İzzettin Doğan'a Viyana'da sorulan sorular ve yanıtları

İzzettin Doğan'a Viyana'da sorulan sorular ve yanıtları

İzzettin Doğan'a Viyana'da sorulan sorular ve yanıtları-1‘Türkeş, Aleviler’den özür dileyecekti ama...’ Hallac Medien-...

A+A-

İzzettin Doğan'a Viyana'da sorulan sorular ve yanıtlarıİzzettin Doğan'a Viyana'da sorulan sorular ve yanıtları-1

‘Türkeş, Aleviler’den özür dileyecekti ama...’

Hallac Medien- Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın Viyana’da ‘Aleviliğin dünü, bugünü ve yarını’ adlı panelde muhattap olduğu soruları ve verdiği yanıtları yayımlamaya başlıyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Alevi hareketinin birlik ve diyalog olanakları ile engellerinin ortaya çıkarılması, belli başlı çizgilerinin yerli yerine oturtulması konusunda katkı sağlayacağı umuduyla, tartışmayı düzeyli bir zeminde tutarak kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Abidin Anıl (Ternitz AKM Bşk.): Elimde Hürriyet gazetesinin 22 Nisan 2008 tarihli bir küpürü var. ‘Aelviler kartları yeniden dağıtıyor’, diye bir başlık kullanılmış. Sizin, sayın Turgut Öker’in ve Alişan Hızlı beyin demeçleri var. Sayın Öker’in söylemi şu: Yeni kurulan CEM AAF’nin tüzüğü, Diyanet İşleri’ne bağlı ‘Türk İslam Birliği’ tarafından hazırlandı. Bu doğrultuda yeni bir federasyon kuruldu, amaç ise gelişen Alevi hareketini bölmek.

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Benim Hürriyet’in, özellikle de Almanya’da yayımlanan sayısını Türkiye’den izlemem mümkün değil. Kendi verdiğim beyanatların da peşine düşmem mümkün değil. Gazeteci gelir konuşur, beyanatını alır. Onun namusuna tevli ediyorum ben, söylediklerimi çarpıtmasın diye. CEM Vakfıi Alevi hareketini bölme gayreti içine girmiştir şeklindeki bir yakıştırma, çok büyük haksızlık olur. Olayın iki boyutu var: Bir kere, Türkiye’de Alevi hareketini başlatan CEM Vakfı zaten. Alevilerin anayasal haklarının, yasal haklarının mücadelesini CEM Vakfı başlatmıştır. O günkü yöneticiler, Hürriyet’e nasıl bir beyanat verdiler, doğrusunu isterseniz bilmiyorum. İlk defa da sizden dinliyorum. Ama şunu herkes iyi bilmeli, CEM Vakfı böyle bir yanlışa düşmez.

İkincisi, ‘Alevi hareketi parçalanıyor’ diyenlere, şunu sormanız lazım: Kardeşim, Alevi hareketi nedir? Alevilik nedir? Evvela, Aleviliğin değerlerini tanıyor musun? Yoksa, ‘bizim Alevilik sorunumuz yortur, bizim demokrasi sorunumuz vardır’ mı diyorsunuz? Eğer, ‘Alevilik İslam dışıdır’ diyorsa, zaten benim yolumla o arkadaşın yolu çakışmaz. Benim yanımda yer alamaz. Benim ufkumda da olmaz öyle birisi. Yalan mı söyleniyor bin küsür yıldır? Üç tane aklı evvel mi çıktı şimdi, ‘Alevilik İslam dışıdır’, diyecek! Haddine mi? Hangi bilgi birikimiyle? Peki, Ali’yi ve Oniki İmamlar’ı nereye koyuyorsunuz? Saygı duyduğunuz dedelerinizi nereye koyuyorsunuz? Yaşlı, okuması yazması olamayan birinin eline de bir kağıt sıkıştıracaklar, televizyona çıkarıp, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nı da kalkan yaparak, ‘hadi söyle’ diyecekler: ‘Alevilik İslam dışıdır.’ Alevileri bu kadar mı çocuk ve sahipsiz zannediyorlar.

