Ertuğrul ÖZKÖK : Meğer arkadaş baskısıymış

Ertuğrul ÖZKÖK : Meğer arkadaş baskısıymış

Ertuğrul ÖZKÖK :  Meğer arkadaş baskısıymışBU ülkede "mahalle baskısı" yok mudur?Bal gibi vardır.İşte ispatı...Hem de...

A+A-

Ertuğrul ÖZKÖK : Meğer arkadaş baskısıymışErtuğrul ÖZKÖK :  Meğer arkadaş baskısıymış

BU ülkede "mahalle baskısı" yok mudur?Bal gibi vardır.

İşte ispatı...

Hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Alt Komisyonu’nun raporunda.

Bu ülkede "Mahalle baskısı yoktur ve olamaz" diyen bir zihniyet, işte böyle suçüstü yakalanır. Üstelik de bilinçli, kasıtlı, hazırlıklı, taammüden, "Mahalle baskısı olmamıştır" fikrini ispat etmeye giderken yakalanır.

Biz Hürriyet’te çok büyütmedik.

Bazı gazeteler manşet yaptı.

Olay şudur:

Amasya’da lise öğrencisi dört kız, "kendilerine dini baskı yapıldığı" gerekçesiyle, başka okullara naklini istedi.

Cinayet işlese bile cemaatine toz kondurmayan bir zümre, hemen yaylım ateşine başladı.

"Böyle bir şey yok, hocalar baskı falan yapmamışlar. Yurt müdürü böyle bir şey yok diyor."

Bu yayınlar üzerine, Doğan Haber Ajansı’ndan bilgi istedim.

Bana, o dört kızın ve ailelerinin söylediklerini, görüntülü olarak ilettiler.

Evet, iddia sahipleri açık açık konuşuyor.

* * *

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu olayı incelemek üzere bir alt komisyon oluşturdu.

İlginçtir, bu komisyonda sadece AKP milletvekilleri vardı.

Gidip o dört çocukla konuştular.

Yine ilginçtir, çocuklarla ailelerinin yanında değil, ayrı ayrı konuştular.

Sonunda gelip raporlarını yazdılar.

Raporda güya okul ve yurt yöneticileri aklanıyor.

Ama hemen altında şöyle bir ifade var:

"Okulda dikkate alınması gereken bir arkadaş baskısı vardır."

Okuldaki 176 öğrenciden 150’si oruç tutuyormuş ve öteki arkadaşları üzerinde baskı kuruyorlarmış.

Böylece mahalle baskısı, yasama organının resmi raporuna girdi.

Madem elimizde böyle bir rapor var, hadi gelin soruları sormaya başlayalım.

* * *

Önce öğretmenlerden ve yurt yöneticilerinden başlayalım.

"Biz baskı yapmadık" demek, sorumluluğu ortadan kaldırıyor mu?

Okuldaki çocukların baskılarını önlemek, baskı yapmayacakları şekilde eğitmek de onların görevi değil mi?

Eğer öğretmenler ve yöneticiler bu "arkadaş baskısını" önlememişse, görev ihmalleri var demektir.

Veya bu ilgisizlik şu anlama gelmektedir:

Onlar da baskı yapan öğrencileriyle aynı düşünmektedirler.

Zaten sorun işte tam bu noktada düğümlenmektedir.

Bu öğretmen ve yöneticiler, dini konularda arkadaş baskısını normal bir davranış olarak kabul etmektedirler.

Buradan, önümüzdeki günlerde alevlenecek olan Anayasa tartışmasına gelmek istiyorum.

* * *

İktidar partisinde, türban yasağını da yeni Anayasa paketi içine koyarak kaldırma eğilimi var.

Bizler de eskiden beri şunu söylüyoruz:

Eğer bu ortamda türban yasağını kaldırmaya kalkarsanız, yarın Anadolu üniversitelerinde "arkadaş baskısına" Anayasal zemin hazırlamaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.

Peki, türbanlı kızlar üniversiteye girmesin mi?

Elbette girsinler.

Ama önce toplumdaki karşılıklı güvensizlik ortadan kaldırılmalı, öğretmenler, öğretim üyeleri, mahalle ve okul arkadaşları bu zihniyete gelecek şekilde eğitilmeli.

Yani türbana okul yolunu açacak olan şey Anayasa değil, bu hoşgörü ortamıdır.

Anayasa’ya gelince, hep aynı şeyi söylüyorum.

Anayasa, okulda baskı kuran o 150 çocuğu değil, kendini baskı altında gören 4 çocuğu koruyacak şekilde düzenlenmelidir.

Ertuğrul ÖZKÖK
HÜRRİYET - 30 Kasım 2007

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.