Hale SOYGAZİ : Sol olmadan dengeler kurulamaz

Hale SOYGAZİ : Sol olmadan dengeler kurulamaz

Hale SOYGAZİ: Sinema bir ülkenin aynasıdır  1970’lerde başladı sinemaya Hale Soygazi. Önce manken ve fotomodel olarak sahneye çıksa...

A+A-

Hale SOYGAZİ : Sol olmadan dengeler kurulamazHale SOYGAZİ: Sinema bir ülkenin aynasıdır
 
1970’lerde başladı sinemaya Hale Soygazi. Önce manken ve fotomodel olarak sahneye çıksa da aklını kurcalayan sinemaya yönelmesi geç olmadı. İlk filmi ‘Çocuğumu İstiyorum’da oynadı ve sinemaya adımını atmış oldu.

Yıl 1973"ü gösterdiğinde Saklambaç Gazetesi"nin açtığı Türkiye Güzellik Yarışması"na katıldı ve birinci oldu. Daha sonra "Avrupa Güzeli" seçildi. İlk filmi olan "Kara Murat"ı 1972"de çevirdi. 1978"de "Maden" filmindeki rolünden dolayı Antalya Altın Portakal Film Festivali"nde 1984 yılında yine Antalya Altın Portakal Film Festivali"nde "Bir Yudum Sevgi" ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Artık Hale Soygazi’nin adı unutulmaz olur, hem oyunculuğuyla hem de oynadığı karakterlerle seyircisiyle bütünleşmiştir. Daha çok sosyal içerikli filmlerde karşımıza çıkan Soygazi, sinema oyunculuğunun yanında bir de tiyatro sahnesiyle adından söz ettirdi. 2001 yılında ilk kez ‘Küçük Prens’ oyunuyla tiyatro sahnesiyle tanıştı ve 2006"da ikinci tiyatro oyunu olan "Özel Bir Gün"de rol aldı. 2004 yılında 41. Antalya Altın Portakal Film Festivali"inde, "Yaşam Boyu Onur Ödülleri" Hale Soygazi ile Şener Şen"e verildi.

Yönetmen Atıf Yılmaz ile yaptığı kadını konu alan: "Bir Yudum Sevgi" (1984) , "Kadının Adı Yok", "Bekle Dedim Gölgeye" gibi filmlerle başkaldıran kadın tiplemeleri çok sevildi.

Evet yaklaşık olarak 30 yılını sinemaya veren Hale Soygazi, bir çok değerli ödüle de layık görüldü. Bu yıl da 10. Uluslar arası Eskişehir Film Festivali’nde Onur Ödülü aldı. Sahnedeki duruşuyla herkesi kendine hayran bırakan Soygazi: “Birçok yerden ödül aldım ama Anadolu Üniversitesi’nden alıyor olmak benim için çok daha önemli” dedi. Bu konuşmasıyla bir kez daha gönülleri fethetti. Biz de ödül aldıktan sonra Eskişehir’de bir araya geldik… Dünden bugüne sinemayı konuşurken, politikaya da girmeden edemedik…

» Birçok yerden çok değerli ödülle döndünüz. Anadolu Üniversitesi’nden Onur Ödülü almak bugün sizin için ne anlam ifade ediyor?

Çalışmamı takdir edenlerin layık gördükleri bir ödül aldım ama en önemlisi de tabii ki, Eskişehir’den almış olmak. Ben inanıyorum ki, ciddi bir şekilde sinemaya yatırım yapılıyor burada. Genç Sinemacılar yetişiyor. Bu benim içinde çok önemli. Ayrıca değerli bir okul.

» Çok uzun yıllar sinemaya emek verdiniz… 70’lerin başında başladığınız sinemada daha çok yoksulluk işlendirdi. Evet o dönmede yoksulluk vardı ve sinemaya aktarılıyordu. Bugün de yoksulluk var ama sinemada göremiyoruz. Siz neye bağlıyorsunuz bu değişimi?

Şimdi dönemleri göz önünde bulundurursak fazla değişimin olduğu bir süreç yaşıyoruz. Ben 70’lerde başladım sinemaya. Ama şu anda da Türkiye’de sosyal durum ve siyasal durum söz konusu. Fakat dediğiniz gibi maalesef sinemaya yansımıyor. Dün olduğu gibi bugünde yansımalı.

Mesela 80’lerde başlayan kadın hareketi o dönem sinemaya yansımıştı. Daha önce Yılmaz Güney"in vardı, köy filmleri, eşkıyalık, sosyal içerikli nice filmlere imza attı. Güney hayatı sinemada çok güzel işledi. Masal formatındaydı, melodramdı ama sonrasında Türkiye koşulları değişti, ve sinemada bu değişimden nasibini aldı. Ama şuanda tuhaf bir durum olduğunu ben de fark ediyorum. Ülkede çok şey değişiyor, demokrasi adına atılan adımlarda kafa karışıklığı var,

AKP iktidarda, türban yasağı var, sosyal sınıflar arasında bir kutuplaşma var vs vs. Tüm bunlara rağmen hâlâ günümüzde komedi filmleri üretiliyor, bu da garip tabii.

» Belki de bir kaçıştır…

Bu bir kaçış mı bilmiyorum. Herkes bu sorunları birebir yaşıyor aslında…. Belki de gerçekten kaçış. Sorunlardan kaçış diyelim.

» Artık sinemada ticari mi düşünülüyor? Değişen koşullar sinemayı bu noktaya mı getirdi?