Düşüncede çok farklı olabilir; biri der ki ‘ben Marksistim’, öbürü der ki ‘ben sosyalistim’, hatta onun da ötesine giederek kimisi der ki ‘ben Troçkistim’, ‘ben Maoistim’, ‘ben Che Gueveracıyım’... Bunların hepsini ben anlarım, ben bir üniversite hocasıyım. Düşünce özgürlüğünü hayatım boyunca savundum. Onların düşünce özgürlüklerini de savunurum. Ama o ayrı, inanç ayrı. İnancı, siyasete alet etmenin manası yok.

Abidin Anıl (Ternitz AKM Bşk.): Cem Tv yayın hayatına başladığı zaman çok sevinmiş ve çok heyecanlanmıştık. Ama süreç içerisinde bizi yaralayan bazı sahnelere şahit olduk. 1980 öncesi, birçok Alevi’yi ve devrimciyi işkencehanelerden geçiren Sadettin Tantan’ın, bizim kanalımıza çıkıp da bize akıl vermesi, bize yol göstermesi bizi derinden yaralamıştır. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Türkiye’de bu tür sorularla zaman zaman karşılaşıyorum. Ama siz daha uygar, düşünce farklılıklarına daha saygı gösterilen bir ülkedesiniz. Birisi sizin hasmınız, hatta düşmanınız dahi olsa, elini uzattığında almazsanız bu yakışık almaz. Bunlara alışacaksınız. Bana Türkeş geldiği zaman, hem de iki üç defa, kıyametler koptu. Erbakan geldiği zaman kıyametler koptu. Dünyada barıştan daha değerli bir meta yoktur ve o da ancak iki elle yapılır. Tek elle barış olmaz.

Şimdi ‘80’den önce Aleviler maalesef çok zalimane uygulamalara muhattap oldular. Bunun başını da belli bir parti çekiyordu. İki üç defa gelince, ben de nezaket gereği, evinde (Türkeş’i) ziyaret ettim. Yönetim Kurulu’ndan 7-8 arkadaşımla beraber. Sayın Türkeş, dedim, sizin Alevilere özür borcunuz var, halkın önünde kalkıp Alevilerden özür dilemelisiniz, dedim. ‘Neden hocam?’, dedi. Ben sizin yerinizde olsam, bir milliyetçi parti kurmayı düşünsem, Alevileri hedef kitle olarak alırım. Türklerin kültür dünyasını saz, edebiyat, felsefe, İslami anlayış oluşturur. Bunların hepsi de Aleviliktir, dedim. Arap değerlerini alıp milliyetçilik yapıyorsunuz, dedim. Çok şaşırdı ve ‘biz hiç bu açıdan bakmadık’, dedi. ‘‘Alevilerin vurulması işine gelince. Bizim Alevilerle hiç işimiz olmadı. Biz, hangi komünist genci yakaladıysak Alevi çıktı’’, dedi. Dedi ki, ‘‘Hocam şeref sözü, çıkıp özür dileyecem ama benim sözümü dinlemezler. Ne TRT yayımlar, ne diğer televizyonlar’’.

Şimdi, Türkeş ve Erbakan’la el sıkıştığımız, barıştığımız mı iyi oldu? Onların, kendi yanlışlarını görmelerini sağlamak mı daha iyi? Yoksa, sürekli kılıçları çekip, bir savaş alanı yaratmak mı? Eğer bir yerde barış varsa, elli adım attığınız yerde, ben yüzelli adım atarım. Kimki eleştirmek istiyor, ama hakaret etmeden, yasal ve terbiye sınırları içerisinde, Cem Tv’nin kapıları açıktır kendisine. Yaşar Nuri’den tutun Yaşar Okuyan’a ya da Tolga Yarman’dan tutun Onur Öymen’e kadar.

‘Otuz sene önce katildi! Olabilir.’

