Başbuğ: "3 iddiayı inceledik Saldıray Berk'e öyle kefil olduk!"

Başbuğ: "3 iddiayı inceledik Saldıray Berk'e öyle kefil olduk!"

Başbuğ, Ruhat Mengi'ye konuştu   İddianamedeki 3 iddiayı inceledik Saldıray Berk’e öyle kefil olduk!Orgeneral İlker Başbuğ, Ruhat...

A+A-

Başbuğ: "3 iddiayı inceledik Saldıray Berk'e öyle kefil olduk!"Başbuğ, Ruhat Mengi'ye konuştu 
 
İddianamedeki 3 iddiayı inceledik Saldıray Berk’e öyle kefil olduk!

Orgeneral İlker Başbuğ, Ruhat Mengi’ye verdiği röportajda Erzincan davasının sanığı 3’üncü Ordu Komutanı Saldıray Berk’e niçin destek verdiklerinden ’kozmik odalar’daki aramalara, el bombası yüklü kamyondan ’Balyoz’ iddialarına gündemi sarsan olaylarla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu...

Karargâh’tan bakınca...

“Ergenekon soruşturması kapsamındaki gelişmelerle ve bu süreçte yapılan konuşmalarla ilgili olarak haftalardır köşemde ve pazar günleri yayınlanan ”Her Açıdan” isimli programımda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a çeşitli soruları ısrarla sormak, onun ve kendisinden önceki genelkurmay başkanlarının birlikte olaylara açıklık getirebileceğini öne sürmekteydim. 14 Mart Pazar günü programımda aynı soruları tekrarladıktan sonra Orgeneral İlker Başbuğ, sizlerin de cevabını merak ettiği birçok soruya cevap vermeyi kabul ederek beni davet etti.

19 Mart Cuma günü Ankara’ya giderek Karargah’ta kendisiyle hem ilk TV röportajını, hem de aşağıdaki çok önemli açıklamaların yer aldığı söyleşiyi vatan için gerçekleştirdim. Dikkatle okuduğunuz takdirde birçok konunun topluma sunulduğundan çok farklı olduğunu göreceksiniz. Sorularıma içtenlikle cevap verdiği için Sayın Başbuğ’a çok teşekkür ediyorum.”

Sayın Başbuğ, Başbakan İngiltere’ye gitmeden önce “kurumlar arası çatışma asla söz konusu değil” dedi. Siz de aynı fikirde misiniz? Çünkü bazen “Aramızda hiçbir sorun yok” diyor, bazen “Paslaşıyoruz” diyor. Acaba siz de kurumlar arasında hiçbir sorun olmadığı görüşünde misiniz?

Sayın Mengi, ilk önce teşekkür ederim, bu fırsatı verdiğiniz, Genelkurmay Karargâhı’na geldiğiniz için. Olaylara bakış açım şöyle, gerçekten Sayın Başbakan olsun, diğer bazı siyasetçilerimiz olsun, çeşitli konuşmalar oluyor ama ben özellikle siyasilerimizin konuşmalarına medya üzerinden yorum yapmanın pek uygun olmadığını düşünüyorum. Tabii ki bu konulara ilişkin bazı sorunlarımız, problemlerimiz olduğu zaman bunların karşılıklı olarak konuşulmasının daha yararlı olduğunu düşünüyorum.

Çünkü eğer çatışma söz konusu değilse Başbakan’ın dediği gibi, biz o zaman şöyle düşünüyoruz, bugüne kadar gördüklerimiz ne anlama geliyor? Yani bir gerginlik yaşandı, hatta aylar süren bir gerginlik, kurumlar arası çatışmadan söz edildi ve sizin açıklamalarınız var... Trabzon’da yaptığınız açıklamalar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asimetrik psikolojik bir saldırı altında olduğu şeklinde. Tüm bunlar TSK’nın kurum olarak da rahatsız olduğunu gösterdi bize. Şimdi kurumlar arası hiçbir çatışma, problem söz konusu değil dendiğinde o zaman Türkiye bu sorunları neden yaşadı?

