Fehmi SALIK : OYUN

Fehmi SALIK : OYUN

Fehmi SALIK : OYUNTürkiye Halkları, Türkiye’de sahnelenen bir senaryoyu ‘öğrenek’le izliyor.Oynanan oyunun içeriği belli;...

A+A-

Fehmi SALIK : OYUNFehmi SALIK : OYUN

Türkiye Halkları, Türkiye’de sahnelenen bir senaryoyu ‘öğrenek’le izliyor.

Oynanan oyunun içeriği belli; yazarı belli; oyuncuları belli; seyircileri bellidir artık. Yüzyıla yakın bir süreçtir; halklar, aynı senaryoyu izlemektedir.

Sahneye bakalım şimdi:

Perde açıldığında ortada büyük bir masa, masanın üstünde kocaman bir tepsi, tepsinin içinde, tepsinin büyüklüğünce nefis bir pasta görünmektedir.

Pastanın kokusu burunların, rengi gözlerin konuğu olmaktadır.

Sahnenin orta yerinde, pastanın tam tepesinde, ‘bedeni görünmez bir el’in tuttuğu siyah renk bir kırbaç göze çarpmaktadır. Kırbaç, çalar bir saatin sarkacı gibi sallanıp durmaktadır.

Az sonra sağ taraftan, başları yeşil takkeli, kırpık bıyıklı, aynı tip sakallı, şalvara benzeyen haki renk pantolonlu bir yığın insanın, pastaya doğru hücum ettiği görülür. ‘Bedeni görünmez el’in tuttuğu kamçı, durdurur onları. Kadınların başları türbanlı, erkeklerin elleri tespihlidir. Kamçının şaklamasıyla bağdaş kurup çökerler sahnenin sağına. Oturdukları yerden bağırırlar; ne dilleri Türkçeye, ne de giysileri çağa uyar.

Uzun sürmez, bu kez sol yandan bir grup daha girer sahneye. Bunların da, kadınlı/erkekli, ellerinde ay-yıldızlı, üç hilalli, kırmızı/yeşil bayraklar; bedenlerde bayraktan oluşmuş tişörtler, kadınlarda saçlar bakımlı, dudaklar boyalı; tümünün dilinde bir slogan: “Türkiye laiktir; laik kalacak.”

Görünmeyen beden’in ikinci eli de görünür sahnede. Bu ikinci elde de, Hz. Ali’nin Zülfikar’ı uzunluğunda ve keskinliğinde bir kılıç parlamaktadır. Ortadaki pastayı kesmeye böylesi bir kılıç gerekir ancak; yoksa her bıçağın gücü yetmez bu işe.

İkinci el, tuttuğu kılıçla pastayı dilimler; dilimleri bir sağa, bir sola uzatır. Her iki yanda bulunanların öncüleri kapar bu dilimleri; arkada kalanlar, havasını alır.

Pastanın dilimlerini kapanlar, doymak nedir bilmezler bir türlü; arkalarındaki avuç yalayanlara da umut vererek, pastadan daha büyük dilimler koparmak için sürekli birbirlerini kötüleyerek, birbirlerinin üstüne yürürler. Bütün bu kapışmalar, ‘bedeni görünmez eller’in denetimi altında gerçekleşir. Dağıtımı yapan el, dengeyi bozar; eşit davranmaz. İşine öyle gelir çünkü. Pastadan büyük payı alan, çok ileri gitti mi, kamçı da yetmedi mi, onu durdurmaya; işte o ‘görünmez el’, bu kez değişik bir güç sokar ortaya; ileri gidene haddini bildirir. Sus pus olur o zaman herkes; sesler kesilir; tespihlerin taneleri dökülür; bayraklar alaşağı edilir; her iki kesimin öncüleri de gizlenecek birer delik ararlar. Sahne sessizliğe bürünür bir süre; sahneyi karanlık kaplar. Bu durum da tepedeki ‘bedeni görünmez el’in hesabına gelmez; hemen kendi düdüğünü öttürecek birini seçer; pastadan büyük dilimi ona sunar.

Bir süre sonra bir kapı daha açılır sahneye. Açılan kapıdan art arda kelli felli insanlar girer içeriye. Bunların ellerinde de, kazık büyüklüğünde sarı renk, yeşil renk, siyah/kırmızı renk kalemler ‘dizüstü’ bilgisayarlar; koltuk altlarında da, kerpiç kalınlığında kitaplar görünür. Bıyıklı/bıyıksız, sakallı/sakalsız bu insanların içinde, sayıları bir hayli kabarık hatunlar da vardır. Hatunlardan da kimileri çarşaflı, kimileri türbanlı, kimileri de baş açık, takma saçlıdır. Bunlar önce ayrı gruplarmış gibi görünse de, sonradan karmakarışık oldukları, rahat anlaşılır. O ‘bedeni görünmez el’, bunları da serpiştirir önceki grupların arasına. Sağ sola, dinci dinsize, ak karaya dönüşüp durur.

Kimi ‘solcular’, o ‘taraf’ta;  kimi aşırı ‘sağcılar/dinciler’ de ‘ulusal’ kanatta hizaya sokulur. Kimi, ‘demokrasi’den yana mangalda kül koymaz; kimi de, ‘cumhuriyetten/laiklik’ten yana… Veryansın ederler birbirlerine bir süre. Konuştukları sözcüklerin çoğu, halkın sözlüğünde yoktur. Biri diğerine “Ergenekoncu” der; diğeri birine “Gülenci” damgasını yapıştırır. ‘Halk’tan, ‘halklar’dan söz etmek, gündemden düşürülür.