Dr. Haydar Sarı (Viyana Kültür Dairesi): Maraş katliamının baş sanıklarından Musa Serdar Çelebi’nin sizin danışmanlığınızı yaptığı iddialarına ne diyorsunuz?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Bu soruda ısrarlısınız: ‘80 öncesi bir katliama karışmış biriyle nasıl el sıkışırsınız’, demek istiyorsunuz. 80’den bu yana kaç sene geçti? 28 yıl değil mi? Yani bizim düşüncemizde, bizin inanç sistemimizde, kin ve nefrete hiç yer vermedik. Bu muhterem zatın, o tarihlerde ne yaptığını da bilmiyorum. Siz söylüyorsunuz. Belki dedikleriniz doğrudur da bilmiyorum. Ama o zaman tanımıyordum. Bugün de tanımadım. 2002-2003’ten sonra bu arkadaşı tanıdım. Tanıdığım dönemdeki konuşmalarını, ben olumlu bir yaklaşım olarak gördüm. Onu yargılamak, idam etmek benim işim değil. Ben bir akademisyenim, ceza yargıcı değilim. Önüme getirilen birisi de değil. Bir gün çıkıp, bir siyasi partinin bir grubuyla gelip tanışmak istiyor. Almanya’da çalıştığını, Alevi-Sünni ayrımının kaldırılmasının doğru olacağını, çünkü orada herkesin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Bunun dışında, öyle uzunlamasına, derinlemesine bir olay gelişmemiş. Otuz sene önce katildi! Olabilir. İnsanlar affediliyor.

İzzettin Doğan’ın Viyana’da sorulan sorular ve yanıtlar-II

Doğan: ‘Alevilik İslam dışıdır’ demek çatışma çıkarır!

Hallac Medien- Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın Viyana’da ‘Aleviliğin dünü, bugünü ve yarını’ adlı panelde muhattap olduğu soruları ve verdiği yanıtları yayımlamaya devam ediyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Alevi hareketinin birlik ve diyalog olanakları ile engellerinin ortaya çıkarılması, belli başlı çizgilerinin yerli yerine oturtulması konusunda katkı sağlayacağı umuduyla, tartışmayı düzeyli bir zeminde tutarak kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Dr. Haydar Sarı (Viyana Kültür Dairesi): Peki, sizin söylediğiniz gibi sayın Demirel, sayın Erbakan, sayın Türkeş ve Musa Serdar Çelebi gibi insanlarla ilişkiniz sürerken, bu geleneği neden Alevi dernekleri, konfederasyonları, Alevi kuruluşlarıyla sürdürmüyorsunuz?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Alevilerle neden işbirliği içine girmiyorsunuz, diyorsunuz. Bunu sormanız iyi oldu, çünkü böyle yanlış bir kanaat var. Ben düşüncelerimi başından söyledim; Alevileri kullanmak suretiyle siyasi rant elde etmek isteyenlerin, Alevileri kullanmak suretiyle siyasette mesafe almak isteyenlerin, her türlü ağır eleştirileri yaptıktan sonra gidip birilerinin kapısını çalarak, ‘bizi milletvekili yapın’ diyenlerin, siyaseten tutarlı olduklarını düşünmüyorum.

İkincisi, benim bu arkadaşlara karşı, isterseniz doğrudan isim koyalım, Turgut Bey’e karşı, Ankara’daki arkadaş Turan Eser’le ilgili olarak, özellikle Turan Bey’le Ankara’ya gittiğimde zaman zaman görüşüyorum. Diyorki, ‘Hocam oturalım bir kahve içelim’. ‘Hay hay’, diyorum ve oturupp birer kahve içiyoruz. ‘Ee hocam, biz hepimiz düşüncelerimizi saklı tutalım, mahfuz tutalım, amma biz beraber görünelim’, diyor. E niye beraber görünelim, düşüncelerimiz birleşmediği halde? Siz, ‘Alevilik İslam dışıdır’, diye savunuyor musunuz, diye soruyorum. ‘Hocam, o bizim kanaatimiz’, diyor. E kusura bakma, benim de bir kanaatim var. Bu kanaati taşıyan adamla ben aynı yolu yürümem, gayet açık söylüyorum. Ha bunu söylüyor diye de ben hiçbir zaman kendisine öyle ağır bir eleştiri yapmadım. Ben kendi hakkımı kullanıyorum sadece. Onun nasıl, ‘Alevilik İslam dışıdır’ deme özgürlüğü varsa, benim de bunu söyleyenle birlikte yürümeme gibi bir hakkım var, bunu kullanıyorum.