Belki bazıları, kurumlar arası çatışmanın olmasını arzu ediyor, isteyebiliyor. Olaya biraz da o açıdan bakmak lâzım. Tabii ki kurumlar arasında bazı problemler olabilir, farklı düşünceler olabilir, bunu da kabul ediyorum. Ben özellikle Trabzon’da, yanılmıyorsam 17 Aralık’ta yaptığım konuşmada bu konunun altını çizmeye çalıştım. Özellikle yargı bağlamında, emniyetimizde ve TSK’yla ilgili konularda bilgi teatisinde bulunmanın yararlı olacağını ifade etmiştim. Nitekim geçtiğimiz perşembe, Ankara’da mühimmat olayıyla yaşadığımız olay da aslında benim Trabzon’da söylediğimin biraz doğru olduğunu kamuoyuna gösterdi. Bazı konularda elbette diyalogun açık olmasını, bazen kurumları karşılıklı ilgilendiren konular olduğu takdirde de burada bilgi teatisinde bulunulmasını hatta bazı konularda belki işbirliği yapılır ise daha olumlu sonuçlara gidileceğini düşünüyorum. Kurumlar arası çatışma iyi bir şey değil, tabii ki Türkiye’de bunu kimsenin arzu edeceğini de düşünmüyorum. Ama dediğim gibi bir noktada, elbette yasalar ve yetkiler çerçevesinde daha sıkı bilgi teatisi, işbirliği ve diyaloga da ihtiyaç olduğunu ifade edebilirim.

Evet, özellikle Tokat saldırısı sonrasında sanki TSK kendi askerine suikast düzenlemiş gibi bazı açıklamalar oldu hükümet kanadından ve bugüne kadar da onun yankıları sürüyor, hala köşelerde yer alıyor, konuşmalarda o noktaya değiniliyor. Bizzat Başbakan ve Başbakan Yardımcısı tarafından yapıldı. Bülent Arınç’a suikast iddiasında da aynı şekilde TSK sanki kurum olarak bir darbe faaliyeti içindeymiş gibi yansıtıldı. Kozmik odaların aranması ve kamyon olayında da yine hatta sorulmamasından, bu konuda TSK’dan bilgi alınmamasından da şikâyet ettiniz. Peki, nasıl oluyor da bu kadar güvensiz bir ortamın olduğu gözle görülürken, kurumlar arası bir çatışma, bir sıkıntı olmadığından söz edilebiliyor? Tüm bunları nasıl değerlendirmeliyiz toplum olarak?

Sorduğunuz soruda birden fazla olay var. Tokat olayından sonra meydana gelen gelişmelere bakarsak belki başlangıçta bazı yanlış bilgilendirmeler yapılmış olabiliyor. Ancak sonradan doğrusu ortaya çıktı. Zaten hatırlayacaksınız o konuyla ilgili olarak sonradan biz de Genelkurmay Başkanlığı olarak bir açıklama yaptık. Belki burada sıkıntımız şu, olay olduktan sonra hemen kamuoyu bizden hızlı bir açıklama bekliyor ama o her zaman mümkün değil. Örneğin, Tokat olayında inanın çok ince noktalarda çalışma ihtiyacını duyduk. Olaydan sonra teröristlerin dinlemeleri üzerinde çalıştık. Hatta dinlemelerin ses bantları üzerinden acaba doğru mudur diye kontrol ettik ve sonra da olayın arkasında kimin olduğunu, daha açık ifadeyle PKK’nın olduğunu, resmen açıkladık. Bazen bunlar zaman alıyor. Belki o süreçte bazı yanlış bilgilendirmeler yapılabiliyor. Yine aynı noktaya dönüyorum, belki kendi aramızda da bilgilendirmede daha hızlı olmamız lazım. Bu olayla ilgili yine yanılmıyorsam Trabzon’daki konuşmamda da buna değindim, özellikle medyanın belki bu konuda farklı yorumlar yapabileceğini ama yetkili ve sorumluların daha dikkatli, daha itinalı olması gerektiğinin altını çizmiştim.

Medya artık daha duyarlı

Sizin o sözlerinizden sonra bir fark gözlediniz mi?

Olduğuna inanıyorum...

O zaman daha açık sorayım efendim, yani kurum olarak suçlamalarda veya henüz iddia halindeki birtakım suçlamaların gerçek kabul edilmesinde, bunun siyasetçiler tarafından, medya tarafından dile getirilmesinde bir değişiklik gözlediniz mi, daha duyarlı davranıldı mı?

Gün geçtikçe daha duyarlı bir noktaya gidildiğini düşünüyorum. Evet, samimi olarak söylüyorum. Olaylardan ben herkesin gerekli dersi çıkardığını da, aldığını da düşünüyorum ve geçmiş olaylara, ilk günkü durumlara bakarsak bugün daha iyi noktada olduğumuzu düşünüyorum...

