Hasan KAYA : Alevilerin kafası karıştı mı?

Hasan KAYA : Alevilerin kafası karıştı mı?

Hasan KAYA : Alevilerin kafası karıştı mı? Aleviler son yirmi yıldır kendilerini anlatmaya, isteklerini dillendirmeye çalışıyorlar. Ancak...

A+A-

Hasan KAYA : Alevilerin kafası karıştı mı?Hasan KAYA : Alevilerin kafası karıştı mı?
 
Aleviler son yirmi yıldır kendilerini anlatmaya, isteklerini dillendirmeye çalışıyorlar. Ancak bu anlatmanın çok başarılı olmadığını, değişik kesimlerin hala Aleviliği kendi algılamaları ile tarif etmesinden anlıyoruz. Üstelik ortalıkta Alevilere ve Aleviliğe kendi “esvabından” arta kalan kumaşla elbise biçmek isteyenlerin olduğu da göz önüne alınırsa, bu işin hangi düzeyde olduğu hiç bir zorlamaya düşmeden anlaşılmaktadır.

Bunun nedenleri nelerdir, Aleviler neden kendilerini anlatmakta bu kadar başarısız olmuşlardır diye kendimize sorup bir yanıt aradığımızda, bir çırpıda birçok neden sıralamak mümkündür. Oluşacak bu uzun listenin ilk sıralarında, özellikle Alevilerin örgütlülüğünün henüz yeterli olgunlukta olmadığı gerçeği öne çıkıyor. Alevilerin sanıldığı ve söylendiği kadar örgütlü olmadığını söylemek, birçok dernek, federasyon ve vakfın varlığı göz önüne alındığında şaşırtıcı gözükebilir. Ancak örgütlülüğün bundan öte bir olgu olduğunu söyleyerek devam edelim...

Alevi Hareketin örgütlenmesinin yaşadığı sorunları kişisel eksiklere bağlamak işin kolayına kaçmak olur. Kaldı ki bu kolaycılık geçekçi bir yaklaşım da olmaz. Alevi Hareketinin dağınıklığı, örgütsel savrulmaları, özünde Alevi inancı ile doğrudan ilgili bir durumun dışa vurmasından başka bir anlama gelmiyor. Aleviliği şekillendiren değişik unsurları ve bu değişik unsurların özünde alt yerel kültürlerle iç içe olması, farklı Alevi kavrayışlarının şekillenmesini getiriyor. Bu yüzden Aleviliğin çok tartışılan inanç boyutu üzerinde henüz bir birliğin sağlanmadığından ve bundan kaynaklanan bir örgütsel bütünlükten uzaklığın varlığından  söz edebiliriz.

Farklı Alevilik algılamaları gibi, bu farklı algılamalarla şekillenen Alevi örgütlerinin bir araya gelmesi olanaksız gözüküyor. Son gelişmelerde yaşanan demeç yarışı, basın açıklaması koşuşturması da bunun en güzel örneği olmakta. Her kesim kendi açıklamasını yaparak öne çıkarmaya çalışmakta. Bu da Alevilerin sorunlarını çözmekten uzak olduğu gibi, Alevilerin ortak tepkisini yansıtmaktan da son derece uzak bir görüntüyü ortaya koymaktadır. Madımak Kıyımı konusunda dahi bir araya gelemeyenlerin, diğer konularda bir araya gelmesini beklemek büyük bir iyimserlik olsa da son gelişmelerin ışığında bu iyimserliğimizi sürdürmenin maddi bir alt yapısının oluştuğunu belirtmek istiyoruz. Son gelişmeleri küçümseyenler, bu gelişmeleri basın açıklamaları ve demeçlerle bertaraf edeceklerini sananlar yanıldıklarını çok geçmeden göreceklerdir. Aleviliğin devlete ve Sünni İslam’a kazanılması süreci bu hızla devam edip tamamlandığında, bu gün var olan birçok Alevi Örgütünün varlık nedeni kalmayacağı gibi, bu kesimlerin inandığı ve savunduğu bir Alevilik de zaten olmayacaktır.

Bu gün gelinen duraksamada, Alevilerin nesnel gerçekliği birlikte hareket etmeyi, eylem birliğini zorunlu kılıp dayatırken, öznel gerçekliğinin henüz bunu (birliği ve/veya eylem birliğini) başarma düzeyinde olmadığını görüyoruz. Ancak bu öznel durumun hızla değiştirilmesi en azıdan iradi olarak zorlanmalıdır. Tam da bu noktada, bazı Alevi kalemlerin solu birleştirmek konusunda harcadıkları enerjilerini kendileri için neden harcamadıklarını da manidar bulduğumuzu belirtmek istiyoruz. Solun birleşmesinin de engeli olan Türkiye’nin tarihi, sosyal kültürel alt yapısının bu noktada mutlaka aşılmasının zorunluluğu görülmelidir. Bir birine yakın örgütsel yapılar arasında birliğin sağlanmadığı noktada, eylem birliklerinin sağlanması, Demokratik Kitle Örgütlenmelerinin sağlıklı demokratik yapıya kavuşması ile mümkündür.