Dedim ki, benimle beraber yürümek, görünmek mi istiyorsunuz? ‘Evet’, dedi. Çıkın kamuoyunun önünde deyinki, ‘‘biz yanlış yaptık. ‘Alevilik İslam dışıdır’ derken, herhangi inceleme yapmadık, öyle bir kere ağzımızdan çıktı. Alevilik İslam’ım özüdür, içidir, her neyse...’ Bunu söyleyin, ben yanınızda olurum, dedim. Size destek veririm. Gelir sizin yanınızda bulunurum. Söyler misiniz bunui dedim. ‘Ama hocam, biz onu söylemeyelim’, dedi. Niye, böyle söylemekle yanlış mı söylemiş olacaksınız? ‘Yok ama bri kere söylemiş olduk.’ Şimdi, böyle şey olmaz. Halka karşı bu kadar ciddiyetsizlik olmaz.

Ama daha vahimi şudur: Benim Turgut Bey’e, Turan Bey’e herhangi bir antipatim yok. Tam tersine görüştüğümüzde öpüşürüz, sarılırız. Ama Alevilik sözkonusu olduğu zaman... Biraz önce ne dedim: Hatır için bilim olmaz. ‘Alevilik İslam dışıdır’ diyen, Alevilik’in a’sını dahi bilmiyordur. Alevilik’i bilmeyenlerin Alevilerin önderliğine soyunmaları uygun değildir ve Alevileri götürecekleri yer de çatışmadır. Bu da benim düşüncem. Bu yaklaşım, Alevi-Sünni çatışmasının temelini hazırlıyor. Sizin benimle bunu tartışmanız lazım. Hocam, Alevilik’i İslam’ın dışında tanımlarsak, Alevi-Sünni çatışmasının zeminini mi hazırlarız? Evet! Alevilik ayrı bir dinse, orada sizi imha etmeleri için tahrik edebilir uluslararası mihraklar.

Dr. Haydar Sarı (Viyana Kültür Dairesi): Bu tartışma yokken de Aleviler defalarca katledilmedi mi?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: O başka! Onu da engellemeye çalışıyoruz. Ama bir de o tartışma yokken dahi çatışılabiliniyorsa, bir de onun olduğunu düşünün. Aleviler mi? Yahu zaten Müslüman da değiller. Niye korumaya çalışalım ki? Vurun gitsin. Buradaki arkadaşlar mı gelecek o zaman Türkiye’deki milyonlarca insanı savunmaya? Yapmayın böyle yani.

İzzettin Doğan’ın Viyana’da sorulan sorular ve yanıtlar-III

Doğan: Demirel, yapay Alevi dernekleri kurdurttu

Hallac Medien- Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın Viyana’da ‘Aleviliğin dünü, bugünü ve yarını’ adlı panelde muhattap olduğu soruların ve verdiği yanıtların son bölümünü yayımlıyoruz. Amacımız, Alevi hareketinin birlik ve diyalog olanakları ile engellerinin ortaya çıkarılması, belli başlı çizgilerinin yerli yerine oturtulması konusunda katkı sağlayacağı umuduyla, tartışmayı düzeyli bir zeminde tutarak kamuoyunun dikkatine sunmaktı. Yeni değerlendirmeler gelirse yayımlamayı sürdüreceğiz.

Şeref Kaya: (Viyana AKB üyesi): Turan Eser buraya geldiğinde, panelde, bir soruya şöyle bir yanıt verdi: Biz, CEM Vakfı ile anlaşmaya gittik ama üç konuyu bize önkoşul olarak sundular. Eser, ‘‘CEM Vakfı, Türk-İslam Tezi’ni savunduğundan, Alevilik’i ırka dayalı tanımladığı ve kendi taslağını önkoşul olarak dayattığı için anlaşamadık’’, dedi. Bunun ne derece doğru olduğunu, bir de sizden duymak isteriz.

