Dersim ve zorunlu iskân

Dersim ve zorunlu iskân

Dersim ve zorunlu iskânHüseyin Aygün'ün 'Dersim 1938 ve Zorunlu İskân' adlı kitabı, Osmanlı'dan günümüze Dersim katliam ve sürgün politikalarının...

A+A-

Dersim ve zorunlu iskânDersim ve zorunlu iskân

Hüseyin Aygün'ün 'Dersim 1938 ve Zorunlu İskân' adlı kitabı, Osmanlı'dan günümüze Dersim katliam ve sürgün politikalarının örneklerini veriyor

Mustafa KEMAL COŞKUN / RADİKAL

Dersim harekatının ardından başlatılan zorunlu iskân uygulamasının üzerinden 70 yılı aşkın bir zaman geçti. Zorunlu iskân, bir devletin herhangi bir topluluğu dinî, milli ya da olmadı etnik sebeplerle doğal yerleşim alanından uzaklaştırarak başka bir yere nakletmesinden ibarettir. Ve yaşadığımız ülkenin insanları, ister sürgün edilenlerden isterse onları evlerinde ağırlayanlardan olsun, bu türden devlet politikalarına hiç de yabancı değil. Hatta öyle ki, bunun sadece Cumhuriyet döneminde uygulanan bir politika olduğunu düşünenler baştan aşağıya yanılır. Zira Dersim ve çevre bölge halkına 1938 Ağustos’unda uygulanan zorunlu iskân politikalarıyla, yine aynı bölgedeki insanlara Osmanlı döneminde uygulananlar pek bir örtüşüyor. 1938’de bölge halkından bir kısmı katledilir, kalanlarsa Batı Anadolu’ya daha önceden saptanmış yerlere nakledilir. Yapılan uygulamalar, 1937’de Dersim tenkil (uzaklaştırma) harekatına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının sonuç bölümünde yazılanlara pek uygundur: “Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe, isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür”.

Ancak Dersimliler köylerinin tahrip edilmesine ve oradan oraya sürülmeye alışıktır, hem de Osmanlı’dan beri. Zira 1787’de Divan-ı Hümayun’a sunulan bir raporda “Dersimlilerin inançları şeriata aykırı olup, bunlar Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman’ın halifeliğini tanımazlar, ne yapıp edip haklarından gelinmesi lazımdır” deniyor. Ayrıca Osmanlı Mühimme Defterleri’nde, Dersimliler için “... çoluk çocuklarının bir daha dönmemek üzere sürgün edilmeleri”, “... başlarını kesmedikçe ol Kızılbaş şakilerin haklarından gelinmez...” hükümlerini veriyor.

Aslında Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arasında hem birtakım süreklilikler hem de birtakım kesintiler olduğunu söylemek pek de bilinmeyen bir şey olmayacaktır. Lakin ortaya çıkarılması gereken şey, bizim süreklilik olarak gördüğümüzün gerçekten bir süreklilik ya da kesinti olarak gördüğümüzün gerçekten bir kesinti olup olmadığıdır. Tıpkı tek bir hareket ve süreklilikten ibaret olan dünyanın dönüşünün gece ve gündüz gibi kesintili bir hareket olarak algılanması gibi. Ancak mesele doğa değil de toplumsal olaylar olduğunda süreklilik ve kesintinin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamak bu kadar basit değildir. Zira toplumsal gerçeklik, doğaya ait olandan bütünüyle farklı olarak insanlar tarafından yaratılmış ve yine insanlar tarafından değiştirilebilen bir gerçeklik olduğu ölçüde, -insanlar arasındaki eşitsiz güç ve sömürü ilişkileri de verili olduğuna göre-, içeriği, egemenler tarafından belirlenme olasılığı genellikle daha ağır basan bir gerçekliktir. Bu anlamda özellikle sosyal bilim, herhangi bir toplumsal gerçekliği veriler aracılığıyla sadece tasvir etmekle yetinmeyip, bu gerçekliği belirleyen toplumsal güç ve etkenleri de anlamaya çalışmak demektir. Bu nedenledir ki, toplumsal gerçekliği anlamaya yönelen bir sosyal bilimci, egemenlik ve güç ilişkilerinin uzağında duramadığı müddetçe her zaman egemenlerce doldurulmuş bir plağı çalmak durumuna düşebilir. Bu durumda da aslında bir süreklilik olan toplumsal gerçeğe kesiklilik atfederken, kesikliliğin yarattığı farklılıkları da açıklamakta güçlük çeker. Ve maalesef bugüne kadar Dersim olaylarına ilişkin yapılan açıklamalar aynı plağı çalmaktan öteye pek gidemedi.

