Deniz Gezmiş'e büyük ayıp ettiler!

Deniz Gezmiş'e büyük ayıp ettiler!

Deniz Gezmiş'e büyük ayıp ettiler!Darağacında son sözlerine izin verildi ancak ‘Hatırla Sevgili’de sansürlendi...Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin...

A+A-

Deniz Gezmiş'e büyük ayıp ettiler!

Darağacında son sözlerine izin verildi ancak ‘Hatırla Sevgili’de sansürlendi...

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 68’in kırkıncı yılında genç kuşakların kahramanı oldu. Çoğu adlarını bile bilmiyordu belki, ’Hatırla Sevgili’yi izleyene kadar. Oysa ki Nihat Behram, bundan 32 yıl önce Vatan Gazetesi’nde bir dizi kaleme almıştı, sonra ’Darağacında Üç Fidan’ adıyla kitaplaşan... 22 yıl boyunca yasaklanan... Onun vatandaşlıktan çıkarılmasına yol açan... Sebebi, bu üç gencin son sözleriydi ve ne gariptir ki artık yasak olmamasına rağmen dizide sansürlendi. İşte Behram’ın affedemediği bu...

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nın birkaç adım ötesinde, orada burada korsan eylem yapan gençlerin arasındayken, üç küçük çocuk çarpmıştı gözüme... “Ne arıyorsunuz burada?” dediğimde, aldığım cevapla afallamıştım. İlkokul beş öğrencisi bu çocuklar bana yakın tarihi bir çırpıda döküvermişlerdi. “Tıpkı Hatırla Sevgili’deki gibi” diye girmişlerdi söze... Sonra Deniz Gezmiş’in haksız yere idam edildiğinden tutun da, Mahir Çayan’la aralarındaki görüş ayrılıklarına kadar girmişlerdi ayrıntıya...

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!

TV’nin sihri işte... Onlarca kitabın, yüzlerce demecin yapamadığını yaptı bir dizi... Oysa Denizler unutulmasın diye yıllarca mahkûmiyeti göze almış, yazı dizileri hazırlamış, kitaplar yazmış pek çok insan yaşıyor bu ülkede.  Ama her şeyin olduğu gibi o dizilerin, o kitapların da bir ilki var ve onlara imza atan kişi Nihat Behram... Deniz Gezmiş Haydarpaşa Lisesi’nden arkadaşı, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan davadan... İşte bu yüzden ’Darağacında Üç Fidan’ ellerle değil, kalple yazılmış bir belgesel anlatı. Üç devrimci genç hayattan koparılırken, Nihat Behram hapisten yeni çıkmış...  İdam edildiklerini öğrendiği anda karar vermiş bu kitabı yazmaya... Ama kitaptan önce acı ve umut dolu duygularını iki şiire dökmüş; ’Üç Dağa Ağıt’ ve ’Yalnız Değiller, Şarkıları ve Biz Varız’ diye... Bu iki şiir, hapishane duvarlarına asılmış, hep bir ağızdan ezberden okunmuş yıllar boyu... Sonra, hapiste yatmayı göze alıp yazmış Denizler’i... ’Darağacında Üç Fidan’ hâlâ Türkiye’nin en çok satan kitapları arasında... Yıllarca yasaklı olmasına karşın...

Nihat Behram’ın tüm bu çabalarına rağmen Denizler, onun kitabıyla değil de ’Hatırla Sevgili’ dizisiyle anılıyor bugün. Kaynak olarak yine onun kitabına başvuruluyor belki ama sonuçta bir TV dizisi ve her şey biraz magazinleşiyor. En azından Behram öyle düşünüyor. En çok içerlediği ise Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın ölüme giderken söyledikleri sözlerin dizide sansür edilmesi... “Darağacında öldürülen insanların hayatlarının en anlamlı özeti olan son sözlerini ve o son sözlerini yayınlamak için verilmiş mücadeleyi es geçip, yeniden sansür uyguladılar. Bırakın devrimci ahlâkı, bunun hangi ahlâk anlayışıyla açıklaması var?” diyor. İdam sehpasında bile insanların son söz hakkı varken, o insanların anıldığı bir dizide son söz hakkı olmaması gerçekten de acı... “Belki dizi yayından kaldırılır diye korkmuşlardır” diye savunmaya kalkıyorum, cevabını hemen veriyor Behram; “Kitap 22 yıl bu sözler nedeniyle yasaklı kaldı. Ben, bu sözler nedeniyle yargılandım, vatandaşlıktan çıkarıldım. Ama kitabım 1996’da beraat etti. Hiçbir yasal sakıncası yoktu bu sözleri dizide söyletmenin.”