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Bizim Türk-İslam Sentezi’ni savunduğumuz yolunda bir eleştiri var. Doğrudur. Biz, Türk-İslam Sentezi’ni savunuyoruz. Ama Türkiye’de hep ne oldu biliyor musunuz? Sizin belki düşünmeye yeterince vaktiniz olmadı, işinizden gücünüzden dolayı. Ama ben üniversitede hocayım, benim işim düşünmek ve yazmak çizmek. Türk-İslam Sentezi diye bugüne kadar bize yutturulan, tamamen Arap-İslam Sentezi’dir. Arap törelerini, Arap İslam anlayışını, bugüne kadar Türk-İslam Sentezi diye halka yutturdular. Ta ki biz CEM Vakfı hareketiyle, ‘bu büyük bir yalandır, bu halkı aldatma hareketidir, bunun Türk-İslam’la ilgisi yoktur, Türkler İslam’ı böyle anlamadı’, deyinceye kadar. Türkler’in İslam anlayışı Alevilik’tir. Sazıyla, sözüyle, semahıyla, dedesiyle... Bu Orta Asya’da ortaya konmuş olan ve Ahmet Yesevi tarafından göçler yoluyla, Erdebil Dergahı’ndan da bir şeyler katarak, Anadolu yaylalarına gelindiği zaman burada uygulanan inanç biçiminin ismidir Alevilik. Bugüne kadar Türk-İslam Sentezi adı altında kurulan dernekleri devlete hakim olan güçler, Türk-İslam Sentezi adı altında tümü Arap-İslam Sentezi’dir. Türk-İslam Sentezi, Ahmet Yesevi ile başlamıştır, Ebul Vefa ile ve 150 yıl sonra da Hacı Bektaş Veli ile Anadolu’da devam edip, Balkanlar’dan Tuna boylarına kadar; Budapeşte’de Gülbaba Türbesi’ni görürsünüz. Demir Baba, Otman Baba, Kızıl Deli Sultan, Hasan Dede... Bunların hepsi semah ve müzik ile Kuran’ı yorumlamışlardır. Bu hareket bugün de bilmeye, öğrenmeye çalışan Batılı müttefekirlerin hayranlığını kazanmaya başladı. Amerika’nın en ünlü üniversitelerinde, Alevilik’le ilgili kürsüler açıldı. Alevilik artık gün ışığına çıkmıştır. Türk halklarının, (halkları diyorum. Çünkü Türk halkı diye bir tek halk yoltur, bütün o bölgede yaşayan halklara Türk deniyor. Azeri, Kazak, Kıpçak, Özbek, Kırgız) bunların İslam sentezi Alevilik’tir.

Onun için, o bir yanılgıdır. Yani bir arkadaşımız, Turan diye, bilmem bir grubun başkanıdır diye, eğer öyle bir şey söylüyorsa, evvela bilgisizliğini gidermesi lazım. Kusura bakmayın, ben bunu huzurlarınızda söylemek zorundayım. Hatır için bilim olmaz. Bilim doğruyu söyler. Türk-İslam Sentezi’dir Alevilik. Devlete hakim olmak için, bugüne kadar bize Arap-İslam Sentezi’ni yutturdular.