3’üncü Ordu Komutanı Saldıray Berk’le ilgili olayda ona kefil olur şekilde açıklamalar oldu Genelkurmay’dan. Sizin de ‘Biz çok iyi biliriz, tanırız, eminiz burada bir yanlışlık olduğuna’ gibi açıklamalarınız oldu ama her zaman bu kadar kefil olduğunuzu da görmedik. Neden Berk’te bu şekilde bir açıklama yaptınız?

Birincisi, olayların hukuki boyutu ve nerede olduğunuz çok önemli. Bakın, şimdi 3’üncü Ordu Komutanı’yla ilgili bir iddia var ki fevkalade vahim. Görevde olan bir ordu komutanı, terör örgütüne üye olmakla suçlanıyor. Şimdi bu olayda hukuki açıdan neredeyiz bu önemli. Birincisi, bu olayla ilgili soruşturma safhası bitti. Artık kovuşturma safhasına dönüşen bir olay. İkincisi, biz bir konu üzerinde fikir veya görüş ifade ettiğimiz zaman yüzde 100 her şeyi incelemiş olmamız lazım. Bu olayda elimizde iddianame var 61 sayfa, artı bu konuyla ilgili olarak elimize ek dosyalar da geldi. Bu ek dosyaları da ilgili arkadaşlarımız inceledi. Şimdi 3’üncü Ordu Komutanı’yla ilgili iddialar bu 61 sayfalık iddianamenin kaç sayfasını teşkil ediyor biliyor musunuz? 61 sayfa içinde tabii çeşitli yerlerde geçiyor ama esas Ordu Komutanı’yla ilgili iddialara baktığımız zaman bir sayfa. Şimdi lütfen bu konuda yorum ve değerlendirme yapanlar bu bir sayfayı bir kere okusunlar. Nedir bu olay bir baksınlar. Ordu Komutanı’na yönelik suçlamada üç husus var. Birincisi bir plan semineri yine orada da söz konusu ve bu plan seminerinin oynandığı ve seminerin yine konuların dışına çıktığı... Bu kesinlikle doğru değil. Niye, Kara Kuvvetlerimiz bunu inceledi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın elinde plan semineriyle ilgili tüm raporlar var, bu plan seminerine katılan herkesin görüşleri, bilgileri var. Dolayısıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığımız bu plan semineriyle ilgili detaylara hâkim ve bu araştırma sonucunda gözüken nokta şudur ki, bu plan seminerinde iddia edilen şeylerin hiç biri gerçekleşmemiştir. Birinci tespitimiz bu. İkinci tespitimiz, yine Ordu Komutanı’nın efendim Alevi köylerine ziyareti bir suçlama olarak ifade ediliyor. Bu aslında çok çirkin, yani nereye koyacağız bunu ayrı bir olay...

Yürüyüş emri 15 Ocak’ta...

Yani diyorsunuz ki kefil olmamız için yeteri kadar...

Bakın somut şeylerden örnek veriyorum. Üçüncü nokta ise, yine iddianamede 28 Ocak günü Ordu Komutanı’nın emriyle efendim Erzincan-Üzümlü arasında bir gösteri yürüyüşü yapıldığı iddia ediliyor. Neden? Yanılmıyorsam aynı tarih, tamamen tesadüf, Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı’nın bu kapsamda tutuklandığı gün. Bakın, 28 Ocak günü yapılan bu yürüyüşün emrini Ordu Komutanı 15 Ocak’ta vermiş! Herhalde Ordu Komutanı müneccim değildi; yani bu kadar olmaz. 28 Ocak’ta bu intikal yapılmış ama belgelere baktığımız zaman Ordu Komutanı’nın bu konuyla ilgili emri 15 Ocak’ta verdiği de elimizde somut olarak var. İşin tabii diğer bir ilginç yönü de 3’üncü Ordu Komutanı ile ilgili suçlamaların da maalesef gizli tanık ifadesine dayanması. Dolayısıyla iddianameleri biliyoruz, ek dosyalarını biliyoruz, suçlamalar burada gerçekten bir olaya hukuki gözle bakılırsa... Artık davayla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Dolayısıyla bu tip olaylarda, bu tip durum almamızı bazılarının doğal karşılaması gerekir.

Söyleşinin devamı için tıklayın >>>

VATAN - 20.03.2010

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.