İddianame açıklandı: Derin devlet yok derin sol var

İddianame açıklandı: Derin devlet yok derin sol var

İddianame açıklandı: Derin devlet yok derin sol var (Ayrıca unutmayın tam bağımsızlık tam barbarlıktır) Fatih Yaşlı   Abdurrahman Dilipak...

A+A-

İddianame açıklandı: Derin devlet yok derin sol varİddianame açıklandı: Derin devlet yok derin sol var (Ayrıca unutmayın tam bağımsızlık tam barbarlıktır)

Fatih Yaşlı  

Abdurrahman Dilipak ve Nazlı Ilıcak gibi tescilli sol ve emek düşmanlarıyla beraber darbeye karşı kaç adım attıklarını saymaya çalışan DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, başkalarının kuyruğunda siyaset yapmaya hayır dediğimiz için hepimizi Perinçek’in durumuna düşmekle itham etmiş bir yazısında.

TKP, Halkevleri ve ÖDP’nin bir kısmı ile Doğan medyasının adını yan yana yazabilecek ve müttefik ilan edebilecek kadar gözünü karartmış bir üslupla yazan Tarkan’ın hışmından sendika.org da nasibini almış elbette. Şöyle yazmış Tarkan: “Bir de Halkevcilerin sendika.org adlı internet sitesi var. Bu çevrenin Ergenekon operasyonu ile ilgili başlığı şöyle: ‘AKP’nin hamleleri sürüyor: Ergenekon soruşturmasında yeni gözaltılar’. Yani ortada darbeci yok. Bu sitede Fatih Yaşlı imzasıyla yayınlanan bir yazı ise ‘Türkiye solunun bu operasyondan en ufak bir kazanımı bile olmayacaktır’ diyor.”

Doğru, 18 Nisan 2008’de bu sitede yayınlanan “Ergenekon: Bir Operasyonun İdeolojik Arka Planı” isimli yazı, sahiden de Türkiye solunun bu operasyondan en ufak bir kazanımı bile olmayacağına ilişkin bir tespitle sona eriyor. Ancak daha da önemlisi, o yazıda Ergenekon için “bu bir itibarsızlaştırma operasyonudur” deniyor. Aradan geçen üç ayın ve iddianamenin açıklanmasının ardından bugün, operasyonun solu itibarsızlaştırmaya nasıl hizmet ettiği daha da aşikâr hale gelmiş bulunuyor.

O yazıda yer alan, “bu operasyon aynı zamanda elli yıllık soğuk savaş boyunca Türk sağının emperyalizmle ortaklık içerisinde gerçekleştirdiği icraatları, kontrgerillayı, suikastları, Çatlıları ve Kırcıları, kolektif hafızadan silmeye hizmet etmektedir. Tüm icraatlar, ‘Ergenekon’ isimli ve ne olduğu tam da bilinmeyen bir örgüte tahvil edildiğinde, yani tarih bir komplolar tarihi olarak okunduğunda, faşist harekete, hareketin devletin içerisindeki uzantılarına ve dış bağlantılarına dair tek bir söz sarf etmek bile imkânsız hale gelmektedir” cümleleri, savcının Ergenekon’a ilişkin tespitleriyle birlikte okunduğunda anlam kazanıyor.

Derin devlet temizleniyor diye el çırpan liberal-muhafazakâr ittifakın iddialarına mukabil; savcı şöyle diyor iddianamenin elli beşinci sayfasında: “derin devlet tanımının aksine olarak Ergenekon terör örgütünün soruşturma kapsamında elde edilen deliller ve belgelerinden devletin çıkar ve menfaatlerinden çok, kendi ideolojik görüşlerinin hâkim olması ve devleti demokratik yollardan baskı, sindirme, terör yöntemleri kullanılarak yönetmeyi amaçlamaktadır.” İddianamenin her satırına olduğu gibi bu satırlara da sinmiş imla hataları ile cümle ve anlatım bozukluklarına rağmen ne dendiğini anlayabiliyoruz: “Ergenekon derin devlet değildir.” İlerleyen sayfalarda da Ergenekon’un TSK ile ya da herhangi bir devlet kurumu ile bağlantısının bulunmadığını, amaçlarını gerçekleştirmek için kendisini böyle lanse ettiğini öğreniyoruz.

Dolayısıyla ortada operasyona maruz bırakılan, tasfiye edilen bir derin devlet yok. Genç sivillerin ve Zaman, Yeni Şafak, Taraf gazetelerinin liberal-muhafazakâr kalemşorlarının Avrupa ülkelerindeki Gladyo örgütlenmelerinin temizlenmesine benzettikleri bir temizlik operasyonu da yok.

Ama başka bir şey var: Derin Sol!

Bu öyle bir sol ki daha kitleselleşmeye başladığı yıllardan itibaren hep cuntalar oluşturmuş, gizli bir takım güçlerin kontrolünde faaliyet göstermiş, yaptığı her eylem bu gizli güçlerin çıkarlarına hizmet etmiş. Bu derin sol, Veli Küçük’ün emriyle gitmiş Gazi Mahallesi’nde bir kahvehaneyi taramış, ardından halkı sokağa dökerek katledilmesini sağlamış, bundan da politik rant elde etmiş.