Salondan yükselen bir soru: Peki, Hz. Muhammed’i neyere koyacağız? O da mı Arap İslam’ını savundu ve uyguladı?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Hz. Muhammed ile bir ilişkisi yok. Hz. Muhammed, Arap Yarımadası’nda, Arap olmuş olabilir. Halkı, insanlığı Arap olarak irşada memur kılmış olabilir. Ama o öyledir diye, onun düşüncelerini benimsemek, niye size yanlış gelir? Asıl o zaman ırkçılık olur. Aslolan sözün, düşüncenin güzelliğidir. Muhammed olduğu için değil, o düşünceyi size tebliğ ettiği için onu seviyorsunuz. İsa, biliyorsunuz Musevi’dir. Ama İsa’yı sevenlere Hıristiyan diyoruz. Peki kimler Hıristiyan? Batı’da görüyorsunuz; Fransızlar, Cermen ırkı... Hepsi, tarih boyunca birbirlerini boğazlamışlardır. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. Yani aslolan, güzel düşünceyi kimin söylediğidir. Biz, Descard’ı neden seviyoruz? Akli düşünceyi hakim kılarak, hurafeleri yıktığı için Avrupa’da ve bugünkü Avrupa uygarlığını yarattığı için düşüncesiyle seviyoruz. Yoksa Fransız olduğu için değil. Ya da Hıristiyan olduğu için değil. Bunun gibi, son dinin tebliğcisi olarak ortaya çıkan bir insana hepimiz saygı duyarız. Hz. Muhammed, Kuran’ın teblüğinde aracı olmuştur çünkü.

Algül: ‘Kuran’daki işkenceci Allah, Aleviler’in Allah’ı değildir’

Rıza Algül (Araştırmacı-Yazar): Aleviler adına kurulmuş bütün derneklerin, kurumların birliğinden yanayım. Öncelikle bunun altını çiziyorum. Elbette platformlar farklı olabilir. Herkesi, aynı platformda bir araya getirmek mümkün değil. Çünkü, bana göre elbette ki herkes Alevi, ama sosyolojik açıdan bakarsak, herkes aynı zamanda belli bir dünya görüşünü taşıyan sınıfsal bir varlıktır. Bunu inkar edemeyiz. İnancı, bunların dışında tartışırsak, bölünmeyi devam ettiririz.

Anlaşmak için konuşmak gerekiyor. Konuşma olmadığı zaman kavgalar başlar. Ben katiyen insanların, halkların kavga etmesinden yana değilim. Kavgaları önlemek için de insanlara, sadece inanç anlamında değil, sosyal açıdan biz Alevileri, Alevi felsefesini, Alevi dünya görüşünü bugünkü veya gelecekteki toplumun neresine, hangi zeminine koyacağız, bunun yerini belirtmemiz lazım.

Şuna katılıyorum: İslam, Arap kültürü olarak getirildi. Hâlâ da egemen olunan yerlerde bu böyledir. Fakat bizim İslam’ı belli referanslardan da öğrenmemiz gerekir. Aynen katılıyorum, Aleviler İslam’ı gönül rahatlığıyla kabul etmediler. Ama bütün dinler, örneğin Hıristiyanlık da böyle yayılmıştır. Emperyaldirler. Bana göre İslam da Araplar’ın elinde emperyal bir dindir. Kılıçla, kan dökerek girmiştir yeni coğrafyalara. Oysa hiç kimse, tarihte, Aleviler’in birilerine inancını kabul ettirmek için kan döktüklerini gösteremez. Böyle bir şey yoktur. Yüz yıl direnmiş, sonunda demişler ki, ‘evet biz de Müslümanız, fakat biz başka Müslümanız’. İslam’da Arabi olan bütün şeyleri Türkleştirmişler, Farslaştırmışlar, Kürtleştirmişler... Muhalefet cephesinde yer alan herkes İslam!ı o anlamda yorumlamış. Yani, Kuran’daki işkenceci Allah, Aleviler’in Allah’ı değildir. Aleviler’in Allah’ı yardır, sevgidir. Ya da cehennem vb gibi, bunlar Alevilik’te yoktur. Öyleyse bunları da belirlememiz, bilmemiz lazım.

Kuran’a gelecek olursak: Kuran, İslam’ın en büyük referansıdır. Hacı Bektaş Veli, ‘Kuran insandır’ ya da ‘insan en büyük Kuran’dır’ dedi. Bu kavranın arkasına bakalım. ‘Aleviler’in kitabı yoktur’, derken ben, itirazlar yükseldi. Aleviler’in aslında milyonlarca kitabı vardır. Kimdir bu milyonlarca kitap? İnsan! Onun için, bana göre Alevilik, Kuran okuyarak öğrenilemez. Benim Kuran’ım Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Şeyh Bedrettin’dir. Bizim Kuran’ımız budur. Cemlerimizde bunu çok açık olarak sergiledik, sergiliyoruz.

