Devlet ve Aleviler - ya da Karşılıksız Aşk

Devlet ve Aleviler - ya da Karşılıksız Aşk

Devlet ve Aleviler - ya da Karşılıksız AşkGazi ASLAN / Banazkoyu.comOsmanlı İmparatorluğu şeriat ilkelerine uydurulmaya çalışılarak yönetilen...

A+A-

Devlet ve Aleviler - ya da Karşılıksız AşkDevlet ve Aleviler - ya da Karşılıksız Aşk

Gazi ASLAN / Banazkoyu.com

Osmanlı İmparatorluğu şeriat ilkelerine uydurulmaya çalışılarak yönetilen ümmetçi bir devlettir. Bundan dolayıdır ki milli devlet niteliği taşımadığından, Birleştirici temel unsur olarak Müslümanlığı alır.

Cumhuriyetin ilanı ile bu devlet yıkılmış. Alevilerde Osmanlıdan kurtulmanın sevinci ve felsefelerinde olan özgürlükçü anlayıştan dolayı cumhuriyeti sahiplenmişlerdir.

Hatta öyle sahiplenmişler ki dedelerini üfürükçülerle eş tutmasına hatta Hace Bektaş dergâhını kapatmasına bile ses çıkartmamışlar.

Atatürk ve en yakın kadrosu laikliğin önemini vurgulayıp, modern çok soslu karma ekonomili kapitalist devlet düşünmüşler, ama meclis oylamalarında bile devrimleri zar zor geçirmişlerdir.

O günün şartlarında oluşan burzuva aydınlanması giderek törpülenmiştir. Dünyada esen sosyalizm rüzgârının etkisi ile1961 anayasası göreceli hak ve özgürlükleri genişletse de, hepsi 1980 darbesi ve hazırladığı anayasa ile geri alınmıştır. Şeyhülislamlığın yerine diyanet işleri başkanlığı almış. Her gelen hükümet dini güçlendirici adımlar atmıştır. Devletin bürokratik kadrolarında Osmanlı zihniyeti olduğu gibi devam eder olmuş. Devletin adı değişmiş ama zihniyeti değişmemiştir.

Aleviler devlet kadrolarında yer alamamışlardır. Çünkü Osmanlıdaki eğitim kurumu olan Medreseye uzak durduklarından yetişmiş eğitimli kadroları olamamıştır. Daha sonrada yer verilmemiş, günümüzde ise hasbelkader seçilerek gelen birkaç siyasiyi saymaz isek, 12 Eylülden buyana bürokraside hiç yer verilmez olmuştur.

Bu kısa özetten sonra bu gün Alevilerin sıkıntıları nedir.

Birincisi talep ettikleri ve sağır sultanın bile duyduğu, hatta mahkeme kararlarına rağmen hükümetin duymadığı sorunlarının çözümünün siyasetten geçtiğini biliyorlar. Sorunlarının aynı zamanda demokrasi sorunu olduğunu söylemektedirler. Siyaset yapmak için deneyimli kadroları da var. Sorun şu ki siyaset yapan aleviler sistemin suyuna uyarak küçük bireysel çıkarlar uğruna, bu gücü heba etmektedirler.

Alevilerin üst örgütleri bir şeyler yapmak istemiştirler ama geçtiğimiz 2007 genel seçimde olduğu gibi yüzüne gözüne bulaştırmış Alevi özüne uygun bir duruş sergileyememiştirler. Siyasete müdahale edememiş ama yaşanılan burjuva siyasetine dahil olmuşlardır. Bir Alevi Kurumu ise bu topluma ve alevi geleneklere ihanet ederek MHP gibi Maraş katliamı başta olmak üzere Alevileri katleden partilere oy verilmesini ve Erciyes kurultayına katılmak istediğini belirterek orada  semah dönülmesini söylemiştir.

Sıkıntıların iki temel nedeni vardır.

Birincisi: Örgütlenemeyen, sistemin etkisinden kurtulamayan halk kitleleri, Toplumu örgütleyemeyen, çözüm üretemeyen kendini anlatamayan örgütler ya da partiler. Sınıf örgütlülüğünü sağlayamayan hatta işçi sınıfının çıkarlarını korumak bir yana, sendikaya grev zamanlarında kullanmak için ödediği aidatları,  kontrgerillaya sunun sözde sendikalara karşı yeterli tavırı alamayan sınıf örgütleri.

