Gani Pekşen

Gani Pekşen

Malatya doğumlu olan sanatçı uzun yıllar Alevi kültürü ve müziği üzerine araştırmalar yaptı.

A+A-

Semah, deyiş ve saz üzerine geliştirdiği incelemelerine daha önce ‘Küll’ albümünde yer veren Pektaş, ikinci albümünü de bu çalışmalarından oluşturdu. Erdal Erzincan’ın müzik yönetmenliğini yaptığı ‘Rıza kapısı’nda, Malatya/Arguvan yöresine ait Semah ve deyişler yer alıyor. Ege Üniversitesi Konservatuvarında öğretim görevlisi olan Pekşen kalkış noktasını şöyle açıklıyor, “Anadolu’da yaşatılan ve her bölgenin, her ilçenin, her köyün ayrı bir değeri var. Son  yıllarda cem evlerinde yapılan ritüellerin dahi ne yazık ki gelenekle ilgisi yok. Bu ritüellerin tek tipleştirilmesinin vermiş olduğu rahatsızlık” sözleriyle özetleyen Pekşen, Akademik çalışmalarını şu sıralar Ege bölgesinde yaşayan Aleviler ve onların geleneksel Alevi kültüründeki yeri üzerine yoğunlaştırmış.

1983 yılından beri Alevi müziği ve kültürü üzerine araştırmalar yapıyorsunuz. Biraz bu araştırmalarınızdan bahseder misiniz?
Bu çalışmalara başladığımda 20-25 yıl geçtikten sonra kayıtların, yapılan çalışmaların ne kadar değerli olacağını bilemiyordum. Sadece derleme çalışmalarını kendi yöremden başlamamın önemi, bu bölgede yaşayan insanları tanımam, bu insanların ailemi tanımaları yani iletişim kolaylığı idi. Bu iletişimi kullanıp, derleme çalışmalarında tecrübe edindim. Geleneği yaşatan Alevi Dede’lerinin aynı zamanda Zakirlik yapmaları nedeniyle işlerim daha da kolaylaştı. Bunlarla muhabbet, sohbet geleneği, bu gelenekteki cemin uygulanışı, burada çalınıp-söylenilen deyiş, duaz-ı imam, mersiye, tevhid ve semahları toplamaya başladım. Sadece kendi bölgemde tespit ettiğim yaklaşık 10 tane semah çeşidi var. Bu çalışmalarda Alevi müziğini öğrenmeye, hatta bu sanat eserleri içinden hiçbir yerde yazılı olmayan Aleviliği, Alevi sanatını, edebiyatını kavramaya başladım.

GELENEKSEL OLANLA GÜNÜ KURTARIYORLAR

2007’de çıkardığınız ‘Küll’ albümünüzün ardından ‘Rıza kapısı’ albümü geldi. İki albümünüz de araştırmalarınızı ve çalışmalarınızı içeriyor. Biraz albümünüzden bahseder misiniz?  
2004 yılında Erdal Erzincan’ın konservatuvar öğrencileri ile birlikte bağlama ve bağlamada şelpe tekniği üzerine yaptığı çalışma esnasında albüm fikri ortaya çıktı. Arguvan ve civar köylerinde kendi yaptığım derleme çalışmalarından derlediğimiz repertuvar ile 2007 yılında Kalan Müzik’ten  ‘Küll’ albümünü yaptık. Deyiş, duaz-ı imam, mersiye ve semahlardan oluşan albümde, Arguvan’da yaşayan Alevi dedelerinin kullandığı 12 perdeli bağlamayı Sevgili Dostum Erdal Erzincan çaldı ben de seslendirdim.
Amacımız  unutturulmaya çalışılan değerlerin kaybolmadan belgeleyip geleceğe köprü oluşturmaktı. Her bölgenin, her ilçenin, her köyün gelenekleri ayrı birer değerdir. Son  yıllarda cem evlerinde yapılan ritüellerdeki örneklerin dahi gelenekle ilgilerinin olmaması,  bu uygulamaların tek tipleşmeden malul olmalarının rahatsızlığı bu çalışmalara önem kazandırdı. Bugün cemevlerinde 2-3 ü geçmeyen semah çeşitleri icra edilirken (Ki bunların oyun, müzik ve kıyafetleri de geleneğe uygun olmamaktadır) ben kendi bölgemde sadece 10’a yakın semah tespit ettim. Bunu Anadolu’ya yaydığımızda belki yüzlerce farklı semah tespit edilecek. Bu bizim kültürel çeşitliliğimizi ve zenginliğimizi ortaya koymaktadır. Ama bu zenginliği açığa çıkaracaklarına sadece günü kurtarıyorlar. ‘Yol bir, sürek bin bir’ iken; ‘yol bir sürek bir’ haline dönüştürülüyor. Ben bireysel üretimin ön plana çıkması değil, yüzlerce yıl yaşatılan toplumsal değerlerin ve ürünlerin yaşatılmasından yanayım.

