Hacı Bektaş Veli ölmemiş kabul ediliyor

Hacı Bektaş Veli ölmemiş kabul ediliyor

Hacı Bektaş Veli ölmemiş kabul ediliyor Rıza Zelyut   Türkiye’deki Alevilerin yüzde 90’ı, bugün Hacıbektaş İlçesi’ne...

A+A-

Hacı Bektaş Veli ölmemiş kabul ediliyorHacı Bektaş Veli ölmemiş kabul ediliyor

Rıza Zelyut
 
Türkiye’deki Alevilerin yüzde 90’ı, bugün Hacıbektaş İlçesi’ne adını veren Hacı Bektaş Veli’yi ulu öğretmen (mürşit) sayar ve onu ruh âleminin padişahı (hünkar) olarak görür. İslam anlayışını Türk kültürü ile harmanlayarak Anadolu’yu aydınlatan önderlerden biridir o. Bu sene de dünden itibaren Hacı Bektaş Veli yüz binlerin katılmasıyla yine anılmaya başlandı.

Bugün bütün Alevilerin ortak dinsel büyüğü haline gelmiş olan Hacı Bektaş Veli, ‘Horasan Erenleri’ olarak adlandırılan Türk büyüklerinden biridir. Türkistan, bu erenlerin ana mekanı kabul edilir. Buradaki velilerin (evliya) başı da Ahmet Yesevi’dir. İşte Hacı Bektaş öğretisinin merkezi buradır. Horasan ise Batı Türkmenistan sayılabilir. Buradaki Meşhed kentinde Alevilerin 8. İmamı olan İmam Rıza’nın kabri ve dergahı bulunmaktadır. Bu dergahtaki öğreti ile beslenen Türk dervişleri Batı’daki topraklarda İslam dinini yaymışlardır. Lakin 72 millete bir nazarla bakan ve Türk kültüründen güç alan bir anlayışla.

Hacı Bektaş Veli’nin olağanüstü hayatını yansıtan ‘Menâkıbnâme’de anlatılanlar bunun en açık kanıtıdır. İslam öncesi Türklerde bulunan ‘Gök Tanrı’ inancı ve özellikle de ‘yer-su’ ruh inancı ‘Menâkıbnâme’yi baştan başa sarar. Yani, insanın don değiştirmesi (ruhun ölümsüzlüğü), bir başka canlının ve özellikle de hayvanların vücuduna geçmesi, keramet göstermek, kuşlara dönmek ve gökte uçmak bu olağanüstü hayatın ve düşünce sisteminin beslendiği kaynaktır.

Toplumsal hayatta dayanışmacı olmak; verici olmak; alçakgönüllülük ve doğruluk bu felsefenin sonuçlarıdır. Hacı Bektaş Veli de ölmemiştir, sadece don (biçim/kalıp) değiştirmiştir. Anadolu Alevilerinin hayat biçimi, kadın-erkek eşitliği, Türk kültürünün temel aracı bağlamanın (kopuz) kullanılması, ibadet dilinin bile Türkçe olması, türkülerin yaşatılması Hacı Bektaş felsefesinin görüntüleridir.

Bunu yaşayan insanın öldüğü kabul edilmez.

İşte Hacı Bektaş Veli Menâkıbnâmesi’nden, bu ölümsüzlük inancını yansıtan bir ‘ölüm’ hikayesi...

VASİYETİ

Hacı Bektaş Hünkar, bir gün namaz kıldı; evradını okudu; halvete vardı. Yardımcısı Saru İsmail’i çağırdı. Dedi ki: “Sen benim has halifemsin. Bugün perşembe, ben bugün ahirete göçeceğim. Göçünce kapıyı ört; dışarıya çık; Çile Dağı tarafını gözle. Oradan bir boz atlı gelecek; yüzüne yeşil nikap (örtü) urunacak. Bu zat, atını kapıda bırakıp içeriye girecek, bana Yasin okuyacak. Attan inip selam verince selamını al; onu ağırla. Hülle donundan kefenimi getirir, beni o yıkar. Beni yıkarken su dök; yardım et ona. Ceviz ağacından tabut yapar; beni tabuta kor; ondan sonra beni gömün. Onunla söyleşmeyin sakın.

