İlle Dostun Gülü...

İlle Dostun Gülü...

İlle Dostun Gülü...SERDAR DOĞAN Ne güzel söylemişsin güzel pirim; “şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun gülü...

A+A-

İlle Dostun Gülü...İlle Dostun Gülü...

SERDAR DOĞAN

Ne güzel söylemişsin güzel pirim; “şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun gülü yareler beni”… Diye. Madımak katliamın üzerinde on yedi yıl geçti, 2 Temmuz 1993 günü madımak oteli içinde kıstırılmış, sekiz saat taşlandıktan sonra ateşe verilerek, sevinç naraları içinde yakılmıştık. İslami-faşizmin, onun yedeğindeki siyasal erkin, kolluk güçlerinin geçen bu on yedi yılda tavrı hiç değişmedi; bizi taşlamaya ve yakmaya devam ettiler. Madımak, katliamdan hemen sonra tadilat edilerek ve altında bir kebapçı dükkânı açılarak tütmeye, bizi kanatmaya devam etti. Kardeşlerimizin, dostlarımızın, ustalarımızın yanık karanfil kokulu gülüşleri, kebap kokusuyla servis edildi yıllarca. O dükkânın açıldığı, ocağının yandığı her gün, ateşinin harlandığı her saat; tekrar tekrar taşlanıp, yakıldık. Pirimiz Koca Haydar’ı astılar, yetmedi; darağacının yerine diktikleri madımak otelinde 33 canımızı yaktılar, kesmedi; salyalı ağızlarıyla “et” yediler yıllarca… Madımak yanarken yaptıkları gibi, sadece seyrettiler bizi… Çünkü bizi incittiklerinin çok farkındaydılar…

Yakanlardan, yaktıranlardan, seyredenlerden yıllarda geçmiş olsa, başka bir tavır beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama ya dost bildiklerimizden? Madımak, geçen bu on yedi yıl içinde çok kişinin siyasetine, sazına, sözüne, partisine, rakı sofrasına meze oldu. Alevi Çalıştayı adı altında bir süredir devam eden saçmalıklar zirvesinden, yeni bir saçmalık daha yumurtlandı. Madımak Oteli yıkılmalı, yerine 37 ağaç ya da gül dikilmeli buyurdu bir bilen. Çok benimsendi masada oturan, Alevilikten, Madımakta yaşanan acıdan bi haber olanlar tarafından. Madımak yanarken alkışlayanlardan, kendilerini madımak katillerinin avukatı, savcısı, hamisi ilan edenlerden beklenebilecek bir davranıştı. Bizi asıl yakan, bu teklifin Madımak mağduru, tanığı Arif Sağ’dan gelmesiydi.  Akp temsilcilerinin de mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları bir öneriydi. Katliamın 17. Yıldönümünün ilk günlerindeyiz ama geçen on altı yıl boyunca tek dileğimiz, en büyük mücadelemiz Madımak müze olsun diyeydi. Hatta bazı oportünist-tatlı su solcusu dernek yöneticisi ve yandaşlarının “madımak, barış ve kardeşlik müzesi olsun”  dillendirmelerini bile önünü kesmiş, olacaksa madımağın bir “utanç” müzesi olması gerekliliğini kabul ettirmiş, duyarlı kamuoyununda desteğini almışken, üstelik madımak müze olsun bildirisinin altında sayın “sağ’ın” da imzası varken, hangi mantık, vicdan ya da muhasebeyle böyle bir teklifte bulunduğunun şokunu yaşamaktayız. Katliamın bilançosu 37,  Madımak Otelinde öldürülenlerin sayısı 35 kişidir.