Büyük tarihçi Taberi’nin aktardığına göre, daha Hz. Muhammed’in zamanında, sağlığında 27 tane savaş verilmiştir. Yani İslam’ın bu yönü var. Alevilik’teki sevgiyi bu 27 savaşın neresinde bulacağız? Bir de şunu sormak istiyorum: Cumhuriyet’le birlikte, Aleviler’in özgürlüklerine yönelik herhangi bir yenilik var mı? Hacı Bektaş Dergahı da içinde olmak üzere Alevi dergahları kapatılmadı mı? Cumhuriyet’in genel kazanımlarının dışında, Aleviler’e, Alevi olduklarından dolayı kazandırdığı ne olmuştur?

Doğan: Demirel, 750 milyar tahsis etti

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Teşekkür ederim Rıza Bey. Gördüğüm kadarıyla epeyce konuda mutabıkız, farklı çok şey görmüyorum. Sadece, Alevi derneklerinden söz ettiniz, o konuda sizi biraz uyarmak istiyorum. Siz buralarda yaşıyorsunuz, Türkiye’de bu konunun bir de arka planı var. 1992’den sonra, yani bizim sahaya çıkıp, ‘Paris Şartı’nın imzalanması dolayısıyla Aleviler’in hakkını vermelisiniz’, deyişimizden hemen sonra, CEM Vakfı’nın kurulmasından önce dahi bazı Alevi dernekleri ve vakıfları kurdurulmak istendi. Kim kurdurmak istedi? Tahmin edeceğiniz gibi, devlet organları! Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, ilk yaptığı işlerden bir tanesi, Aleviler CEM Vakfı etrafında toplanmasın diye, başka vakıf ve dernekler kurdurmak oldu. Hem de ismine, ‘Hacı Bektaş’ kelimesini koyarak! Alevi büyüklerini kullanmak ve istismar etmek pahasına. CEM Vakfı’na bir tek kuruş dahi vermezken, ama resmi görüşmelerde CEM Vakfı’nı muhattap alırken, el altından değil açık açık, 750 milyar lirayı, Cumhurbaşkanlığı bütçesinden o Çankaya’daki binanın yapılması için vermiştir. 50 milyarını, Malatya’da Hasan Meşeli ismindeki arkadaşın orada cemevi yapması için verdi. 100 milyarı, İzmir’de Selahattin ismindeki arkadaşın orada bir Alevi derneğini kurması için verdi. Yani yanılmayın, her Alevi derneği ismini taşıyan sizi mutluluğa boğmamalıdır.

Başkaları, Avrupa’da CEM Vakfı’nın anti-propagandasını yaptılar. İlginçtir ve bunu size açıklamamda hiçbir sakınca yok. Bir gün bir telefon aldım. Hasan isminde eski bir öğrencim aradı. Bir yerde ağırceza reisi olarak görev yapıyormuş şimdi. ‘Sizin’ dedi, ‘çabalarınızı görüyorum kahroluyorum. İstanbul’a gelmek, size bir şey söylemek istiyorum.’ Gel, dedim. Geldi ve bir saat kaldı ve sonra tekrar uçağa atlayıp gitti. Dedi ki, ‘o filan kişi var ya, televizyonlara çıkıp mangalda kül bırakmıyor, Alevilik şöyledir, Alevilik böyledir... O benim bacanağımdır. Alevi de değildir, Sünnidir. Ben senin çok yardımını gördüm, bunu söylemek istedim.’

Yani Türkiye’de bu oyunların oynanması, alışık olduğumuz bir olaydır. Devlet, laik bir devlet haline gelmiş değildir. Bugün Türkiye’de, ne yazık ki Mustafa Kemal’den sonra, devletin üzerinde yürüdüğü ray önemli ölçüde aşınmıştır. Bugün gördüğünüz devlet, Sünni devlet görünümünden de öteye gitmektedir.