Benden sonra Fatıma Ana (Kadıncık) oğlu Hızır Lale Cüvan yerime geçsin. O, elli yıl hizmet eder; ondan sonra yerine oğlu Mürsel geçer. O kırk sekiz yıl şeyhlik eder; ölür; yerine oğlu Yusuf Bali geçer. O da otuz yıl hizmet eder; sonra Hak yakınlığına ulaşır. Dünyanın hali budur, gelen gider. Sen de hizmet et, sofra yay. Himmet dilersen cömertlikte bulun. Murtaza’dan (Hz. Ali) halk, erlik, keramet istediler. Kanber’e, sofrayı yay buyurdu. Benden kisvet giyen her mürit, konuk istesin; konuğa hizmet etsin. Şeytan gibi kendisini görmesin; kimsenin yatan itini kaldırmasın. Kimseye karşı ululanmasın, haset etmesin.

Sana bir vasiyetim daha var: Öğüdümü tut, ölümümden sonra bin koyunla yüz sığır kurban et; bütün halkı çağır; hizmet et; onları doyur. Yedinci günü, kırkıncı günü, helva dök; korkma, erin harcı eksilmez. Ne kadar mürit, muhip varsa davet et; onları topla. Öğüt ver, ağlamasınlar. Bir halifem de Barak Baba’dır. Gerçek bir erdir. Ona da söyleyin, Karasi’ye varsın, Balıkesri’ye gidip orasını yurt edinsin.”

BİZ ÖLMEYİZ

Hünkar böylece vasiyette bulunduktan sonra Saru İsmail, ağlamaya koyuldu. “Tanrı bana o günü göstermesin” dedi. Hünkar, “biz ölmeyiz, suret değiştiririz” diyerek onu teselli etti. Sonra Tanrıya niyazda bulundu, Peygambere salâvat getirdi. Kendi kendine Yasin okudu, Tanrıya can verdi.

Saru İsmail, vasiyetine uyup hırkasıyla yüzünü örttü; halvetin kapısını örttü; dışarı çıktı. Erenler anası Fatıma Bacı, Seyyid Mahmud-ı Hayran, Karaca Ahmed, Kolu Açık Hacım Sultan, Resul Baba, Cemal Seydi, hâsılı bütün erenler, atlı - yaya, hep geldiler, yanıp ağlaştılar.

Derken bir de baktılar ki Çile Dağı tarafından bir tozdur koptu. Bir anda yaklaştı. Hünkar’ın dediği gibi bu zatın elinde bir mızrak vardı, yüzüne yeşil nikap örtmüştü, altında da boz at vardı. Erenlere selam verdi, selamını aldılar. Mızrağını yere sançtı; atından indi; doğruca halvete girdi. Kendisiyle beraber içeriye yalnız Saru İsmail girdi. Karaca Ahmed, kapıda durdu, kimseyi içeriye sokmadı.

Saru İsmail, su döktü, yüzü nikaplı er yıkadı. Yandaki hülle donlarını kefen etti, kefenledi, tabuta koydular. Alıp musallaya götürdüler. Boz atlı er, öne geçti; imamlık etti. Erenler, yetmiş saf olup uydular. Namazı kılındı, götürüp mezarına gömdüler. Boz atlı, erenlerle vedalaşıp atına atladı, yürüdü.

Saru İsmail, “acaba bu kim, eğer Hızır’sa görüşmüştüm, mutlaka tanırım” dedi. Koştu, ardından yetişti. “Namazını kıldığın, yüzünü gördüğün er hakkı için, kimsin? Bildir bana.”

Boz atlı er, Saru İsmail’in niyazına dayanamadı, nikabını açtı. Saru İsmail, ne gördü? Birden karşısında Hacı Bektaş Hünkar beliriverdi. Saru İsmail, atının ayağına düşüp hayranlığını bildirdi. “Lütfet Erenler Şahı, otuz üç yıldır hizmetindeyim; kusurum var; seni bilememişim; suçumu bağışla.” Hünkar, “er odur ki” dedi, “ölmeden ölür, kendi cenazesini kendi yıkar. Sen de var, buna gayret et”.

Bu sözleri söyleyip birden, gözden kayboldu.

Kitapta da yazıldığı gibi Hünkar Hacı Bektaş Veli, ölmedi; kalbimizde, beynimizde yaşıyor. Yunus Emre, “Ölen hayvandürür, âşıklar ölmez” derken işte bu ölümsüzlüğü vurguluyordu.

HACI BEKTAŞ VELİ

Kutb-ül Arifin, Gavs-ül Vasilin nitelemesiyle anılan Hacı Bektaş 13. yy.da yaşamıştır. Bu tarih, eski bir Vilayetname’ye eklenen notta 1209-1271 olarak saptanmıştır. Tarihsel gerçeklere uygun görünen bu tarihlerin doğruluğunu şu kanıtlar onaylar.