İşte tam bu zaman, seyirciler arasından sesler, art arda, yükselmeye başlar:

İLK SES- Hey, siz sahnedekiler! Yıllarca avuttunuz, uyuttunuz bizleri. Halk ekmek bulamazken, siz pastanın çoğunu kapmak için savaşıp durdunuz.

İKİNCİ SES- Güzelliğin, eşitliğin, hakkın/hukukun, adaletin adı olan ‘demokrasi ve cumhuriyet’ kavramlarını, pis amacınız doğrultusunda kullandınız hep.

ÜÇÜNCÜ SES- Hep sırça köşklerde/saraylarda oturmaya alıştırdılar sizleri. Paşa babalarınızın, hanım analarınızın dizleri dibinde büyüdünüz. Amerika’larda, Avrupa’larda okudunuz. Değişik diller öğrenmede bir sakınca görmediniz. Ama ülkeye döndüğünüzde, ağa babalarınızdan, paşa dayılarınızdan görevi devraldığınızda, ülkede konuşulmakta olan dilleri de yasaklamaktan geri durmadınız.

DÖRDÜNCÜ SES- Şu an tepenizde duran o görünmez elin altında birer kuzu kesildiniz; yıllardır bizim başımızda da ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanıp durdunuz.

BEŞİNCİ SES- Konuşamaz duruma soktunuz bizi; dilimizi kestiniz.

ALTINCI SES- Emekten, alın terinden, güçsüzden, ağlayandan yana değil de; patrondan, cebi şişkinden, güçlüden, ‘Gülen’den ‘taraf’ta yer aldınız.

YEDİNCİ SES- Gerek ‘Kurtuluş Savaşı’ içinde ve gerekse Kurtuluş Savaşı sonrası ‘tam bağımsızlık’ uğruna şehit düşen; bu yolda gözlerini kırpmadan boyunlarını yağlı urganlara teslim eden namuslu, gerçek solcu, gerçek yurtsever o gençlere de ihanet ettiniz.

SEKİZİNCİ SES-  Adımızın, bağımsızlığımızın simgesi olan, rengini kanımızdan alan (Böyle öğrettiler bize.) o kutsal bayrağımızı, her olur/olmaz yerde, pisliklerinizin gizlenmesi için bir örtü olarak kullandınız. Bu güzelim Cumhuriyeti, sadece sizin babanızın tapulu malı; Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’nu, sadece sizin villalarınızın bekçisi olarak gördünüz.

DOKUZUNCU SES- Kör olası gözlerinizi, ortadaki pastadan çekip de, küçük kentlerimiz şöyle dursun, büyük kentlerimizde bile insanlarımızın, çöp bidonlarından yemek kırıntılarını nasıl topladıklarına çeviremediniz bir türlü.

ONUNCU SES- Gördüklerimizi/yaşadıklarımızı, kör gözlerinize sokup göstermek için alanlara çıkıp haykırdığımızda, adımıza ilkin ‘komünist’ dediniz. Sonra ‘eşitlik/adalet’ istediğimizde de ‘bölücü’ olduk. “İnancında herkes özgür olsun” dediğimizde de, sayısız iftiralar yağdırdınız üstümüze; insanlarımızı yaktınız; zulüm, işkence, acı ektiniz ülke topraklarına.

11’NCİ SES- “Kokmaz/bulaşmaz, üçüncü yolcu” değiliz biz; işçiden/işsizden, dar gelirliden, emekten, eşitlikten, adaletten yanayız. Ne vurguncunun yanındayız; ne talancının. Ne ‘din bezirgânlığı’ yaparız; ne ‘cumhuriyet simsarlığı’. İçteki patronun da önünde eğilmeyiz; tepenizde kamçı tutan ‘bedeni görünmeyen el’in de…

11’nci sesten sonra seyircilerde bir sessizlik olur. Uzun sürmez bu durum. Orta sıralarda oturan, kısa boylu, zayıf bedenli biri sahneye doğru ilerler; sahnenin önüne gelir; seyircilere döner; elindeki kâğıdı havaya kaldırır.

Bir şiir okuyacağım size. Şiiri dinledikten sonra isterseniz bir düşünün. ‘Vatan haini’ damgasını yiyen namuslu, gerçek yurtsever, sapına kadar devrimci Nâzım Hikmet’in şiiridir bu.

Okur:

“Akrep gibisin kardeşim/ korkak bir karanlık içindesin, akrep gibi/ Serçe gibisin kardeşim/ serçenin telaşı içindesin/ Midye gibisin kardeşim/ midye gibi kapalı rahat/ Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim/ Bir değil/ beş değil/ yüz milyonlarlasın maalesef/ Koyun gibisin kardeşim/ gocuklu celep kaldırınca sopasını/ sürüye katılırsın hemen/ ve âdeta mağrur koşarsın salhaneye/ Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani/ hani şu derya içre olup/ deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf/ Ve bu dünyada bu zulüm/ senin sayende/Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer/ ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak/ kabahat senin, -demeğe dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin, canım kardeşim…”

Perde kapanır…

Fehmi SALIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy57468 = 'fehmisalik' + '@';

addy57468 = addy57468 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text57468 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

57468 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


ALEVİ HABER AJANSI - 18 Temmuz 2008

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.