Sinema bir sanat ama ticari bir yanı da var tabii. Ne kadar seyircisi varsa o kadar yaşayabilir. Ama geçmişle kıyasladığım zaman o zamanlar, politik bir gençlik vardı, şimdi başka türlü. Şu anda da dünya da pek çok sorun var. Sol kan kaybetti. Sol idealleri olan bir gençlikte yok maalesef.

Dünyada olduğu gibi kadın erkek eşitsizliği var, çevre kirliliği var, dünya büyük tehdit altında. Tüm bunlar sorun, bunun yanında insan hakları gündemde gündem de, demokrasi konuşulur ve istenilir oldu. Tüm bunlara bakarak konuşursam Bir geçiş dönemdeyiz diye düşünüyorum. Gençlerin de burada yoğunlaşması gerekiyor... En azından bu süreci iyi atlatmak gerekiyor.

» Bu süreci atlatırken sanat muhalif kimliğinden sıyrılabilir mi peki? Geçmişe baktığımızda oldukça muhalif sanat eserleri çıkmıştı… Bugün azlar ve etkisi çok uzun sürmüyor…

Şöyle düşünüyorum, sanat özü itibariyle muhaliftir. Sanat günlük hayatı yeniden yaratır. Farkına varmadığınız, rahatsızlığını duyduğunuz ama dillendirmediğiniz şeyleri sanat keskin bakışıyla yapar: Misyonu yoktur, özü itibariyle böyledir. Tabii sanatta, toplumuna keskin gözle bakan, eleştiren bir yaratıcı olmak zorundadır. Bu böyle kalacaktır.

Sanat muhaliftir diyorum ama sanatçı muhalif olmak zorunda değil. Ya da toplumun önde gideni… Sanatçının özel hayatı kimseyi ilgilendirmez. Eser vermesi önemli olan. Öncelik görevi sunduğu eseri, dünyayı nasıl algıladığı ve bize nasıl sunduğudur. Yoksa kıyafeti giyimi vs vs hiç ilgilendirmez... Yaratıcılığını nasıl isterse öyle sunar...

» Geriye doğru gittiğimizde ve sinemaya baktığımızda biz Yılmaz Güney çıkartamamışız…

Çok doğru çıkartamadık. O günün sinemasında melodramlar çok yoğunluktaydı. Yılmaz Güney yaşanan hayatların açmazlarını, çıkmazlarını gözler önüne serdi. Gördüğünü gözlemledi. Sanatçıdan da bu beklenir zaten. Gözlemci olduğu içinde yolunda gitmeyenleri yansıttı ama bugün henüz yapılan filmler komedi. Biz şimdi göremiyoruz. Hiçbir sosyal tarafı yok. Olamıyor, bu elbette üzücü.

» 12 Eylül filmleri hayatımıza girdi ama…

Bunlar çok az daha çok olmalı. Mesela çekilen filmler arasında Beynelmilel en iyi 12 Eylül filmiydi bana göre. Sadece 12 Eylül’de kalmamalı daha eskiler olmalı, anlatılmalı…. Bütün bunlara kafa yoran, bu toplum nasıl bu hale geldi, daha önce neler yaşadık ki bugün bu haldeyiz? İşte bunları gözler önüne sermeliyiz… Sinema için çok gerekli. Sinema bir ülkenin aynasıdır. O ülkede ne yaşanıyorsa sinemaya yansır.

» Bugün sosyal içerikli filmler çekilmiyorsa bunda yönetmenlerin mi payı var peki?

Biz bir ara sansür yürüyüşü yapmıştık, şimdi otosansür kaldı. İnsanlar bir şey yaparken çok özgür değil ama bazı kurallara da uymam gerekiyor diyerek birçok şeyi yapmıyor...


***

Sol olmadan dengeler kurulamaz

» Bugünün kadın hareketine nasıl bakıyorsunuz?

Kadın hareketleri var tabii. Fakat yasalarda oldu ama toplumda içselleştirilmesi geç ve güç. Bugün hâlâ namus cinayetleri yaşanıyor. Kız çocukları okutulmuyor. Kadınlar iş hayatından uzaklaştırılıyor. Bugün hâlâ başbakan üç çocuk yapın diyorsa bu çok büyük bir haksızlıktır. Üç çocukla bir kadın çalışamaz... Evinde oturur.

» Bugünün Türkiye fotoğrafında neler görüyorsunuz.?

Çok karışık görüyorum. Kutuplaşma var. 1 Mayıs’ta hepimiz gördük, işçi kesimine düşmanca bir tavır vardı. Niye 1 Mayıs böyle kutlansın? Devletin görevi bu değil ki? Ara sokaklarda neler yaşattılar insanlara! İşçi ve emekçiye gereken önemi göstermediler. Evet, tüm bunlar umutsuz bir tablo ama ben umutsuz bakmak istemiyorum. Sağduyu ve demokrasinin galip çıkmasını istiyorum. Bu olacak, başka çaresi yok.

» Solun kan kaybını nasıl değerlendiriyorsunuz ?

80’den sonra toparlanamadı sol. Ülkede sosyal demokrat parti de yok. AKP"nin yüzde 47 ile gelmesi sol muhalefet olmadığı içindir. Eğer sol partiler olsaydı AKP’ye kapatma davası da açılmazdı. Dengeler böyle kurulacaktır. Solun artık toparlanması gerekiyor. Sol parti olmadan denge olmaz zaten. Bırakın solu sosyal demokrat parti bile yok.

GÜLŞEN İŞERİ - CANAN AYDIN
BİRGÜN - 11 Mayıs 2008

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.