Cumhuriyet öncesi-sonrası

Yukarıda verdiğimiz örnekler ve bu örnekler aracılığıyla bütün bunlardan bahsetmemize neden olan şey, Hüseyin Aygün’ün Dipnot yayınlarından çıkan Dersim 1938 ve Zorunlu İskân başlıklı kitabından başkası değil. Aygün, Cumhuriyet öncesi ve sonrası Dersim ile çevresine yönelik uygulanan zorunlu iskân politikalarına ilişkin yeni birtakım belgeler ortaya koyuyor. Hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet döneminde “Kızılbaş”lara uygulanan politikaların birbiriyle nasıl örtüştüğünü öğreniyoruz böylece. Kitaba yazdığı önsözde Mesut Yeğen bu gerçeği şu cümlelerle vurguluyor: “Dersim meselesinin hallinde Osmanlı ve Cumhuriyet devirleri arasında bariz bir süreklilik mevcuttur... [belgeler] Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasında mantık, terminoloji, enstrümanlar ve failler açısından açık bir devamlılığa işaret ediyor”. 1938’e gelene kadar Dersimli Kırmanclar büyük baskılara uğrar, ileri gelenler katledilir, toplu sürgünler yaşanır. Anlaşılacağı üzere yok etme ve sürgün Cumhuriyet’le başlamaz.

Kitaptaki belgelerden 1938’de Dersim’den batı illerine 7-12 bin arasında kişinin sürüldüğünü öğreniyoruz. Böylece Türk köylerine serpiştirilen Dersimlilerin hem dillerini hem de inanç ve kültürlerini unutmaları sağlanmaya çalışılıyor. Kitabın sayfalarında ilerledikçe, dönemin Başbakanı, 1945’li yıllardan sonra ise kimileri tarafından güya “merkez”e karşı “çevre”nin temsilcisi sayılacak Celal Bayar’ın katliamdan sadece 2 ay önce Dersim için yazdığı raporu okuruz: Dayanılacak en büyük kuvvetin ordu olduğunu belirten Celal Bayar, “bölge halkını hükümete bağlayabilmenin bir yolu olarak nüfuz sahibi zorba takımı ve derebeylerin aileleriyle birlikte iç vatana nakledilmesini” önerir. Celal Bayar’ın bu önerisi, 1733 yılında Osmanlı padişahının Diyarbekir valisine gönderdiği “Dersim taifesinin inanç bakımından İran’daki Şia mezhebindekilere benzediği, ..., Şeyhülislam’ın bunların idam edilmelerine ilişkin fetva verdiği, bunların haklarından gelinmesi için Diyarbekir ilinde olan yöneticilere emir verilmesi...” biçiminde devam eden hükmüne ne kadar da benziyor!..

Hüseyin Aygün’ün çalışması Osmanlı’dan günümüze Dersim katliam ve sürgün politikalarının örneklerini veriyor. 1938 zorunlu iskânına ilişkin ortaya koyduğu yeni belgeler Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki sürekliliğin/kesintinin nerede başlayıp nerede bittiğini apaçık gösteriyor, üstelik egemenlerin doldurduğu plağı çalmadan.

Hüseyin Aygün/Dersim 1938 ve Zorunlu İskân/Dipnot Yayınları/199 syf/14 TL

KAYNAK : RADİKAL 2 - 21.06.2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.