‘Kuran insandır’ şeklinde bir şey söylediniz. Alevilik farklı yorumlamıyor ki Kuran’ı! Kuran’da diyor ki, ‘seni kendi özümden yarattım’. Bir başka ayette, ‘bir damla balçıktan yarattım, kıvamına gelince, ruhumdan üfledim’, diyor. Her iki ayette de insanın tanrısal bir özden oluştuğunu söylüyor. Hacı Bektaş ve ondan sonra gelenlerin, ‘insan Kuran’ın kendisidir’ ve Hz. Muhammed’in ‘Ali konuşan Kuran’dır’, demesi, bu olayın nasıl derinlemesine ele alındığını gösterir. Benim söylediklerim sizin söylediklerinizle çelişmiyor. Bu ayetleri en iyi yorumlayan Alevilik’tir diyorum. 

Rıza Algül (Araştırmacı-Yazar): O ayetlerin karşısına, yüz tane başka ayet koyabiliriz Kuran’dan. Buna ne diyeceksiniz?

Prof. Dr. İzzettin Doğan: Bu ayetlerin karşısına yüz tane ayet çıkartırsanız, yorumu doğru yaparsanız aynı kapıya çıkarsınız. Ama yorumu doğru yapmazsanız, yüz ayrı dehlize girersiniz, çıkışınız zorlanır, hepsi birbirine karışır.

Gelelim, Cumhuriyet’le ilgili mütalanıza. Cumhuriyet’te Aleviler, cemevleri yeterince yararlanamadı, dediniz. Bu doğrudur ama, bugüne kadar söylemedim ama söylemekte fayda var: Bu, stratejik bir karardı. Mustafa Kemal’in, dergahlar dahil kapatılması ama cemevlerine dokunmaması... Stratejik bir karardır. 385 yıl sonra, ilk defa Alevilik’le ilgili kitaplar yazdırılmıştır. Kimin zamanında? Mustafa Kemal’in zamanında. Fuat Köprülü ile birlikte, ‘Tarihte İlk Tasavvuflar’ adlı kitapta, daha sonra ‘Alevilik-Bektaşiliğin İçyüzü’ diye, düşünün cesaretle bu kitaplar yazılabilmiştir. Yine 1937’de Fuat Köprülü, on sene önce Ahmet Yesevi için Nakşi ya da Sünni demesine rağmen, on yıl sonra yani ölümünden bir sene önce, ‘Ahmet Yesevi bir Alevi dedesidir ve Alevidir’, demiştir. Yani halkın alıştırılması için on yıl geçmiştir. Onun için, Mustafa Kemal yapılabileni çok fazlasıyla yapmıştır bana göre.

Doğan: Mustafa Kemal’in en yakınları Dersim mebuslarıydı

Alevilerin kendini o dönem rahat hissettiklerini göstermek için başka deliller de var. Mustafa Kemal’in yanında daima birkaç tane Dersimli mebus var. Her seferinde en yakınları Dersim mebuslarıdır. Mustafa Özcan, Hasan Hayri Bey, Hüseyin Ağa, Diyap Ağa, Kareli Mehmet Efendi... Halbuki Dersim küçük bir il. En fazla bir, bilemediniz iki milletvekili çıkarması gerekir. Mustafa Kemal, Dersim kökenlilerden daima güç almıştır, cesaret bulmuştur. Devrim kanunları çıktığı zaman, bir tarafında Mevlevi dedesi Abdülvahip Efendi oturmuştur, öbür tarafında Bektaşi babası, dedesi Cemalettin Çelebi Efendi. Diğer sıralarda da otoritesini koruyan Dersim mebusları vardır.

Ama biz kendi tarihimize yabancı kılındık. 1923’ten 1938’e kadar olan dönemi, 15 yıllık dönem, henüz ne yazık ki Türk halkına doğrusuyla öğretilmiyor.

http://www.hallac.org/ - 14 Haziran 2008

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.