Bu ilişkiler içinde siyasal hayatın her alanında bulunan Alevilerde aynı deforme oluş içindedirler. Geçmişteki Kızılbaş geleneğini unutup pasifize olmaktadırlar. Gerçi alevi örgütlemesi henüz yenidir. 20 yıllık bir süreç de çok ileri adımlar atılmıştır ama halen örgütlerle bağ kurmamış büyük alevi kitlesi vardır. Ve çok büyük kısım apolitik durumdadır. Sisteme muhalif en büyük kitle tabanı nı oluşturmaktadırlar. Siyasal örgütlenme olmayan kültür örgütlenmeleridir. İç sorunlarını halen çözememiş olduklarından sisteme karşı geçmişteki geleneksel duruşunu göstermekte sıkıntı çekmektedirler.

Muhalif diğer kitle tabanı ise Kürt hareketidir. Hayatın gerekliliği olan ülke sorunlarından çok etnik çaba ve mücadele içindedirler. Doğal mücadelelerini,  ülkemizin diğer sosyal ve sınıfsal sorunları ile yürütmek te sıkıntılıdırlar. 

Kısaca sisteme muhalif olan solda yer alan isçi sınıfının sendikaları başta olmak üzere, partiler, alevi hareketi ve Kürt hareketi, birbirleri ile ortak noktalarda buluşmayı becerememekte, sistemi sarsacak örgütlü güçü yakalayamamaktadırlar.

İkincisi: Hükümet eden hangi parti olursa olsun, Türkiye cumhuriyeti devletinin kronik faşizan niteliğini kıramamaktadır. Demokratikleşme devlet için büyük sorundur. Hükümetler yıllardır uygulanan genel politikayı değiştirememektedirler. CHP geçmişte toprak reformunu hazırlamış ama meclise sunamamıştır. DSP, MHP. ANAP koalisyon hükümeti,  nereden buldun yasasını hayata geçirememiştir. AKP meclisteki ezici gücüne rağmen türbanı çözememektedir. Keza Kürt ve Alevi sorunlarında da devletin faşizan yapısı çözümün önünü tıkamaktadır. 12 Eylülle oluşan Türk ve de İslam terimlerinden oluşturulan sentezle Türkiye cumhuriyetinin resmi görüşü olarak hayata geçirilmiştir. Yine devletin bu bakış açısıdır ki basına da yansıyan ordunun resmi raporlarında Aleviler Türkiye de devleti tehdit eden ‘’tehdit unsuru’’ olarak açıkça belirtilmesinde hiçbir sakınca görülmemiştir.

Türkiye cumhuriyeti devleti din, dil, ırk farkı gözetmeyen sosyal hukuk devleti dir denir ama sadece Sünni devlet olduğu ortadadır. Bu ülkede 25 milyon alevi yok sayılır. Diyanet gibi ülkenin kaynaklarını kullanan kamburu sadece Sünnilere hizmet verir.

Devletin yapılanmasının nasıl olduğu aslında herkes tarafından bilmekte ve görülmektedir. Belki yüzde biri şu anda Ergenekon adıyla kamuoyunda konuşulmaktadır. Ama yıllardır biliyoruz ki kontrgerilla, derin devlet, özel harp dairesi adı her ne ise CİA ilişkileri ile planlanmakta ve yönlendirilmektedir.

Son yıllarda devlet alevi hareketini bitirmeye dönük adımlar atmaktadır. Ama bu adımlar daha çok yok etmeye dönüktür. Bu Kürt hareketi içinde geçerlidir. Ortaya atılan açılımlar taraflardan yanıt bulamamaktadır. İç ve dış baskılar sonucu çözüm arıyor gibi görülmekte gerçekte elle tutulur gözle görülür hiçbir açılım bulunmamaktadır.  Bu politikaları Machiavelli "Prens" kitabında şöyle ifade etmiştir:

"Üstünde durulması gereken şudur: İnsanlar ya elde edilmeli ya da kökü kazınmalıdır; hafif baskılara karşı intikam almaya kalkarlar, fakat ağır baskılara karşı direnemezler. Bir insana baskı yapılması gerektiği zaman öyle davranmalı ki, intikam almaya fırsat bulamasın."

Artık kökünü kazıma yapılamıyor. Globalleşen dünya buna müsait değil. Gerçi emperyalizm için dünya kamuoyu hiçte sorun değil. Bunu ırakta ve Filistin de görüyoruz ama her an Sivas'ta olduğu gibi katliam yaşanması olmayacak anlamına gelmez. Sadece yok edemeyince içine alıp eritme politikası uygulamayı düşünmektedir. Alevi kurumları ve manevi lider Hace Bektaş postnişini Veliyeddin Ulusoy karşı olmalarına rağmen Alevi dedelerine maaş önerisinde bulunması bunun en güzel örneğidir.

