'Kakalanan' tarihin sonu

'Kakalanan' tarihin sonu

'Kakalanan' tarihin sonuMete ÇUBUKÇU Wall Street’de “Sınıf Savaşı Suçları”.Neoliberal sistemin kuralsızlığı...

A+A-

'Kakalanan' tarihin sonu'Kakalanan' tarihin sonu

Mete ÇUBUKÇU

Wall Street’de “Sınıf Savaşı Suçları”.

Neoliberal sistemin kuralsızlığı içinde devletten söz etmek bir yana, ‘ekonomi’ ve ‘devlet’ kelimelerini yana yana kullanmaktan imtina edenler, bu tür tartışmalara girenleri ayıplayanlar, şimdi ABD’nin bankalara devlet aracılığıyla el koymasına ne diyecekler? Merak ediliyor

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Hatırlatmak gerekir. Francis Fukuyama isimli zat-ı muhterem “tarihin sonu”nu ilan etmiş, dünya ve Türkiye’de bildik çevreler uzun süre zafer naraları arasında bu tezi allayıp pullayıp sakız gibi çiğnemişlerdi. Ne diyordu Fukuyama? 1989 tarihli tez, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte kapitalizmin küresel zaferini ilan ediyordu. Fukuyama her ne kadar 10 yıl sonra bu tezinden çark etmeye başlasa da uzun süre akademi çevrelerinde ve gazete yorumcuları arasında ciddi ciddi tartışıldı. Oysa Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezi Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” ile birlikte Amerikan neoconlarının “Yeni Dünya Düzeni”ne kuramsal çerçeve oluşturma çabasından, neoliberalizmin çarkına su taşımaktan başka bir şey değildi.

Soğuk Savaş sonrası yeni düşman arayan bu ideolojik perspektif, kapitalizmi en vahşi, en kuralsız, neo şekli ile dünyaya hakim kılmayı, bu hakimiyeti de güç, şiddet, savaş ve işgallerle hayata geçirmeyi hedefliyordu. Bu sadece ekonomik anlamda, yeni bir sömürü düzeni değil, ideolojik olarak da insanları boyun eğmeye zorlayan, tek ve mutlak doğru olduğunu kabul ettirmeye çalışan gizli zorbalıktı. Daha sonra açıktan, tehditkâr bir biçime dönüştü. Hatırlarsak: 11 Eylül sonrasının, Irak, Afganistan işgalin sırasındaki “ya bizdensiniz ya onlarlardan” şiarı klasik bir emperyal sömürü ve savaş düzeninden öte “diğerlerine” ikna olmadıkları ya da yoldan çıktıkları zaman başlarına neler gelebileceğini gösteren ideolojik yapılanmanın ilk adımını oluşturdu. İnsani ve siyasi olarak küstah, ekonomik olarak kural tanımaz kapitalist yaklaşım 30 yıldır zihnimizi, dünyamızı ve insanlığımızı iğfal etmeye çalışıyor.

‘Her yol neoliberalizme çıkar’

Fukuyama’nın tezi, neoliberalizmin kural tanımaz, saldırgan ve vicdansız yöntemlerine meşruiyet kazandırma işlevinin öncü gücü olarak tarihe geçti. Fukuyama ‘bizim gibi düşünmeli, kapitalizme boyun eğmelisiniz. Çünkü bundan sonrası, ötesi yok’ demek istiyordu. Fukuyamagiller de neoliberalizmin elçileri olarak kullandı bu tezi. Çünkü reel sosyalizm çökmüş, dünyada kapitalizmden başka alternatif kalmamıştı. Üstelik tüm sosyalizm tarihi Sovyetler Birliği’nin “reel sosyalizm” deneyimine indirgenerek mahkûm edilmişti. Hoş, sosyalistler de bunalımı kolay aşacak gibi görünmüyor ya, neyse...

Fukuyama daha sonra bu tezden dönmeye kalktı. Devletin İnşası adlı kitabında yoksul, antidemokratik, yolsuzluklarla boğuşan devletlerin “zayıf devletler” olduğunu ilan ederek, bu kez ulus-devletin önemine değindi. Yani ulus-devlet olamayanlar kapitalist sisteme uymuyorlardı. Ama, derdi devletlerin siyasi olarak zayıflığının demokratik mekanizmalarla güçlendirilmesi, insan hakları, şeffaflık, kadın hakları, adil seçimler gibi unsurlar değil, neoliberal sistemin işleyebilmesiydi. Dolayısıyla ideolojik olarak her türlü antidemokratik yöntemi savunanlarla iş tutanlar, neoliberal sistem işlediği sürece pek şikâyetçi görünmüyordu. Fukuyama’nın derdi de zaten zayıf devletler dediği kesimin neoliberal sistemi işletemediği kaygısıydı. Yoksa demokrasi öncelikli değildi onnun için. Zayıf yani diktatörlük ve monarşi benzeri yönetimler neoliberalizm işledikçe zaten önemli değildi.

