Ergin YILDIZOĞLU: Türk İslamı ve siyaset

Ergin YILDIZOĞLU: Türk İslamı ve siyaset

Ergin YILDIZOĞLU : 'Türk İslamı' ve siyaset AKP'nin, bölgede yükselmekte olan siyasal Islamla organik-tarihsel bağını, devletle...

A+A-

Ergin YILDIZOĞLU: Türk İslamı ve siyasetErgin YILDIZOĞLU : 'Türk İslamı' ve siyaset

AKP'nin, bölgede yükselmekte olan siyasal Islamla organik-tarihsel bağını, devletle bu "siyasi hareket" arasındaki diyalektikte üstlendiği kritik işlevi gizlemeye yönelik büyük bir çaba söz konusu. Geçen hafta New York'taki Middle East Insitute'de düzenlenen bir konferanstaki tartışmalar (aktarıldığı kadarıyla) ve The Economist'in özel eki, bu bağlamda ilginç örnekler oluşturuyor. 

Destekleyici bir 'fantezi'

Konferansa katılan AKP yanlısı bir yazara göre, tartışmalar, Türkiye'de İslamın açıkça siyasallaşmasına izin vermeyen çok özgün bir tarihsel, kültürel, toplumsal bağlama sahip olduğuna, demokrasiye bir engel oluşturmadığına ilişkin bir tema üzerinde şekillenmiş. Yazar da zaten AKP'nin Islamla hiçbir alakası olmadığını, AKP'ye oy verenlerin de İslami kaygılarla hareket etmediklerini ileri sürüyor.

Siyasallaşma eğilimi olmayan bir "Türkiye Islami" bence, tam anlamıyla bir fantezi, üstelik siyasal Islamın ilerleyişini, rejimde yaşanan değişikliklerin anlamını gizlemeye çalışanları destekleyen bir fantezi. Türkiye'de siyasi Islamın Erbakan ile birlikte siyasi coğrafyanın bir parçası olmaya, topluma taleplerini açıkça dayatmaya başlama sürecine baktığımızda, bunun, 1970'lerde Ortadoğu'da, ABD desteğiyle başlayan "yükselişle", belirgin bir biçimde eşzamanlı olduğunu görebiliriz.

Bu "yükseliş" 1970'lerin ekonomik krizleriyle, soğuk savaş jeopolitiğiyle, Ortadoğu'da ulusalcı, halkçı, demokratik, sosyal demokratik akımların geri-letilmesiyle, 1980'lerde neoliberalizm kamusal alanı yıkarken yarattığı boşlukla, 1990'larda küreselleşmenin ekonomik etkileriyle, postmodernizmin ve neoliberalizm Aydınlanma geleneğine yönelik saldırılarının kültürel sonuçlarıyla yakından ilgili. The Economist'in ekinde bile bu ilişkileri gösteren örnekler var.

Çağdaş gelişmeleri hesaba katmadan, salt tarihsel köklerine dayanarak, bir "Türkiye İslami" aramak bilimsel açıdan "tarihselci" bir hata olarak görülebilir. Ama bence önemli bir işleve de sahip: AKP'nin ait olduğu çok daha geniş ve güncel bağlamı gizlemek, Müslüman Kardeşler, Hamas gibi hareketlerle arasındaki sosyolojik, siyasi benzerliklere eğilerek geleceğe ilişkin sonuçlar çıkarılmasını önlemek. Böylece, AKP'nin gerçek özelliklerini, maddi, siyasi çıkarları gereği görmezden gelmek isteyenlere, sığındıkları söylemleri destekleyecek bir fantezi sunmak.

The Economist'in umutları

Bu hafta kapağında ve özel ekinde "Yeni Din Savaşları" konusunu işleyen The Economist'in de, "ümmet" kavramına ilişkin kaygılarına rağmen, bu fanteziye sıcak baktığı söylenebilir. The Economist dünyada dini eğilimlerin 1970'lerden bu yana giderek güçlendiğini, 11/09/2001'den sonra özellikle İslam dünyasında yeni bir boyuta ulaştığını vurguluyor. The Economist'e göre bu gelişmelerin gelecekte din savaşlarına yol açmaması için dinle devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması gerekiyor. Economist, AKP ve Türkiye deneyinin, bu ayrımın korunması açısından çok önemli olduğunu düşünüyor. Çünkü Islamla liberal demokrasinin, hatta modernitenin bağdaşıp bağdaşmayacağını bu özgün deneyin sonuçları gösterecekmiş.

The Economist bir taraftan umutlu görünmeye çalışmakla birlikte "ümmet" kavramının dinle siyaseti birbirinden ayırmak konusunda büyük bir engel oluşturduğuna değinmeden edemiyor. Böylece de The Economist aslında, Slavoj Zizek'in geçen haftalarda yayımlanan, Heidegger'le ilgi bir yazısında, Faucoult'nun Iran devrimiyle ilişkisini tartışırken değindiği İslam ve siyaset ilişkisine, Islamda dinle devleti ayırmanın olanaksızlığına (IJZS, Cilt, 1.4) dikkat çekmiş oluyordu. Zizek'e göre, "Musevilik ve Hıristiyanlıktan farklı olarak İslam, tanrıyı ataerkil mantığın dışında bırakır. Tann, simgesel anlamda bile baba değildir. Tanrı ne doğmuştur ne de başka yaratıkları doğurmaz: Islamda Kutsal Aileye yer yoktur"... Bu demektir ki tanrı, 'baba'nm dışında, tümüyle "imkânsız gerçek"in alanında kalır. "Bu nedenle insan ile tanrı arasında türe ilişkin (genetik) bir çöl vardır (hiçbir organik bağ yoktur. Halbuki İsa tanrının oğluydu. E.Y)"... "İşte bu durum siyaseti İslamın tam kalbine yerleştiriyor"... "Çünkü, tanrı ile baba arasındaki bu çölden (boş alandan-E.Y) dolayı, toplumu anne-baba ve diğer kan bağı ilişkileri üzerinde kurmak olanaksızdır1". Bu boş alanı siyaset doldurur! Bu nedenle toplum babanın otoritesi, ailenin yapısı üzerine değil, ancak, dini ve siyasi olanın örtüştüğü yerde, doğrudan tanrının sözü, yasaları üzerine, ümmet (inanmışlar topluluğu) olarak kurulabilir.

Öyleyse, siyaseti Islamdan ayırmak, siyasileşmeyecek bir İslam düşünmek, Hıristiyan dinini taklit etmeye çabalamaktan başka bir anlama gelmez. Bu, "kutlu doğum haftası" gibi Noel'i taklit etmeye de benzemez; doğrudan tanrı anlayışına, İslamın özünü yadsımaya kadar uzanacak bir tutarsızlığa işaret eder...

Cumhuriyet - 07.11.2007

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.