İLKAY AKKAYA VE SOL POLİTİK MÜZİK

İLKAY AKKAYA VE SOL POLİTİK MÜZİK

ÇIKIŞ NOKTAM ‘AYDINLATMAK’ DEĞİL, PAYLAŞMAKTIR/ AVAŞİN YORULMAZDünyanın kurtulabilmesi için insanların yan yana durması gerektiğini,...

A+A-

İLKAY AKKAYAÇIKIŞ NOKTAM ‘AYDINLATMAK’ DEĞİL, PAYLAŞMAKTIR/ AVAŞİN YORULMAZ

Dünyanın kurtulabilmesi için insanların yan yana durması gerektiğini, İktidarların, savaşların karşısında olduğunu söyleyen İlkay Akkaya:

 ÇIKIŞ NOKTAM ‘AYDINLATMAK’ DEĞİL, PAYLAŞMAKTIR /

İLKAY AKKAYA VE SOL POLİTİK MÜZİK

İlkay Akkaya’nın sesindeki duru hüzün en politik müziğinde bile herkesi kendine çekebiliyor.  İnsan ses çok güzel olabilir, ama yaşama karşı bir duruşunuz varsa ve siz eğer dünyadaki sorunları kendi sorunu olarak kabul ediyorsanız içinizdeki en bireysel hüzünde bile bir derinlik olur.  Bazı hüzünler vardır arabesktir, ama İlkay Akkaya’nın sesindeki hüzün liriktir ve dünyaya bakışından gelen bir derinlik vardır.

Belik de İlkay Akkaya’nın sesindeki hüzün dediği gibi ‘Ağrıyan kalbinde, her mazlumun acısını taşıyan ama çıktığı yolun hakkını yemeyen.’ Anlayışından geliyor. Her mazlumun acısını taşıyan, kendini dünyadan sorumlu gören bir kalp elbette sancır.  Bu yürek sancısı bazen İlkay Akkaya’nın sesindeki lirik ve derin hüzün.

Ne kadar hüzünlü de olsa, ne kadar yüreği sancısa da hep doğrunun olacağına inan bir ruh… Ezilenlerin öykülerini ve sesini kendi sesi yapıp aktaran İlkay Akkaya’nın sesinde umutsuzlukta bile umut vardır; dediği gibi ‘Bazen umutsuzluğa kapılan ama yine de vazgeçmeyen ve iyiliğin kazanabileceğine inanmaya çalışan…’

Yaşama tarzınız, duruşunuz zamanla icara ettiğiniz sanatı etkiler; şayet yaşamınız sanatınızı ya da sanat diye ifa ettiğiniz yaşamınızı etkilemiyorsa o zaman sanatçılığınızdan şüphe duyulur. Fakat insanın ortak yönleri vardır.  Ortak acılar vardır. İnsan acıları ve sevgiyi paylaştıkça çoğalır. İnsanlar arasına kesin sınırlar koymak, ‘ötekileşmeyi’ daha da artırır.

Özelikle sol politik müziğin, son yıllarda ‘ yozlaştığı’ iddiası vardır. Daha önce bir yazımda şöyle yazmıştım:

90’lı yıllarda türkü barların açılmış olması tesadüf değildir. Özellikle büyük bir ‘imanla’ SSCB’ye bağlı olan solcular Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte büyük bir ‘yenilgi psikolojisi’ yaşadılar. ‘yenilgi’ sonrası eskiden kalma bir atımlık barutla birkaç yıl hala ‘inançlı’ olduklarını haykırdılar. Fırtına dinince dümeni iskeleye doğru kırdılar. Artık fırtınalı, dalgalı yolculukları sevmiyorlardı. Maviden çok yeşili sevmeye başladılar. Yeşil sakinlik, biraz da ‘evcillik’ demektir.