Alevi örgütleri de dâhil olmak üzere, birçok demokratik kitle örgütü ve siyasi partilere hâkim olan tekke, tarikat zihniyetinin temelinde yatan, Türkiye’nin sosyal kültürel alt yapısı tarafından şekillendirilen anlayışlardır. Bu kurumların, demokratik kitle örgütlerinde olması gereken çoğulcu demokratik yapılanmalar ve buna uygun anlayışların hâkim olduğu kurumlara dönüşmesi sağlanmadan, bu kurumlardan beklenen işlevlerini yerine getirmeleri mümkün olmaz. Ancak demokratik ve çoğulcu kurumlarla Alevilerin can yakan sorunlarına tanı konabilir ve aşılmasının yolu açılabilir. Bu kurumlardan uzak olunduğu sürece, basın açıklamaları ve uzatılan mikrofonlara söylenen bir kaç tümce ile ne Alevilik anlatılabilir ne de Alevilerin sorunları çözülebilir.

Dernek, Federasyon yöneticileri, ajanslara düşen haberlere gece oturdukları yerden basın açıklamaları yazarak çözüm üreteceklerine inanıyorlarsa, ne kadar yanıldıklarını çok geçmeden göreceklerdir. Kaldı ki bu basın açıklamaları yarışı ile satır aralarında ilerde Alevilerin karşısına çıkacak yeni sorunların üretildiğinin ipuçlarını bulduğumuzu hatırlatmak isteriz.

Alevilerin sağlıklı ve ciddi örgütlenmelere sahip olmasının zamanı çoktan geldi de geçti. Aleviliğin tanımı da dahil, taleplerinin sıralanması, yöneticilerin keyfiyetine ve basın açıklamalarına sıkıştırılamaz. Bu ciddi hiç bir örgütlülüğün yapacağı iş olmaz. Alevilerin uzun erimli stratejik bir yol haritasının oluşturulması ve buna uygun taktiklerin saptanması gereklidir. Bu yapılmadan hataların yapılması kaçınılmaz olur. Madımak Otelinin Müze yapılması talebinin neredeyse Madımak Otelinin altındaki Kebapçıyı kapatma kampanyasına dönüşmesi de, tam da bu türden yanlış, alelacele oluşturulan bir taktiğin sonucudur.

Madımak Oteli Müze Olsun talebi ile bizim başlattığımız girişimi gönülsüz destekleyenler, kısa bir süre sonra kendi çalışmalarını öne çıkardılar. “2 Temmuz Kültür Merkezi Barış Dostluk Müzesi Girişimi” ile birlikte çalışmak ve bizim deneyimlerimizden yararlanmak yerine kendilerinin denetiminde ve tekelinde bir etkinlik içinde olmayı yeğleyenler, Madımak Oteli Müze Olsun haklı talebini, geliştikleri taktiklerle Kebapçı kapama düzeyine düşürdüler.

Bunun gibi bazı Alevi önderlerinin ve dernek, federasyon yöneticilerinin, devletin bazı kurumları ve Hükümet ile görüşme ısrarlarının hangi amaca yönelik olduğu ve hangi talepleri içerdiği anlaşılmadığı gibi ortalıkta çokça sözü edilen “Aleviler devlet tarafından kabul edilsin” söylemi ve istemi ne anlama geliyor ve bundan amaçlanan nedir bilinmiyor. Zira hiç bir inancın, devletin resmikabulüne ihtiyaç duymadığı, duymayacağı açıktır. Din ve inanç çevrelerinin devletten ve resmi kurumlardan isteyebileceği tek şey vardır. O da; Aleviler özelinde söyleyecek olursak; devletin tüm inançlara aynı mesafede durması, yani Türkiye’nin tam demokratik ve laik bir ülke olması talebi olabilir.

Alevi örgütlülüğünün dağınıklığı ve olaylar karşısındaki savrulmasının önüne geçmenin yolu, Alevi örgütlerinin, Alevilerin nesnel gerçekliğine uygun düşen öznel koşulları yaratarak kurumsallaşmasını tamamlaması ile mümkün olabilir. Bu kurumsallaşmaya giden yolun, kolektif aklın işi olduğunu belirterek, kendimiz bu hataya düşmeyeceğimiz gibi, kimsenin de yeni bir acelecik içine girmeyeceğini umarak, ilk adımın, bu kolektif aklın üretkenliğinin şartlarının yaratılmasının koşullarının yaratılması olması gerektiğinin altını çizmek isteriz.

21 Aralık 2007 Cuma

Hasan KAYA 

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy12640 = 'hasan.kaya' + '@';

addy12640 = addy12640 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text12640 = 'hasan.kaya' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

12640 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


www.2temmuz.com

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.