Çok kırılmış, kendi adına değil, o üç insan adına... “Deniz Gezmiş’in son sözleri bizim mirasımızdır. Bu sözler, bu yurda sevdanın ateşiyle doludur. Bu sözler emperyalist yağmacılıkla mücadelenin, bu coğrafyaya aşkın ifadesidir” diyor Behram. Bize söyleyecek pek bir şey kalmıyor. Mirası sizinle paylaşmak dışında: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!”

‘Deniz liseden arkadaşım Sinan mahalleden...’

Deniz Gezmiş Haydarpaşa Lisesi’nden arkadaşınızmış öyle mi?

Evet. 1965’te Haydarpaşa Lisesi’nde okuyordum. O dönemde Deniz Gezmiş de Üsküdar’da oturuyordu ve aynı lisedeydik. Sinan Cemgil de mahalleden arkadaşımdı... Onlar kıvılcım yürekli insanlardı. Onların insanlara, ülkelerine olan aşkını hiçbir şeyle yarıştırmam...

O günlerden anılarınız var mı?

Çok değil. Çünkü okuldan uzaklaştırıldık. Deniz’in okuldan uzaklaştırılması, benim uzaklaştırılmamdan 1 sene öncedir.

Neden uzaklaştırıldınız?

Edebiyat Kolu’ndaydım, başkanımız da Halil Ergün’dü. Ergün’ü, beni ve 3 arkadaşımızı Haydarpaşa Lisesi’nden attılar. Oysa 1965 seçimlerinde TİP’in sempatizanı genç çocuklardık, 17-18 yaşlarındaydık. “Okulda komünizm propagandası yapıyorlar. Tahtaya orak-çekiç resmi çizdiler” deyip, provakasyon yaptılar. O yüzden lise sonda okuldan uzaklaştırıldık.

Peki siz ne yapıyordunuz; Nazım Hikmet’in şiirlerini mi okuyordunuz?

O dönemde Nazım’ın şiirleri el altından yeni yeni çoğaltılıp dağıtılıyordu, henüz yayınlanmamıştı. Ahmed Arif daha yoktu. İlk kuşak dönemleriydi. Ama bizim şöyle bir şansımız vardı: O dönemde TİP gibi bir hareket vardı. Bu partinin Mehmet Ali Aybar gibi, Behice Boran gibi, Sadun Aren gibi, Adnan Cemgil gibi önderleri vardı. Ve bu partiye sempati duyan A. Kadirler gibi, Rıfat Ilgazlar gibi, Aziz Nesinler gibi, Yaşar Kemaller gibi çok değerli yazarlar vardı. Ruhi Sular vardı... Biz böyle mübarek insanların yanında, insana, ülkeye, toprağa ve hayata verilen değeri öğrendik. Zalimlere karşı mazlumların yanında saf tutmayı öğrendik. Dolayısıyla onlar bizim ruhumuzun biley taşları oldular, 17-18 yaşlarımızda. 1968 yılından sonra ayrışmalar oldu tabii... O dönemde benim eğilimim Denizler’in de içinde olduğu hareketlerdi. 1968’de Ataol (Ağabeyi şair Ataol Behramoğlu) Ankara’da ‘Halkın Dostları’ adlı edebiyat, sanat ve kültür dergisini çıkarmaya başladı. Ben o derginin İstanbul’daki dağıtım işlerini üstlenmiştim. Sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’na kaydımı yaptırdım. Bu sefer 12 Mart askeri darbesi geldi. Çok kanlı, zalim bir darbeydi. Halkın Dostları da dahil bütün dergiler yasaklandı. Ben o sırada derginin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürüydüm, tabii tutuklandım.

2 yıl tutuklu kaldınız değil mi?

Evet. Maltepe Cezaevi’nde kaldığım dönemde Mahir Çayanlar, Cihan Alptekinler, Ulaş Bardakçılar, Ömer Aynalar tünel kazıyorlardı. Kaçıp Denizleri kurtarmak için... Daha sonra ben serbest kaldım. Tam 1972’nin Mayıs ayıydı, ilk şiir kitabımı hazırlıyordum ve Denizler 6 Mayıs sabahı asıldılar. ‘Üç Dağa Ağıt’ şiirimi o gün yazdım. Kitabıma da koydum. Ve kitap yayınlanır yayınlanmaz yasaklandı. Tekrar tutuklandım... Fakat içimde şu duygu her zaman kaldı: “Denizlerin, o gerçek yurtsever insanların asılmalarının şu ya da bu şekilde hesabını mutlaka soracağım” dedim.

