Bir katilin günlüğü-Ahmet Güneş yazdı

Bir katilin günlüğü-Ahmet Güneş yazdı

Aşık olmuş bir genç zorunlu askerlikle yaşadığı Samsun’dan Dersim’e gönderilir. Dersim’de kıyım var o zaman. Tarih 1938. Munzur ve çeperindeki dereler kan akıyor. Hala bazı dağlarda kızıllık var. Kan lekesi bu, katliam kanıtı der yöre halkı. Dağ taş unutm

A+A-

Evet, o günlerde kıyım var. Askeri üniformalılar köy köy, mağara mağara yani köşe bucak Kürt arıyor. Kaçan, direnen ve saklanan herkes Kürt. Karar alınmış, ferman çıkmıştır yine. Bu yüzden olsa gerek Ferman ismine Kürtlerde sık rastlanır. Anısı vardır, kuşaktan kuşağa evlat evlat aktarılır. İsimler bazen bir işarettir ve elbette bir hikayedir. Hafıza yerine de kullanılır. Tarihe üflenmiş bir duman misali.

 

Dersim Katliamı hakkında bazen tanıklar bazen pişman olan failler, bazen de gizli saklı kalmış tarihi belgeler ortaya çıktı. Hepimiz biliyoruz; Dersim’de mermi pahalı diye çoluk çocuk, genç yaşlı denilmeden kütüklerle kafaları ezilerek yüzlerce insan katledildi. Bombardıman, kurşuna dizme, infaz, intihar binlerce insanı yok etti.

 

Katliama katılan ve organize edenler idmanlıydı zaten. Dersim’den 23 yıl önce 1915’te Ermeni kıyımı gerçekleşmişti. Şimdilerde de yavaşlatılmış soykırımlara tanık oluyoruz, münferit diye geçiştirilen linçlerden haberdar ediliyoruz. Yani linç ve soykırım hala kol geziyor. Katliama dair tanıklıklar film, belgesel ve romanlarla aktarıldı. Sürgünler, sonradan bulunan kayıp çocuklar, halen aranan akrabalar… Sürgünler de katliamın bir planı dahilinde işlendi. Şair Cemal Süreya o günleri şöyle hatırlamış ve yazmış:

 

Bir yük vagonunda açtım gözlerimi,
Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde,
Sonra o iki erle yük vagonuna
doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye
attılar,
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk,
o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk
izlenimleriyle besleniyor belki.
Annem sürgünde öldü, babam
sürgünde öldü.

 

Cemal Süreya aşk şiirleriyle meydan okumuş travmasına. Bu yüzden iyi bir aşk şairidir.

 

Geçtiğimiz günlerde tarihçi Zeynep Türkyılmaz, dijital kullanıma açılan Atatürk Kitaplığı’nda bir ajandaya denk gelir. 1938 yılında tutulan ajandada zorunlu bir askerin kan donduran tanıklığı yer alıyor. Ajanda sahibinin ismi Yusuf Kenan Akım. Seri katil gibi ama değil. Hannah Arendt’in Nazi Almanyası’nda SS yetkilisi olan Karl Adolf Eichmann’ın yargılanmasında kavramlaştırdığı ‘kötülüğün sıradanlığı’ da değil. Bir taraftan evet ama diğer taraftan hayır. Bahsedilen zorunlu asker emir komuta zincirine kusursuz biat ediyor. Diğer taraftan da faili olduğu hiçbir cinayetten bahsetmiyor. Kolektif işlenmiş cinayetler yer alıyor daha çok. Eichmann gibi emir ve itaat sonucuna çıkıyor.

 

Akım’ın ajandasında toplu ölümler var ve bir kadına hasret var. Tabi arada bir öldür öldür yorul, Dersim dağlarının patikalarında sürün sürün serzenişleri de var. Tek bir pişmanlık, tek bir şaşkınlık yok. Bir katil taburunda sıradan bir makine. Öyle görünüyor. Öyle gösteriyor.

 

Tarihçi Türkyılmaz’ın açıkladığı ajandada şöyle bir gün geçmiş Dersim’de: “13 Ağustos:

 

Bugün bizim bölük bir derede yirmi bin koyun ve 50 Kürt yakaladı.”

 

Yazıya konu olan katil kafa keser, hiç tanımadığı, tanımaya tenezzül bile etmediği insanları kurşuna dizer hem de aklında sevdiği, yüreğinde aşkıyla! Umursamaz. Sevdiğini özlemek onun için sabah dağ-ova gezerken nefes alan keçiyi boğazlamaktan, kendini asan kadın cesedini görmekten daha vahim bir mevzu. Emir gelmiş; öldür. Öldüre öldüre günler biter ve sevdiğine kavuşur diye ‘umut’ eder. Öyle düşünür. Günlüğünde yazdığı vahşete kör olmuş. İnsan ve hayvan ölümlerini not ederken gıdım tereddüt etmez.

 

Tesadüf mü bilmiyorum. Ajandada 12 Eylül 1938’de şöyle bir not tutulmuş: “Bu sabah erkenden kalktık. Yine dağlarda tarama harekâtı yapıyoruz. Her gün kafa kesmekle uğraşıyoruz…”

 

Yıllar sonra, bir 12 Eylül 1980 sabahı da zorunlu askerler ‘deneyimli’ komutanlarının öncülüğünde benzer sonları gerçekleştirmek için kalkmışlardı. Hayırsız bir tekrar gibi…

 

Bazen haberlerde çıkar; biri Kürtçe savunma yapar mahkemede, X dili yazılır. Meclis’te onca Kürt varken yine zabıtlara X diye geçer Kürt dili. Katilin sevdiği kadın da günlükte bazen X’tir. Sevdiğinden X ve ‘hain’ diye bahsediyor katil. Bu kadar tesadüfe pes diyeceğim geliyor ama bunca kadın cinayetini düşününce ancak es veriyorum. Türkiye’de insanlar sevdiğini de sevmediğini de X’lermiş. Kişiden yasaya ve hayatlarımızın ta içlerine kadar X’ler…

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.