Öldürülenlerin 33’ü Pir Sultan dostu, torunu, sanatçısı, diğer iki insan ise; sahiplerinin bile kaçtığı oteli; bizden korumaya, kollamaya çalışmak için kalan iki genç, emekçi otel görevlisidir. Oteli yıkıp, 37 gül dikelim dediğinde Arif Sağ; bizi yakmaya doyamamış, öfkesini boşaltamamış iki katilinde (nasıl öldüklerini devlet yetkilileri anlatmalı) dostlarımız, kardeşlerimiz, ustalarımızla birlikte anılacağı anlamını gelir... Hangi ortalama insan vicdanı; katille kurbanın mezar taşını ortaklaştırabilir? Üstelik o katillerin hedefi olmuş iken…  Ben kendi adıma, sayın “sağ” dan daha tutarlı direngen bir tavır beklemiyordum, geçen bu 16 yıl içinde çokta farklı bir tutum içinde olmadı. Pek çok TV programında, gazete röportajında “unuttuğunu, unutmak gerektiğini” söylemiştir. Her sakala bir tarak “gazeteci” savaş ay’ın, akıllara zarar Sivas programında sayın “sağ”; “unutmanın” erdemini sıraladıktan hemen sonra; savaş ay, çıkarttığı dansöz ile, kısmen de olsa oluşan efkârı dağıtmıştı… Geçen bu 16 yıl boyunca sayın “sağ”’ın Büyük Birlik Partisi Sivas il yönetimi için yaptığı aklama konuşmalarının da bir anlamı olmalı. Kendisi dışında, otelden büyük birlik partisine geçen 43 kişi; oteldeki ateş ve dumandan can havliyle kaçmaya çalışırken BBP yöneticileri tarafından nasıl tartaklandıklarını, hakarete uğradıklarını; şayet, saldırmak yerine, ilk anda içeriye alsalardı, belki otelde kimsenin ölmeyeceğini söylemişken. Aziz Nesin Hocanın koruması; komiser Mehmet’ de, karşılaştığı zorbalık sonrası; kimlik kartı ve beylik tabancasıyla nasıl “ikna ettiğini” anlatmışken. Yıllar önce donarken kurtardığı bir faşistin, o yanarken de onu kurtardığını ve ödeştiklerini anlattığı onlarca konuşmasına şahit olmuşsunuzdur. Öldürülen 33 dostumuzun tek suçları, yaşarken bir faşistle tanışmamış olmalarımıdır? 2008 Kasım ayında Ankara Sıhiye Meydanında yürüyen 150.000 insanın, 2009 yılı Kasım ayında Kadıköy’de toplanıp haykıran 500.000 kişinin taleplerinin en başında; madımak müze olacak gerçeği vardı. Alevi Bektaşi Federasyonu; başkanı, madımak mağduru Ali Balkız; Kazım Genç ve Fevzi Gümüş liderliğinde Pir Sultan Dernekleri ’  Yüz binleri toplayıp slogan olarak attırdıkları “madımak müze olacak” gerçekliğini; bir madımak mağduru, akp temsilcilerinin olduğu bir yerde; yerle bir ederken neden sustular, susmaya devam ediyorlar? Arif Sağ popülizmi her şeyin, her anlayışın önünde midir? Örgütün mü, kişilerin mi temsilcisisiniz!

Aralıksız yedi yıl devam eden; zaman aşımı davalarıyla yeniden görülen Sivas Katliamı davasına sayın “sağ” kaç defa katılmıştır? Yurt içi-dışı Sivas anma gecelerinden daha az olduğunu ben biliyorum. En gerekli anda, dostları ve kendisi için yapması gerekeni yapmayan; yıllarca süren davaya katılmayan, her sorulduğunda unutmak üzerine nutuk çeken Arif Sağ; mümkünse, Madımağın geleceği için fikir yürütmesin. Akp’nin ya da birilerinin Truva atı olmasın.

Gerçek Alevi kanaat önderleri, samimi ve ehliyetli dernek yöneticileri, madımağı yüreğinde bir kor gibi taşıyan herkes yeniden sesini yükseltip, “madımak utanç müzesi” olacak diyebilmeli...

Katliam üzerinden 17 yıl geçti ama acımız, öfkemiz, özlemişliğimiz dün gibi taze. Bilmeyenlere, yeni doğan çocuklarımıza, özellikle unutanlara inadına Madımağı anlatmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar yapılanlar, bundan sonra yapılması gerekenler belliyken, son dönemdeki boş vermişliği son vermek zorundayız. Belki kurmayı düşledikleri parti yoğunluğundan, Sivas Davasına katılmayan Pir Sultan Genel Merkezi yöneticilerine; özellikle avukat olan genel başkanına ve her etkinlikte madımak üzerine söz söyleyip bir kez olsun davalara katılmayan kurum yöneticilerine neredesiniz demeliyiz. 23 Aralık 2009 tarihinde Viyana’da yapılan Maraş Paneli sonunda, “neyse, havayı dağıtıp biraz gülelim, son söz olarak bir fıkrayla konuşmamı bitireyim” diyerek, Sivas için fıkra anlatabilen Ozan Emekçi'ye; katillerimizin, yakarken ve bu geçen 17 yıl içinde ne kadar ciddi olduklarını hatırlatıp, en azından cellâtlarımız kadar ciddi olmaya davet edip; Üzerine Madımağın isi, 33 ölümsüzümüzün anıları sinmiş olan Arif Sağ’a; Madımak utanç müzesinden başka bir şey olmamalı, sözlerinle madımağı bir daha “yakma” diyebilmeliyiz…

Ruhi Su ustanın bir şiirinde söylediği gibi; “ağaç demiş ki baltaya; sen beni kesemezdin ama ne yapayım ki sapın benden; bak şu ağacın bilgeliğine sen; ölen ben, öldüren benden”… Sivas Madımak acısı için bir şey yapmayacaksanız, gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz…
 
(Madımak Ölümsüzleri Aileleri Adına)
SERDAR DOĞAN

KAYNAK : Alevihaber.com - 14 Ocak 2010

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.