İnsan geçmişsiz edemeyen sosyal bir varlıktır. Ne kadar geçmişinden uzaklaşsa da ruhen geçmişine bağlıdır. Bu aşamada sosyalizm ve devrim ‘nostalji’ olurken ‘yeni’ demir atılan liman ise “hayatın gerçekliği” oluyordu. Geçmiş tümüyle ütopik ve yaşanılmış nostaljik anılar şimdi ise teslim olunmuş “mutlak gerçek” oluyor.
Aslında türkü barlar biraz da nostaljinin demlendiği yerler olması sebebi ile tercih edilmeye başlanmıştı.
Bir zamanlar ‘okul işgallerinde’ yürüyüşlerde söylenen Avusturya işçi marşı eski- tövbekâr solcuların yoğun talebiyle türkü barlarda söyleniyordu:

“Hayat denilen kavgaya girdik
Çelik adımlarla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz
Dağları aşıyor bak yakınlaşıyor
Kızıl yıldıza hep koşun
Bu bir rüya değil bu bir hülya değil
Yıldızıdır kurtuluşun”

İlkay Akkaya ile sanatını ve sol politik müziğini konuştuk.

*  **


A.Y- Sesinizde duru, arabesk olmayan bir acı ve hüzün vardır.  Kül, Salkım söğüt, Yine ve Yalnız isimli solo albümlerinizde sözünü ettiğim hüznü özellikle görmek mümkün. Neden yalnızlık ve hüzün?

İ.A- Bu soru bana oldukça sık soruluyor. Sorulmadan önce, düşünmemiştim hiç üstünde. Farkında olarak aktardığım bir duygu değil bu. Ama kişisel inancımdır, insanın yalnız olduğu. Bunu korursak, sıkı dostluklar, dayanışmalar ve özgürlükler mümkün olabilir gibi geliyor bana. Yalnızlık kötü bir şey değil, önemli olan o yalnızlıkla yaşayabilmek… Savaşların, felaketlerin olduğu, herksin sosyalleştiğini sandığı bir dünyada yalnızlıklarımızla yan yana gelebilirsek daha iyi olur. Hayatta, yolumuzda rastladığımız her şey, yalnızca bizim en iyi anladığımız bilgiyi kazandırıyor. Anlatmaya çalışsak da, üstelik her kavramın milyar kere farklı algılandığı bu zamanda, kırıntılarını aktarabiliyoruz yalnızca hissettiklerimizin. Bunun için, ne kadar karşısında durursak duralım, engel olamıyoruz kötülüğe, ama bu duruş vazgeçebileceğimiz bir duruş da değil. Varoluşumuzun nedeni belki de. Yalnızlığımızla durduğumuz yerde inat ederek kalmak, çoğulluğumuzu kazandırıyor bize. Hüzün de o zaman geliyor işte. Bazen umutsuzluğa kapılan ama yine de vazgeçmeyen ve iyiliğin kazanabileceğine inanmaya çalışan... Ağrıyan kalbinde, her mazlumun acısını taşıyan ama çıktığı yolun hakkını yemeyen.


A.Y- Politik içerikli müzik yapıyorsunuz. Eskide politik içerikli müzik, sokaklarda ve konser alanlarında icara edilirdi.  Özellikle 90’lı yıllardan sonra politik içerikli müzik ‘Türkü barlar’ da icra edilmeye başlandı. Bu durum hep tartışıldı ve halen de tartışılıyor; siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İ.A- Her dönem kendi koşullarında yaşanır. Politik müzik yapan sanatçılar, muhalefetin güçlü olduğu dönemde ekonomik olarak kendilerine yetebiliyordu. Sık sık geceler, konserler organize ediliyordu. Oysa bugün, muhalefet güçsüz durumda ve sanatçılar da bundan fazlasıyla etkileniyorlar. Korsan ve dijital korsanı da unutmayalım. Albüm geliri sıfır noktasında şu anda… Durum böyle olunca, türkü barlarda çalışarak hayatını sürdürmeye çalışmak normal bir sonuç, kaldı ki, orada çalışanlar kadar orada müzik dinlemeyi seçenleri de, yani bir bütün olarak bu olguyu tartışmak gerekir.
Gerçek bir konser durumu oluşmadığı için, benim tercih ettiğim bir mekân değil barlar. Yılda bir kez olan, Babylon konserleri dışında.