Albümünüz bir arşiv niteliğinde. Pek çok açıklayıcı bilgiye de yer vermişsiniz. Hatta sözlük ve kaynakça bile gösteriyorsunuz… Geçmişi açığa çıkarmanın bugün açısından anlamını nasıl kuruyorsunuz?
Öncelikle bu çalışmalar geleneğin daha iyi kavranılabilmesi ve öğrenilmesi, geleceğe de bir belge olması adına yapıldı. Gelenekte yapılan cemlerde muhabbet-sohbet görgü olur, bu sohbet ve muhabbetlerde insan ilişkileri sorgulanır, insanlar muhabbet yolu ile Aleviliği öğrenir, yaşatırdı. İnsan toplum önünde sorgudan-görgüden geçtiğinden bir birlerine öz eleştirilerini verirdi. Sorgu-görgü bitince müzik başlar, müzikle ruh arınır, temizlenir ve Alevilik öğretilerinin sanatsal, edebi örnekleri ‘Telli Kuran’ olarak adlandırılan bağlama ile müzik örnekleri sunulurdu. Cemi yöneten dede bu örneklerden birini ya da bir kaçını alır, açıklamasını yapardı. Bugün bunlar yapılmadığından sazın sözün pek anlamı olmuyor.

GERÇEK TÜRKÜLERİ ALGILAYAMADIK

Ege Üniversitesinde devlet Türk müziği konservatuvarında öğretim görevlisisiniz. Konservatuvarlarda etnik müzik eğitiminin sorunları neler?  
Bugün anonim olan ve yerel çalım, söyleyiş biçimi ile yüzlerce yıldan beri usta-çırak ilişkisi ile yaşatılan değerler iyi anlaşılamadığından bizler gerçek türküleri algılayamadık. Bugün ise gerçek türküler yerine kişilerin kendi besteleri yani şarkıları türkü olarak öğretilmekte, hatta dikte edilmektedir. Bu şarkılar topluma sunulmakta, bunlara prim verilmektedir. Durum böyle olunca gerçek türkülerin değeri bilinmemekte, bu değerler yok edilmektedir. Bundan dolayı da türkü anlayışı değişmekte, böyle olunca etnik olan bu değerler de olumsuz olarak nasibini almaktadır. Etnik müzik bireysel olarak algılanılmasına rağmen toplumsal olarak değer verilmemekte, bundan dolayı da bireylerin yaptığı çalışmalarla anlam kazandırılmaya çalışılmaktadır. 


HALKI YAŞAMADAN MÜZİĞİNİ TANIYAMAZDIM

Halk müziği eğitimi akademi ile sınırlı düşünmediğiniz görülüyor. Köyünüze bir araştırmacı olarak dönüşünüzün nedeni neydi?
1982 yılında İ.T.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümüne girdim. Ana sanat dalım Türk Halk Müziği idi. Konservatuvarda alanının en değerli hocalarını yakalayabilmem benim için hem büyük bir şans hem de halk müziğine bakışımı değiştiren önemli bir etkendi. Konservatuvarda almış olduğum eğitim gereği, Halk müziğini daha iyi kavramamın yolu bu müziği üreten ve yaşatan halkı, yaşadığı yerde tanımaktan geçiyordu. Bu anlayışla acemiliği üzerimden atmak ve kendi kültürümden başlamak amacı ile öğrencilik dönemimin ara tatillerinde Malatya, Arguvan ve Arapkir’in köylerini dolaşmaya ve oralarda alan araştırması yapmak ile yolculuğum başlamış oldu. 1986 yılında lisans eğitimimi, 1988 yılında ise ‘Arguvan Semahları’ adlı tez konusu ile yüksek lisans eğitimimi tamamladım.

Sevda Aydın - Evrensel

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.