‘Hakkımda 700-800 yıllık dava açıldı’

Darağacında Üç Fidan nasıl kitaplaştı?

1974 affında dışarı çıktım. Cezaevindeyken aynı davadan yargılandığımız Numan Esin, Vatan Gazetesi’ni çıkardı biliyorsunuz. O gazetede çalışmaya başladım, ropörtaj yazarı olarak. Gazetecilik dünyasından pirim, çok büyük değer verdiğim Emil Galip Sandalcı köşe yazarıydı. Arslan Başer Kafaoğlu vardı. Zafer Mutlu, Can Ataklı, Savaş Ay, Cengiz Çandar vardı... Müthiş bir kadroydu. Ve “Darağacında Üç Fidan”ı yazı dizisi olarak yayımlamaya başladık. Büyük olay oldu.

18 gün sürmüş öyle mi?

Evet. Fakat orada şöyle bir enteresanlık oldu; gazete çıkar çıkmaz her gün hakkımda 7,5 senelik dava açılıyor ve gazete toplatılıyordu. Her gün! ‘Yazılanlar komünizm propagandasına giriyor’ denilip, her sayı için 7,5 sene ceza veriliyordu. O zamanlar Denizler üstüne düşünmek, konuşmak bile yasaktı. Ben onlarla ilgili ne belge varsa topladım... İdamda bulunan cellattan, cezaevi koğuşundaki askerlere kadar. Terhis olduktan sonra gittikleri köyleri buldum; onlarla konuştum. Tabii ilk Deniz Gezmiş’in babası Cemil Amca ile başladım konuşmaya. Sonra Yusuf’un, Hüseyin’in babalarıyla, aileleriyle, dava arkadaşlarıyla, avukatlarıyla konuştum, belgeler topladım.

Bu yazı dizisi Deniz Gezmiş asıldıktan sonra kaleme alınan ilk yazıydı değil mi?

Tabii... Dizi 18 gün sürer diye hesaplamıştık. Ama anonslar başlar başlamaz büyük baskılar da gelmeye başladı. Bu baskılar iki türlü geldi. Bunun altını çizmek istiyorum. Birincisi; devletin baskısıydı. Çünkü üstünde yasak olan insanlar anlatılacaktı, hesap sorulan bir dizi olacaktı. İkincisi de; o dönemde Deniz Gezmiş gibi insanlar solun belli kesimleri tarafından da yasak altındaydı. Yani ‘Maceracı, gerillacı’ denilip yasaklanmıştık biz.

Gazetenin tirajı 10’a katlandı

Gazete kapatılmadı mı?

Hayır. Ama 700-800 yılı buldu bana istenen ceza. Bu sefer gazetede şöyle bir problem ortaya çıktı: Hiçbir yazı işleri müdürü benim yazdığım yazıların sorumluluğunu yüklenmek istemiyordu. Sonunda şöyle bir formül bulundu; dizinin çıktığı sayfanın yazı işleri müdürü ben oldum. Yani bir gazetenin yazı işleri müdürü vardı, bir de 4’üncü sayfadan sorumlu yazı işleri müdürü oldu. Basın tarihinde bu da bir ilktir. Bu arada okurlardan 20-30 bin mektup aldım ve gazetenin tirajı 8’e, 10’a katlandı. Gazete toplatıldığı için elden ele çoğaltıldı. Her yeni yazıyı okumak için gazetenin, matbaanın önünde insanlar beklemeye başladı. Ve dizi bittikten sonra, 1976 yılında May Yayınları tarafından kitap olarak basıldı. Rahmetli Mehmet Ali Yalçın’ındı May Yayınları. Çok mübarek bir insandı Yalçın... Kitap çıktığı an 6 basım yaptı arka arkaya ve tabii hemen toplatıldı. Polisler yayınevini ve matbaayı basıp, altını üstünü hallaç pamuğuna çevirdiler. Bütün malzemeleri, bütün fotoğrafları, bütün mektupları, orijinallerin hepsini tahrip ettiler, matbaa makinelerini kırdılar. Ve kitap yayınlandığı ay yasaklandı.

Niye yasaklandı?

Yasaklanma nedenlerinden biri ve en önemlisi Denizlerin son sözleriydi. Kitap yasaklandığı dönemde, ’yasaklanma nedenlerini ayıklayarak’ kitabı serbest bırakmayı teklif ettiler bana dönemin yasakçıları. Ama hayatlarını anlattığım insanların son sözlerini sansür etmeyi, en azından yazarlık onurumla, şerefimle bağdaştıramazdım. Mahkum olmayı göze aldım...

Mine Şenocaklı / VATAN - 19 Mayıs 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.