Tarihin sonu tezi, duvarın çökmesiyle simgelenen sosyalist sistemlerin çöktüğü bir ortamda yazılmıştı; milliyetçilik, faşizm ve komünizmi sona erdirmiş, hepsini ölü ideolojiler olarak ilan etmişti. İnsanoğlu için en iyi sistemin liberalizm olduğuna karar verilmişti. Ancak ardından yaşanan mikro milliyetçi savaşlar, komşularını katleden eski dostlar bu tezin ilk ayağını kırdı. Bosna’dan Kafkaslar’a kadar benzer durumlar yaşandı.

Tarihin sonu ‘sistemin duvarı’na çarptı

Ama iki hafta önce, tıpkı 1989’daki Berlin Duvarı gibi bu kez de başka bir duvar yıkıldı: Wall Street. Sanal ekonominin, olmayan paraların, üretime dayanmayan ve paylaşılmayan zenginliklerin, değeri olmayan birtakım kağıtların, şımarık bir finans sektörünün son 30 yılda yaşadığı sahte, şişirilmiş, görgüsüz zenginliklerin sanal dünyası çöktü. Üstelik yükünü dünyanın yoksullarına yıkarak. Kapitalizmin hovardaları, beyaz yakalı şımarıklar, kuralsız ve karşılıksız paradan başka ekonomik değer bilmeyen, insan hayatını birtakım rakamlarla özdeşleştiren, Irak savaşını muhasebe defteri mantığı ile kazanç kayıp hesabına dökenler, başkalarının paralarıyla yoksulların hayatını karartanlar, işgalleri destekleyenlerin dünyası bir anda çöktü. Geride yaklaşık 700 milyar dolarlık bir enkaz bırakarak. Kapitalizm çökmese bile bir kez daha deşifre oldu. Wall Street; yani dünya kapitalizminin amiral gemisinin karaya oturduğu mekân, bu kez kendi sisteminin duvarına çarptı.

Geçtiğimiz günlerde, batan para beş yıldır Irak’ın işgali için harcanan paraya eşdeğer bir rakam. Yüz binlerce insanın hayatına malolan ve geleceği belirsiz, insanlık dışı bir ülke haline getirilen Irak’ta harcanan paralara sesini çıkarmayan Amerikan vergi mükellefleri ve başkan adayları şimdi, bu 700 milyarı tartışıyor; cebinden çıkacak verginin hesabını yapıyor. “Yabancılaşmanın böylesi” demek geliyor insanın içinden.

Yeni dünya düzeninin yarattığı insan tipolojisine uygun davranan Amerikan vergi mükellefleri, dünyanın herhangi bir bölgesinde olan bitenle nasıl bir ilişki kurduğunu da ortaya koydu bu krizle.

Yaşasın ‘devlet’!

Ama daha da önemlisi, neoliberal sistemin kuralsızlığı içinde devletten söz etmek bir yana, ‘ekonomi’ ve ‘devlet’ kelimelerini yana yana kullanmaktan imtina edenler, bu tür tartışmalara girenleri ayıplayanlar, şimdi ABD’nin bankalara devlet aracılığıyla el koymasına ne diyecekler? Merak ediliyor.

Bazı yorumcular Wall Street’in çöküşünü 1989’daki Berlin duvarının çöküşü ile eşdeğer buluyor. Ancak, nasıl Berlin duvarı sosyalizm ütopyasının çöküşü değilse, Wall Street krizi de kapitalizmin sonu anlamına gelmiyor. Ama sistemde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da biliniyor.

Tarihin sonu tezine göre, bundan sonra bildiğimiz anlamda ‘tarih’ bitecek, tüm dünya, süreç içinde, kapitalist ekonominin engelsiz alanı haline gelecekti. Buna, ‘insanlığın bittiği yer’ demek daha doğru olurdu. Umarız ABD ve tüm dünyanın kapitalistleri, kapitalizmsevenler ya da her şeyin kapitalizmin mantığı ile işleyeceğine inanan “postmodern inançsızlar” bu krizle kendilerine gelerek, üretimde ve zenginliklerin paylaşımında daha adil bir refah düzeni konusunda kafa yorarlar. Ama iş arsız kapitalistlerden çok sosyalistlere düşecek gibi görünüyor. Çünkü sistemin daha adil hale gelmesinin anahtarı soldan, sosyal ve kamu politikalarından geçiyor. Bu başlıkların daha çok devreye girmesi de daha çok konuşulmasında ve bu konudaki mücadelede yatıyor.

Her şerden bir hayır doğar derler. Neokapitalistler, bu kriz için “ne der, ne sonuç çıkarır” bilinmez ama bizler, bizlere “kakalanmaya” çalışılan ideolojik bombardımanı, Fukuyama, Huntington gibi zihin iğfal şebekelerini ve savunucularını deşifre etmeye devam etmeliyiz; yıllar sonra “haklıymışsınız” deniyor olsa bile. Çünkü, dünya ve insanlık neokapitalistler ve ideologlarına teslim edilecek kadar sahipsiz olmamalı.

METE ÇUBUKÇU: NTV
RADİKAL İKİ - 5 Ekim 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.