1- Hacı Bektaş Veli, 1273 tarihinde öldüğü kesin olan Mevlana Celalettin-i Rumi ile çağdaştır.

2 -Hacı Bektaş Veli, 1263-1264 tarihlerinde Anadolu’dan Kırım’a geçen Alevi Türkmenlerin başında bulunan Sarı Saltuk’un mürşididir.

3 -Hacı Bektaş, Taptuk Emre’nin; Taptuk Emre de Yunus Emre’nin mürşididir. Bugün, Yunus Emre’nin 1320 civarında öldüğünü biliyoruz.

4- Vilayetname’de, Hacı Bektaş’a karşı çıkan ve onun duvarı yürüttüğünü görünce teslim olan Seyyid Mahmut Hayrani de 1267-1268 tarihlerinde ölmüştür.

5-Taptuk Emre’nin mürşidi gibi görünen Barak Baba da Anadolu Batınilerindendir. Kendisi 1307-1308 tarihinde Giylan’da katledilmiştir.

6-1275 ile 1343 yılları arasında yaşayan Ebu’l Faraç Vasıti’nin ‘Tiryakül Muhabbin’ adlı eserinde de adı geçen Hacı Bektaş’ın 1343’ten önce ölmüş ve oldukça şöhret kazanmış olduğu anlaşılıyor.

7-Kırşehir’de bir Mevlevi tekkesi kurmuş olan Şeyh Süleyman bin Hüseyin’i vakfiyesinde geçen ‘fi nahiyetil-Hacı Bektaş kuddise sırruhu’ ibaresi 1297 tarihlidir. Hacı Bektaş’ın bu tarihte artık ölmüş olduğu anlaşılmaktadır.

8-Gerek Aşık Paşazade’nin tarihinde, gerekse ‘Menakıbül Kudsiyye’de; Hacı Bektaş’ın Baba İlyas’ı Horasani’nin yolunda, onun ardası olduğu vurgulanır. 1240 yılında öldürülen Baba İlyas’ın ardası olacak birinin o dönemlerde en az 30-40 yaşlarında olması gerekir.

9-Hacı Bektaş Veli hakkında, Menakıbül Kudsiye’de geçen şu beyitler önemlidir:

Hacı Bektaş şol sebebden hiç

Göze almadı tac-ı sultanı

Edebali vü bundagı huddam

Gördüler Hacı’dan bu seyranı

(s.1669).

Anlaşılıyor ki Hacı Bektaş Veli ve yanındaki yoldaşları 1240 yılında çıkan isyana katılmamışlardır. Bu durum da Hacı Bektaş’ı, devletin takibinden kurtulmak isteyen kitleler için bir sığınak haline getirmiştir. Zaten, bir diplomat inceliğiyle Alevi kitleleri kendine bağlaması; Hacı Bektaş Veli’nin yalnız bir düşünür değil politikacı olduğunu da ortaya koymaktadır.

10-Hacı Bektaş Veli, Karamanoğulları hareketinin bilgi dokusunu dokumuştur. Özellikle, 1277 yılında, Karamanoğlu Mehmet Bey’in ‘ayağı çarıklı, başı kızıl külahlı’ Alevi Türkmenlerin başında Konya’yı ele geçirmesi ve burada yayınladığı ferman önemlidir. Bu fermanda, “Bundan sonra; devlet dairelerinde, evlerde, sokaklarda dinsel mekanlarda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır. Aksi hareket edenler, idam olunacaktır” denilmesi bu etkiden kaynaklanmaktadır.

11-13. yy.daki Anadolu Alevi Türkmenlerinin başlarına kızıl külah geçirip savaşlara öyle katıldıklarını kaynaklar ortaklaşa belirtiyor. Velayetname’de iki yerde de Hacı Bektaş’ın başına kızıl renkli imame sardığı yazılıdır. Osmanlılar zamanında, Sünni akımın etkisiyle kızıl külahlar, beyaza çevrilecektir. Hacı Bektaş Veli’ye, ftiraların atıldığı kaynaklardan açık açık anlaşılıyor. Onun için ‘namaz kılmaz, oruç tutmaz; şeriata uymaz’ suçlaması, o dönemdeki siyasi çatışmaların yansımasından başka bir şey değildir.

Rıza Zelyut

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy15847 = 'riza.zelyut' + '@';

addy15847 = addy15847 + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

var addy_text15847 = 'riza.zelyut' + '@' + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

( '' );

15847 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


AKŞAM - 17.08.2008 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.