Ezilen, muhalif kesimlerin örgütsüz ve dağınık olması toplumun alabora olduğu, emperyalizmin bombardımanı altında sağa, sola savrulan dünyanın etkilerinden dolayı normal karşılayabiliriz. Ülkemizde siyasi olmaktan çok çeken halk kesimleri politikaya uzak durmaktadır. Ne üzücüdür ki 12 Eylülün zorluklarını çeken aileler kabuklarına çekilmiş yeni yetişen çocuklarını devrimcilikten uzak tutmaya çalışmışlar ama çocuklara gereken eğitim ve  iş imkânı olmadığından uyuşturucu batağına düşmelerini engelleyememişlerdir. İçinde bulunduğu etnik köken veya kültürel inançsal farklılıktan dolayı, Ezilen kesimleri suçlamak, işin kolayına kaçmak olacağı gibi, sol siyasal literatüre de ters düşecektir. 1960 lar dan sonra çözülmeye başlayan alevi kitleler 1980den sonra çaresizliğe itilmiştir. 1980 öncesi yoğun bir şekilde içinde oldukları, kültürleri gereği paralellik arz eden, sosyalizmin çözülmesi ile geleceğe dönük umutları pasifize olmuştur. 1980 den 1990 lı yıllara kadar boşluğa itilmiş kitleler, siyasal alternatif geliştirilemediğinden veya bu kitlelerin 1980 öncesi umutları diri tutulamadığından arayışlar başlamış doğallığında etnik, inançsal ve kültürel değerler örgütlenme nedenleri olmuştur. Örneğin, benimde içinde bulunduğum, 1976 da Banaz’da kurulan, o zamanki adı ile Pir Sultan Abdal Turizm ve Tanıtma Derneği, inançsal değerleri kendi öznelliğinde vermekle birlikte, dönemin şartlarında, ülkedeki sosyalizm mücadelesine paralellik göstermekte idi. 

Ayrıca şunun da altını çizmekte fayda var. Alevilerden de sanayiciler oluşmuş ve kapitalist sistemle düşünsel anlamda bütünleşemese de uyum sağlamayı başarmış hatırı sayılır alevi burjuvası oluşmuştur.

Gerek aleviler gerekse Kürtler muhalif kitleler olmakla birlikte alt niteliktedirler. Asıl üst ve birleştirici olan ve her iki toplum kesiminin de içinde bulunduğu sınıfsal nitelikli ekonomik ve demokratik siyasal örgütlenmelerdir. Burada su soruya cevap aramak gerekmektedir. Neden etnik temelli örgütlenme ve kültürel temelli alevi hareketi yüz binleri harekete geçirip toparlayabiliyor da, asıl bu kesimleri de kapsayan ezilen tüm kesimleri temsil eden soldaki sosyalist oluşumlar toplayıp harekete geçiremiyor.

Ne yapılmalıdır?

Aleviler başta olmak üzere vahşi kapitalizmin savurduğu toplumun bütün kesimlerinin nihai toplumsal kurtuluşunu hedefleyen nüveler geçmişten bugüne akıllarının bir uçunda veya düşlerinde vardır. Ama bu umutları canlandırmak kolay değildir. İnsanlık tarihi bunu göstermiştir ki çok emek özveri ve azimli mücadele gerektirir. Kitlelere uygun zaman uygun yer ve anlayabilecekleri uygun ortamda iletişim kurulursa içlerindeki bu ateş yanmaya başlayacaktır. Tüm kötülükleri insanı insana kul eden parayı ve mülkiyetçi düşünceyi esas alan vahşiliği yakıp bitirecek olan kitlelerdeki bu ateştir.

İşte sorun buradadır. Yüreklerdeki bu ateş nasıl yakılacaktır. Biz biliriz ki sınıfa bilinç dışarıdan verilir. Kitleler güvenmedikleri zaman kendi geleceğine ihanet eder. Mutlak yiğitleri çıkacaktır. Ama toplumsal anlamda güvenmeyince yüreğini açmaz. Anahtar komünistlerdedir. Kendini toplumun öncüsü gören sınıf partisiyim diyen her organizasyon anahtarı nasıl kullanacağını düşünmelidir. Kitlelerin geleceği için kitlelerin yüreğini fethetmeli sarsılmaz bir güven oluşturmalıdır. İşte o zaman destek başlayacak umutlar gerçeğe yönelecektir.