A.Y- Politik müzik yapanların en önemli gayelerinden biri de halkı ‘ Duygusal ve politik bir noktaya’ getirmektir. Müzikle toplumu istenilen düzeye getirmek ne kadar mümkün?

İ.A- Şarkı söylerken, hiç bir zaman, insanları bir noktadan diğerine getirmeyi ve şarkı sözlerini buna göre planlamayı düşünmedim. Benim gibi hissedenlerle dertleşiyoruz, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Farklı düşünüp hissedenlerin de bulduğu bir şey vardır mutlaka.  Şarkılar, kalbe gider çünkü ve psikotikleri saymazsak, çok temel insani duygular vardır; sevgi, aşk, merhamet, utanç, korku, cesaret vb. insanları değiştirmek için değil de ortak duyguyu çoğaltmak için… Aynı ülkede-coğrafyada yaşıyoruz hep birlikte çoğalabiliriz, değişebiliriz. Paylaştıkça çoğalırız.  Çıkış noktam ‘aydınlatmak’ değil, paylaşmaktır.


A.Y- Müziğinizin odağının ne olduğunu biliyoruz da bir de sizden dinlemek istiyoruz. Müziğinizin odağı ya da felsefesi nedir?

İ.A- Aslında bu soruyu yanıtlamış oldum üstteki soruyla ama bu felsefeye paylaşmak diyebiliriz kısaca. Dünyadaki tüm canlıların ve cansızların hakkına saygı duyulan ve iktidar duygusuyla mahvedilen dünyamızın yaralarını sevgiyle saracak insanların, sanılandan daha çok olduğuna inanıyorum. En temel haklarımızın bile gerçek anlamda güvenceye alınmadığı bir ülkede yaşıyoruz.'Hoşgörü' gibi aslında tepeden bakan bir kavramla, ya da,'empati' gibi her insanda bulunmayan ve olabilmesi için pek çok öncül koşul gereken kavramlara bırakıyoruz çoğu kez, şu kan revan durumun çözülmesini. Buysa gerçek, sanatın tabii ki çok daha büyük ve etkileyici bir gücü var. Çözemez sorunu, ama barışın yanında durarak, geleneği sürdüren olgulardan biri olabilir.  Dünyanın kurtulabilmesi için insanların yan yana durması gerekiyor. İktidarların, savaşların karşısındayım; paylaşmak ve yan yana durmak diriyorum.


A.Y- Her sanatçının müzikle özellikle ulaşmak istediği bir kesim vardır( bunu pop sanatçıları için söylemiyorum) siz müziğinizle kimlere ulaşmak istersiniz?

İ.A- Özellikle ulaşmak istediğim bir kesim yok. Ne kadar çok insanla paylaşırsam duygularımı o kadar iyi bence.


A.Y- MHP kongresinde Grup Yorumun ‘ Dağlara Gel’ eserini kullanmış ve Grup Yorum buna tepki göstermişti.  Benzer bir durum sizin için olsa tavrınız nasıl olur?

İ.A- İznimiz olmadan, hiç kimse kullanamaz şarkılarımızı.


A.Y- Müziğinizi genelde sol, Kürtler ve demokratlar dinlemektedir, başka kesimlerin de dinlediği muhakkaktır; peki, bir ‘faşist’ sizin müziğinizi dinlediğini söylese nasıl karşılarsınız?

İ.A- .Dinlesin, bunda kötü bir şey yok. Son dönemlerde dinleyenler çok. Ne kadar çok şey paylaşırsam aslında insanların o kadar da farklı olmadıklarını anlıyorsunuz. Biz kendimizi ne kadar çok anlatırsak ötekileştirme olmaz. Hepimizin kalbi var. Deprem olduğunda herkes üzülmüştü.


