köyde Türkçe yaptığımız ibadetlerimiz, cenaze törenlerimiz bugün kentlerde Arapçalaştı. Kimi dedelerimiz cemevlerinde Sunni hocalardan öğrendikleriyle cenaze kaldırıyorlar. Kimi cemevlerimiz camiye benzeme hevesindeler böylede bir tehlike var. Bazı cemevlerimiz sanki Sunni kurumu gibi bir hale gelmiş seccadeler, takunyalar, abdesthaneler, gusulhaneler var bütün bunlar bilerek veya bilmeyerek kendi özünden uzaklaşma anlamına geliyor. Federasyonumuz bu gibi olumsuzlukları düzeltmek için cemevlerimize çağrı yaparak, her birinden her Alevi örgütünden görevlilerini  eğiteceğiz. Alevi gelenek ve göreneklerine göre cenaze kaldırma nasıl olur bunu bilmiş olacaklar ve kendi bölgelerimize gidip nasıl Alevi doğdular ise Alevide yolcu edecekler. Hem örgütümüz oralarda olacak bu vesileyle hem kendi geleneğimize göre bir hayatımız olduğunu bileceğiz.

Divriği Gazetesi : Son sözünüzü alalım isterseniz.

ALİ BALKIZ: Bugün kentlerde kaybolmayla yüzyüze yaşıyoruz. Bu güzel kültürümüze uygun yaşamayı bu kültürü çocuklarımıza bırakmayı ihmal etmeyelim. Bunun en önemli yolu örgütlenmedir. Çağımızın en yenilmez silahı örgütlenmektir. Divriği Gazetesi'nin okuyucuları mutlaka bir partiyi desteklesinler. Hangi partiye inanıyorsa. Hangi derneği kendine yakın hissediyorsa o derneğe ona mutlaka üye olsunlar üyelik gerekliliklerini yerine getirsinler. El ele verdiğimiz zaman başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Eğer bunu başarmış olsaydık Divriği gibi bir ilçede belediye başkanlığını AKP'li şeriatçılara kaptırmazdık. Bu ayıptan ancak örgütlenerek kurtulabiliriz. Divriğililer bunu başaracak akla ve izana sahipler. Divriğililer önümüzdeki yerel seçimlerde aynı hataya bir daha düşmesinler.

Bu söyleşi Divriği Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Alevihaber.com - 28 Eylül 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.