İlk önce tüm sol güçler bir birlerini anlamayı kabullenmeyi ve kalıcı olarak birlikte hareket etmeyi öğrenmelidir.

Arkasından bu güne kadar uzak durdukları sadece işlerine geldiği ölçüde pir sultanı sahiplenmek değil. Geçmişin Anadolu’da ki halk hareketlerini, Neden ve niçinler ini araştırmalı bugün taşıdığımız kültürel değerlerinin temellerini anlayarak halka gitmelidir. Dünyanın en zor işi eğitimdir. Buna kendimizden başlamalıyız. Şeyh Bedreddini ve 1200 ler de henüz çağdaş ideolojiler yokken komünal ilişkileri yaşayan ve geleceğin toplumunu düşleyen kültürleri açığa çıkarmalıyız. Avrupa’daki kiliseden başlayarak ezilenleri harekete geçiren Thomas Münzerden başlamak yerine Baba İlyas’dan başlamalıyız. Kuşkusuz bu günkü toplumsal yapı geçmişin kültürel değerleri üzerinde gelişmektedir. AKP gericiliği bunu işlemekte dünyanın gerçeklerinden çok cennetin beklentisi ile halkı sömürüye adapte etmektedir. Ayrıca son 15 yıldır bütün kamu kaynakları şeriatçı örgütlenmelere akmaktadır. 1979da kurulan kurucularından birinin de Kadir Topbaş olduğu Enser Vakfına ABD büyük elçiliğince 129 bin dolar verişilmiştir. Ve dini faaliyetleri bilinen 39 vakfa binlerce dolar verilmektedir. Aç ve işiz bırakıp sonrada birkaç kuruş sadaka verir gibi sunarak şükürcü toplum oluşturulmaktadır. Bizim mutlak ve mutlak yoksul bırakılmanın kader olmadığını anlatmanın yolunu bulmalıyız.  Bazı okuyucularımıza tuhaf gelebilir ama bu toprakta yaşayıp bu toprağa yabancı olmaktan vazgeçmeliyiz halkımızı elbette anlamalıyız ama çok söylenen halkın cahilliğinin düzeyine inerek değil. Sıkıntılı olduğum bir şeyi daha belirtmek isterim. Hayatı boyunca dinsel inancı olmayan devrimcileri, camilere sokarak,. Örgütleme adına Ramazanlarda iftar vererek değil. Saygı duyulması gereken aramızdan ayrılan kişinin düşünceleri olmalıdır. Bu kadar çelişkili olduğumuz sürece kimseye anlatamayız. Söylediğim sadece yaşadığımız bir örneklemedir.

Aleviler çaresizlik içinde sıkışıp kalmışlardır.Oy verdikleri CHP den gittikçe uzaklaşmaktadırlar. Evet, halen oy vermektedirler ama partiyi savunmamakta hatta ağır eleştiriler yapmaktadırlar. Burada Alevileri çaresizliğe iten sosyalist olusumlarında büyük payı olduğunu söylemek lazımdır. Durum böyle devam ederse alevi partisi kurulması zorunlu olacaktır. Sınıfsal acıdan alevi tabanın bu yöne kanalize olması doğru değildir. Önümüzdeki yıllarda aleviler kendi talepleri ile kabullenecekleri partilerde yer alamaz ise baksa çözüm görülmemektedir.

Aleviler halen komünel yaşamın özlemi içindedirler. Bu ayrı bir yazı konusudur. Bugün Türkiye gericileştikçe şeriatcı uygulamalar bir bir hayata geçtikçe devlet Alevilere sahip çıkmak bir yana yok saymaya devam etmesine rağmen cumhuriyete daha çok sahip çıkmak durumunda kalmaktadırlar. Bu karşılıksız aşk artık bitmelidir. Buna son verecek Alevileri özlenen eşitlikçi adaletli bir sisteme taşıyacak olan işçi sınıfı ve sosyalizmdir. Rüzgârın soldan esmesi bir doğa olayıdır belki. Ama biz bu rüzgârı hissetmeli, görmeli, sağdan esen rüzgârlara barikat olmalı, tutunacak dalı olmayanların savrulmasını önlemeli ve soldan gelecek rüzgârın önünü açmalıyız.
 
Gazi ASLAN / Banazkoyu.com

KAYNAK : Alevihaber.com - 22.03.2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.