A.Y- Batman için ne düşünüyorsunuz?

İ.A- Batman, kendimi evimde hissettiğim şehirlerden biri. Şehirler içinde yaşayanlarla daha da güzelleşirler ve benim birçok dostum var bu şehirde. Ölümün kol gezdiği günlerden geçmiş ama yüzünü hep hayattan yana çevirmiş insanların yaşadığı bir şehir Batman. Kültüre sanata önem veren, yaralarını sarmak için örgütlenen insanların şehri. Hasankeyf’in güzelliğini anlatmaya gerek yok zaten. Batman halkı, ülkemizdeki tüm duyarlı insanlarla beraber, bu insanlık mirasına sahip çıkacaktır.


A.Y- Son olarak belirteceğiniz bir şey var mı?

İ.A- Artık geleneksel olmuş bir vedam var. O’nu söyleyeyim son olarak: Yitirme sakın cesaretini, güneşin olsun gönlünde, her şey iyi olacak... Sevgiyle...
 
 
 İlkay Akaya Kimdir?

26.05.1964'te İstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'nu bitirdi. Profesyonel müzik çalışmalarına Grup Yorum'a katılarak başladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarına devam etti. Ayrıca özel şan dersleri aldı. Yorum'la birlikte Berivan-Haziranda Ölmek Zor ve Türkülerle albümlerinde çalıştı. 1989'da Tuncay Akdoğan'la birlikte Yorum'dan ayrıldı.

10.01.1990'da Tuncay Akdoğan ve İsmail İlknur'la birlikte Kızılırmak'ı kurdu. Kızılırmak'la birlikte şu ana kadar on üç albüm çıkardı. Yurtiçi ve yurtdışında sayısız konserlere çıktı. Çeşitli gazete ve dergilerde haftalık yazıları yayınlandı.

Kızılırmak'la çalışmalarını sürdürürken bir yandan da solo çalışmalar yaptı. 1990-1992 yılları arasında Ankara Birlik Tiyatrosu tarafından sahnelenen Pir Sultan Abdal oyununun müziklerini yapan Kızılırmak'ın bu oyuna diğer katkısı, Tuncay Akdoğan'ın (anlatıcı-ozan) ve İlkay Akkaya'nın (Pir Sultan'ın eşi Ballıhan) oyuncu olarak da sahnede yer almasıydı.

1991 yılında Tarık Akan ve Füsun Demirel'in oynadığı "Bir Küçük Bulut" filminin müziğini yaptı.

Kızılırmak'la birlikte başka birçok oyun müziği yapan Akkaya 2003'te Zafer Diper'in sahnelediği Talan adlı oyunda da rol aldı. Mayıs 2005'te Nazım Hikmet'in Şeyh Bedreddin Destanı adlı şiiri oyunlaştırılmış şekilde sahnelendi. Bu oyunun müziklerini de Kızılırmak yaptı. Oyun Küba’da sahnelendi; Ayrıca İlkay Akkaya ve Kızılırmak Küba Kültür Bakanlığı davetlisi olarak Havana şehrinde konser verdi.

Birçok müzisyenin ve grubun albümlerine konuk sanatçı olarak destek verdi. İlk solo albümü olan "Kül" ü 1999'da yayınladı. Yine 1999'da "Salkım Söğüt" adlı ortak bir çalışmada yer aldı. Daha sonra 2001'de "Unutma" adlı ikinci solo albümü yayınlandı. "Salkım Söğüt 4" de 2002 yılında yayınlandı. Üçüncü solo albümü olan "Yine" 2003 yılında yayınlandı. Son solo albümü olan "Yalnız" da Aralık 2005'te dinleyicileriyle buluştu.


aktuelbakis.com
26 Eylül 2007

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.