Eşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi -I

Eşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi -I

Eşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi -INamık Kemal KAYAEŞİTYURTTAŞLIK HAKKINA DAİRALEVİ TALEPLERİ...

A+A-

Eşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi -IEşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi -I

Namık Kemal KAYA

EŞİT
YURTTAŞLIK HAKKINA DAİR
ALEVİ TALEPLERİ İÇİN
ÇÖZÜM ÖNERİSİ -I

1) Zorunlu Din Derslerinin Kaldırılması Talebi

12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası, Din derslerini zorunlu hale getirmiştir. Zorunlu hale getirilen din dersleri Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde hazırlanan ve İlköğretim okullarında, sadece Sünni İslam anlayışını dayatan eğitim verilmektedir.

Anayasanın 24. maddesinde zorunlu hale getirilen din dersi ve ahlak bilgisi, aynı maddenin diğer paragrafları ile çeliştiği gibi, anayasanın 2. maddesindeki laiklik ilkesi ile de çelişmektedir. Bu çelişkilerin haricinde Türkiye’nin de altında imzasının olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesi ile çelişkili duruma gelmekle kalınmamış, aynı zamanda bu madde yirmi-altı yıldır ihlal edilerek suç işlenmektedir.

Bu Konuda Çözüm Şu Olmalıdır;

İlköğretim 4. sınıftan itibaren başlayan <<Din dersi ve ahlak bilgisi>> dersi, zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun yerine lise 1-2 düzeyinde, <<İnanç Kültürü ve Ahlak bilgisi>> başlığı altında tüm inançlara ait genel bilgiler seçmeli ders olarak verilmelidir. Anlatımların ana kaynakları, ilgili inançların yetkili kurullarından alınmalıdır. Anlatımlar tamamen tarafsız olmalı ve buna bağlı olarak, hiçbir şekilde incitici ve küçümseyici içerik taşımamalıdır. İsteyen öğrenciye bir üst sınıfta, yine seçmeli ders olarak istediği inanç kültürü ve ahlak bilgisi biraz daha derinleştirmek koşuluyla verilebilir.

Türkiye‘deki inançlara ayrıca bir başlık açılarak anlatılabilir. Bu başlığın temel amacı, aynı coğrafyayı paylaşan inançların bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesine yönelik olmalıdır.

2) Cem Evlerinin ibadet yeri olarak yasal statüye kavuşturulması Talebi

Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan itibaren, inanç olarak Alevi-Bektaşi inancının etkisinde olmakla birlikte, dini olmayan seküler bir devlet anlayışı ile yönetilmektedir. Ancak Yavuz Sultan Selim’in, Şah İsmail’e (Hatayi)  karşı,  kazandığı çaldıran savaşı ve ardından Güneydoğu Anadolu’da hakimiyetin Osmanlı İmparatorluğuna geçmesinden sonra, etkin olan Alevi-Bektaşi anlayışına karşı, giderek Araplaşan Sünni İslam yapılanma başlatılmıştır. (1517)

Bu tarihten sonra Anadolu Alevi-Bektaşi inancına karşı planlanan politikalar (katliamlar, sürgünler, asimilasyon ve yasaklamalar) bugüne değin süregelmiştir.

Aleviler Cumhuriyetin kendileri için bir kurtuluş olduğunu bilir ve kurulması için en büyük destekçisi olur. Ancak Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Sünni İslam anlayışı bu aşamada da devreye girmiş ve hakimiyeti elinde tutmuştur. Bu amaçla 3 Mart 1924 tarihinde 429 numaralı kanunla <<Diyanet İşleri Başkanlığı>> kurulmuştur.

Kuruluş amacı, devlet adına tüm inançlara eşit mesafede durarak onları denetleyen olsa da, Sünni İslam anlayışının hakimiyetinde gelişen Diyanet İşleri Başkanlığı bu gün, 100.000 Camisiyle, 117.000 imamıyla altı bakanlığın bütçesine denk bir bütçe ile en büyük gidere sahiptir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye’de yaşayan Alevilerden alınan vergiler, imar kanununda ibadet yeri adına belli oranda kesilen arsalar,  Sünni İslam anlayışının hizmetine verilmiştir. Sünni İslam anlayışı, seksen-beş yıldır Alevilerden toplanan bu vergilerle güçlenmiş ve bu gücünü Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile Alevileri asimile etmek için kullanmıştır.  

Anayasanın 10. Maddesi olan  <<Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun  önünde eşittir.>> ilkesi olduğu halde, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, Aleviler bu haklardan hiçbir şekilde faydalanamamıştır. Bununla da kalınmamış Alevilik inancı yasaklanmış ve konusu olduğunda her zaman küçümsenerek ve aşağılanarak bahsedilmiştir.

Bu Konuda Çözüm Şu Olmalıdır;
 
Alevilerin İbadet yeri olan Cem Evleri, hiçbir inanç merkezine alternatif olmadığı gibi, camilere de alternatif değildir. Dolayısıyla Alevilik de Sünniliğe karşı bir alternatif olmadığı gibi, her inanca ve her insana aynı gözle (nazarla) bakan bir inançtır.
 
Aleviler ibadetlerini dedelerinin huzurunda cemal cemale ( Yüz yüze) Cem Evlerinde, Cem Bağlayarak yaparlar. İbadet ritüelleri kendine özgüdür.

Aleviler, ibadet yeri olarak kabul ettikleri Cem Evleri yasal olarak kabul edilmelidir. Bu kabul anayasada ve bağlı kanunlarda, diğer inançlara tanınan hakların seviyesinde olmalıdır. Buna bağlı olarak İmar Kanununda ve ilgili yönetmeliklerde, yerel talepler değerlendirilerek arsa tahsis edilmeli ve bu arsaların amacı tanımlanmalıdır.

a) Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması durumunda, kendini finanse edebilecek mekanizmaları kurabilmesi için kanunen Cem Evlerine imkan tanınmalıdır.

b) Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılmaması yani yeniden yapılandırılması durumunda ise,  diğer inançlara tanınan hakların Cem Evlerine de tanınması gerekmektedir.

İkinci şık aleviler için tercih edilmemesi gereken bir durumdur. Sebebine gelince eğer bugün, Alevilik özünü koruyarak bu günlere kendini taşımışsa, hiç bir dönem devlet hegamonyasına girmediği için sivil kalmıştır. Alevilik inancının korunması için sivil kalmak en doğru tercihtir. Başka bir deyimle, Dede (Rehber) devletten hiçbir şekilde maaş almamalıdır. Bunun yerine geçmişte olduğu gibi, taliplerinden yada kendi kurumlarından hakkullahını almalıdır.

Namık Kemal KAYA
Alevihaber.com - 30 Kasım 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.