Hüseyin HATEMİ : Muharrem İftarı

Hüseyin HATEMİ : Muharrem İftarı

Hüseyin Hatemi : Muharrem İftarı Doğruysa, Alevi vatandaşların ileri gelenlerine Başbakan'ın Muharrem ayında iftar vereceği, Alevi dede ve zâkirlerine...

A+A-

Hüseyin HATEMİ : Muharrem İftarı Hüseyin Hatemi : Muharrem İftarı

Doğruysa, Alevi vatandaşların ileri gelenlerine Başbakan'ın Muharrem ayında iftar vereceği, Alevi dede ve zâkirlerine imam ve müezzin gibi maaş bağlanacağı haberleri gazetelere aksediyor.

Şah devrinde, Şer İttifakı'nın sosyal psikoloji lâboratuarlarında Türkiye için imal edilmiş şu kabilden basmakalıp yargılar dillerden düşmezdi: -Atatürk; Rıza Şah Pehlevi ile kardeşlik bağlamıştır. Yaşasın Cento çimentosuyla da takviye edilmiş Türk-İran kardeşliği! Bizim sorunumuz İran ile değil aramızdaki alevilerledir!

İran Devrimi'nden sonra, “Şi'iler kötü, Aleviler iyi!” basmakalıp yargıları, özellikle İran-Irak savaşı sırasında, imal edilip Türkiye'ye sürülmeye başlandı. Merhum Özal bile “-Biz protestan Amerikalılara benzeriz, Şiiler Katoliklere benzer, bu sebeple esasen yüzyıllar boyu İran ile savaşmışız” diyerek bir tarafdan Saddam'ı İran'a saldırtanlara Çaldıran fetvâsı verirken, bir tarafdan da Şi'i ve Katoliklerin gönüllerini incitiyordu. Ardından, “-Azerbaycan'ın bağımsızlık davasıyla bizim ilgilenmemiz gerekmez, onlar Şi'i, biz Sünniyiz” meâlinde, bir de Lâle Devri fetvâsı verildi. Neden sonra Azeriler'in ve Türkiye'deki Şii vatandaşların gücendirildiğinin farkına varılarak yarım ağızla, “Elçibey Şiiliği”nin Humeyni Şiiliği ile özdeş olmadığı”da ilân edildi. Aleviler arasında da papağan teranesine benzeyen şu basmakalıp yargı yaygınlaşıtırıldı: - “Sünnilik; Arap İslâmıdır, Şiilik Acem İslâmıdır, Alevilik ise, ey canlar, öz be öz Türk İslâmıdır!” 1982 lere kadar “biz de mezheb olarak İmam Cafer mezhebine bağlı olan müslümanlarız, ne varki İslâm'ın tatbikatını Emevi ve Osmanlı baskısıyla terketmişiz” diyen birçok kendisi muhtac-ı himmet dedeler, 1986'lardan sonra “bizim ne Şiilik, ne sünnilikle ilgimiz vardır, biz Şamanizm'e dayanan Bozkurt alevileriz” himmetini canlara tevzi etmeye başladılar. Buna karşı da, “böl ve hükm et!” ilkesi gereğince, şu tepki yargısı Kürt asıllı Aleviler arasına sürüldü: -Ne münasebet? Alevilik Şamanizme dayanır mı hiç? Alevilik; Zerdüştiliğin şekli bir İslâmi boyaya boyanmış olarak devamıdır. Zerdüşt de, Gaave (Kawa) gibi, mâ'lûm-i âliniz, Kürt idi!

Şer İttifakı'nın basmakalıp yargılar lâboratuarı; “böl ve hükm et!” ilkesinin gereğine titizlikle uymayı elbette ihmal edemezdi. Her zevke göre bir Alevilik anlayışı imal edilmek gerekirdi. Keçe külâhlı bozkurtlar; “Alevilik Şamanizmdir” yargısından aşka gelip kurt sesleri ve işaretleriyle destek verebilirlerdi, ne var ki sarıklı veya bereli bozkurtarı kızdırabilirdi. Bu sebeple; 1990 sonrasında bir de şu basmakalıp yargı terennüm edilmeye başlandı: -İran Şiiliğiyle bizim hiçbir ortak yanımız olamaz. Şiilik efendim, uğursuzlar efendim, Fars milliyetçiliğinin efendim, ürünüdür efendim, evden yurtdan dışarı efendim! Alevilik efendim, Türkmen Sünniliğidir efendim! - Ya Kkürt Alevileri efendim? -Onlar Ermeniden dönmedirler efendim! Türk Bektaşiliği ise Gagauzlar'a, Kökoğuzlar'a dayanır efendim!

Şer İttifakı'nın lâboratuar ve atölyelerinin işi bitmemişti ve “nihai zafer”e kadar da bitecek değildi. Bu sebeple, bir de “Alevilik; Hristiyanlığın İslâmi bir iki boya fırçası görmüş şeklidir, Cem âyininin ardında Hristiyanlık, teslis inancı, Bizans kültürü vardır, Hızır; Aya Yorgidir, Hacı Bektaş Aya Haralambos'dur” yargısı piyasaya sürüldü. “Alisiz Alevilik”, “Materyalist-Marksist Alevilik”, “Sümer dinine dayanan Alevilik”, “Uzak Doğu dinlerine dayanan Alevilik”, Hitit Aleviliği” vs., bütün bunlar, çok sesliliğin göz yaşartan ve göğüs kabartan belirtileri olarak, cemevleri önündeki işportalara düştü. Bektaşilik bir zamanlar Fıkhen Sünni mezheplerinden olanların da girebilecekleri, Ehl-i Beyt'e dayandırılması geleneği olan bir tarikat iken, nev-zuhûr Alevilik türleriyle birleşti. Bektaşi tekkeleri, Sünnilik ve Şiilikle ilişkileri kesilip, “Cemevi” oldu. Her dede de yukarıdaki basmakalıp yargılardan birisinin rozetini benimsedi.

Ey Alevi ve Sünni Azizan, ne yapmalıyız? “Orwell'in koyunları” gibi, bize belletilen basmakalıp yargıları mı meleyeceğiz? Yoksa sağduyunun ve selim kalbin yolunu mu tutacağız? Yine şer ittifakı atölyelerinde imâl edilip devâ ve derman diye piyasaya sürülen, aksine ayrılışı ve bölünüşü güçlendirip yaramızı azdıracak olan “Muharrem İftarı” benzeri gösteriler çare midir? “Aleviliği: Ali, Ehl-i Beyt, Oniki İmam ipoteğinden kurtarma zamanı gelmiştir” diyenleri de Alevi “imamı” sayacak isek, “ben de ateist, materyalist düşüncedeyim, amma velâkin Müslüman toplum ateistiyim” diyenleri, özellikle Alisiz Alevilik” mucidi Sünni kökenli ateist müftileri unutacak mıyız? Diğerlerine imam maaşına mukabil bir maaş bağlanacak ise, bu gibi seçkin düşünürlere de hiç değilse müfti maaşı bağlamak gerekmez mi?

Ne yapmalıyız ey Azizan? Bu konuya tamam mı? Devam mı?

Hüseyin Hatemi

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy50084 = 'hhatemi' + '@';

addy50084 = addy50084 + 'yenisafak' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

var addy_text50084 = 'hhatemi' + '@' + 'yenisafak' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';

( '' );

50084 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


YENİ ŞAFAK - 29 Kasım 2007

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.