Star gazetesi Ankara temsilcisi Şamil Tayyar: “Derin yapının sağ kanadı Susurluk’ta, sol kanadı Ergenekon’da çöktü” diye buyuruyor. Tayyar, "Sanat, kültür ve iletişim sektöründeki egemen tutucu sol yapı, bize şimdiye kadar derin devletle özdeşleştirilen Özel Harp, Gladyo, Rüzgâr Gülü, Kontrgerilla gibi kavramların içini 'ülkücü/milliyetçi' isimlerle doldurmuştu. Şimdi bu ezber bozuldu" diyor. Biz de Özel Harp Dairesi’nin Gladyo’nun ve Kontrgerilla’nın aslında sol örgütler olduğunu, ülkücülerle/ milliyetçilerle uzaktan yakından alakası bulunmadığını öğrenmiş oluyoruz, ezberlerimiz bozuluyor.

Ancak bu ülkenin sol geleneğinin “derin” bir tarihi olduğuna ikna edilmemiz yetmiyor. Bu noktada devreye başka mekanizmalar giriyor. Rasim Ozan Kütahyalı isimli bir Taraf yazarının o veciz “Tam Bağımsızlık Tam Barbarlıktır” sözü etrafında birleşmelerinde bir sakınca görmediğimiz isimler, sol gösterip sağ vurmaya devam ediyorlar.

Örneğin Roni Margulies, 24 Temmuz tarihli Taraf’ta yayınlanan yazısına, aklınca edebiyatçı kimliğini konuşturarak, “Mugabe’nin Ne Olduğu Belli” adını veriyor ki, Zimbabwe başkanı Mugabe ile hasta yatağında, “Ergenekon, bir Amerikan operasyonudur” diyen ve o yaşında dahi meseleyi Margulies’ten daha iyi anladığı görülen Mihri Belli’yi aynı kefeye koyup, rahat rahat küfür edebilsin.

Ancak Margulies küfürle de yetinmiyor. “Türkiye ne işgal altındadır ne de sömürgedir. İngiltere ne kadar sömürgeyse biz de o kadar sömürgeyiz” diyebiliyor. Böylelikle emperyalizm üzerine yazılmış yüz binlerce sayfanın üzeri bir kalemde çizilebiliyor. Böylelikle anti-emperyalizm kolaylıkla mahkûm edilebiliyor. Böylelikle Türkiye solunun en önemli damarlarından biri, anti-emperyalist damarı kesilip atılabiliyor.

Tam bağımsızlık Tam Barbarlıktır” diyenler cephesinden başka bir isim, Ahmet İnsel de, anti-emperyalizmi mahkûm etmeye çabalıyor Radikal 2’deki son yazısında. Üstelik bunu kendince akıllıca, bizce ise sinsi bir şekilde yapıyor. Güya Atatürkçü Düşünce Derneği’nin anti-emperyalizm anlayışına saldırıyor, güya Kemalizm’in ve ulusalcılığın anti-emperyalist olamayacağını söylüyor. Fakat onun da asıl derdi Türkiye soluyla. Sol, ADD’nin söylemlerini Marksizm sosuna bulayıp yeniden dolaşıma sokuyor İnsel’e göre.

Türkiye yeniden dizayn edilir, ikinci cumhuriyetin ilanı hazırlıkları yapılırken, tarihinin en güçsüz döneminde olmasına rağmen, soldan biat etmesi, majestelerinin solu kimliğine bürünmesi, liberal-muhafazakâr diktatörlüğün inşasına itiraz etmemesi isteniyor. Sol, olanca güçsüzlüğü içerisinde dahi, birilerinin kâbusu olmaya devam edebiliyor.

Ergenekon bir itibarsızlaştırma operasyonudur demiştik aylar önce. Operasyon devam ediyor. Yıllardır IMF ve Dünya Bankası politikaları ile yönetilen, ordusu dünyanın dört bir yanında NATO operasyonlarına katılan, bütün kamusal varlıkları yerli ya da yabancı sermayeye satılmış, ekonomisini yurtdışından gelecek finansal sermayeye bağlamış ve başbakanının Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yürüttüğü bir ülkede soldan artık emperyalizmin lafını etmemesi ve anti-emperyalist olmaması istenebiliyor.

Bu aslında şu anlama geliyor: “serbest piyasa karşıtlığından vazgeçin, özelleştirme karşıtlığından vazgeçin, gericiliğe karşı çıkmaktan vazgeçin, bağımsızlıktan söz etmekten vazgeçin, başka bir dünya hayallerinizden vazgeçin, gelin birlikte sivil toplumculuk oynayalım, kimlik siyaseti yapalım, çokkültürlülüğü, liberal demokrasiyi savunalım, bu devirde ancak böyle solcu olunabilir, solcu olmak budur.”

Amiyane bir yanıt vermek zorundayım bu çağrıya: Hadi oradan!
 
Fatih Yaşlı
03 Ağustos 2008 - Sendika.org

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.