KANLI PAZAR : Kış ortasında bir güneşli Pazardı

KANLI PAZAR : Kış ortasında bir güneşli Pazardı

derkenar: Kış ortasında bir güneşli PazardıABD GEMİLERİNİ KIBLE ALIP NAMAZ KILANLAR TAKSİM MEYDANI'NI KANA BOYADILARİşte ibretlik belge. Dolmabahçe'de...

A+A-

KANLI PAZAR : Kış ortasında bir güneşli Pazardıderkenar: Kış ortasında bir güneşli Pazardı

ABD GEMİLERİNİ KIBLE ALIP NAMAZ KILANLAR TAKSİM MEYDANI'NI KANA BOYADILAR

İşte ibretlik belge. Dolmabahçe'de 6. Filo'yu kıble alıp, namaz kılanlar...

Yıl 1969, Şubat ayı... Amerikan 6. Filo'su yeniden Dolmabahçe açıklarında... 1967 yılından başlayarak Türkiye'ye gelen Amerikan 6. Filo'su; her defasında devrimci, yurtsever gençliğin anti-amerikan, anti-emperyalist protestosu ile karşılanır. Bu kez de öyle olacaktır...

10 Şubat 1969 günü 6. Filo, Dolmabahçe açıklarına demirler. Ve devrimci gençliğin protesto eylemleri başlar. 10 Şubat günü devrimci öğrenciler tarafından Dolmabahçe Rıhtımı gönderine, 11 Şubat günü ise İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yangın Kulesi'ne Vedat Demircioğlu anısına bayrak çekilir. Sağcı basın bu olayı; "Kuleye Kızıl Bayrak Çekildi" şeklinde verir.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi öğrenci Vedat Demircioğlu, 24 Temmuz 1968'de öldürülmüştü. Temmuz 1968'de İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eden devrimcilere, İTÜ Gümüşsüyü binasında saldıran polis ardında elliden fazla yaralı bırakmış, yetmemiş Vedat Demircioğlu'nu yurdun penceresinden aşağı atmıştı. Vedat komadayken devrimciler, Dolmabahçe'ye yürüyerek Amerikan askerlerini teknelerine binemeden denize dökmüştü...

16 Şubat Pazar günü çeşitli gençlik örgütleri tarafından düzenlenecek "Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü" için hazırlıklar başlar. Yürüyüş için gerekli izin alınır. Ancak yürüyüşe hazırlananlar sadece devrimci öğrenciler değildir...

14 Şubat Cuma günü gericiler ile faşistler, "Bayrağa Saygı Mitingi" düzenlerler. Komünizmle Mücadele Dernekleri Başkanı İlhan Darendelioğlu, Cuma akşamı Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) binasında kürsüden: "Pazar günü komünistler miting yapacak. Biz bu mitingte savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasınla gelsin." diyerek resmen savaşa çağrı yapacaktır...

Çağrı yapacak olan sadece o değildir. Şimdilerde Milli gazete yazarı olan Mehmet Şevket Eygi de Müslümanları "Cihad"a çağıracaktır. Sağcı Bugün gazetesi yazarı Mehmet Şevki Eygi, 15 Şubat Cumartesi günü yayınlanan "Cihada Hazır Olunuz" yazısıyla Müslümanlara şöyle seslenecektir: "Bilmiş olunuz ki, büyük fırtına başlamak üzeredir. Müslümanlar ile kızıl kâfirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. İmtihan günleri gelip çatmıştır. Kaderden kaçmak kurtulmak ne mümkün... (...)

Stalin'in ve benzeri Deccalların piçleri olan kızıl veletler sokaklara dökülüp, Türkiye'yi yıkmak isterlerse bütün Müslümanları karşılarında bulmalıdırlar. Onlarda taş, sopa, demir, molotofkokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz. (...)

Ey kızıl kafirler! Ey Deccal veletleri. Ey Mao'nun, Ho Şi Minh'in Nâzım'ın, Stalin'in kulları. Ayağınızı denk alın. Allah'ın kulları geliyor... Cihad eden zelil olmaz, sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır."

KIBLE... 6. FİLO!

16 Şubat Pazar sabahı saat 11.00'de, sayıları otuz bini bulan devrimci gençler Beyazıt Meydanı'ndan Taksim Meydanı'na doğru "Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü"ne başlarlar. Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy, Tophane, Gümüşsüyü güzergâhını izleyen yürüyüş kolu Gümüşsuyu'nda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) önünde öldürülen arkadaşları Vedat Demircioğlu için saygı duruşunda bulunurlar...

Devrimci gençler Beyazıt'tan Gümüşsuyu'na doğru yürürken, gerici ve faşistler de hazırlıklarını tamamlamışlardır. Dolmabahçe Cami-i önünde buluşan kara kalabalıklar önce 6. Filo'yu kıble alarak namaza dururlar. Gümüşsüyü sırtları, 6. Filo'ya secde eden kamyon ve otobüslerle Anadolu'nun dört bir yanından taşınan "Cihad" aşkıyla yanan binlerce ümmetçi ile dolar. Namazın ardından molotof kokteylleri, bıçaklar, baltalar, sopalar, taşlar dağıtılır. Ve kalabalık tekbir çekerek, "Ya tam susturacağız, Ya kan kusturacağız!", "Kanımız aksa da zafer İslam'ın!" sloganlarıyla Taksim Meydanı'na yürümeye başlar. Taksim Parkı'nda yeniden namaza duran karakalabalık, artık "savaşa" hazırdır!..

1968 öğrenci liderlerinden, İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Harun Karadeniz'in "Olaylı Yıllar ve Gençlik" isimli kitabından okuyalım: "16 Şubat'ta çatışma çıkacağı ortadaydı... Durum ne kadar sakıncalı olursa olsun, biz silahlanmadan ve kendimizi kavgaya göre hazırlamadan yürüyecektik. (...)

İlk haber Dolmabahçe Camii'nden geldi. Kalabalık bir grup cami çevresinde toplanmış namaz kılıyordu.Topluluğun çoğunluğu sakallı, bereli kimselerdi. Bize saldıracak olanlar bunlardı. Şehrin yabancısıydılar, garip bir sessizlik içinde ve merakla çevrelerini seyrediyorlardı." [1]

Yürüyüş kolu, İTÜ'yü geçmiş Taksim'e doğru ilerlemektedir. Saat 16.20'de bin kişilik bir grup, Taksim Meydan'ına doğru girdiğinde bütün gün olup biteni seyreden polis, birden hareketlenerek yürüyüş kolunu bölüp, bombalar atarak dağıtmaya başlar. Büyük grup tekrar Gümüşsuyu'na doğru dağılırken, bütün gün bu anı bekleyen gözü dönmüş mollalar, alana girmiş olan gruba tekbir çekerek, "Kahrolsun Komünistler!" sloganıyla taş, sopa, bıçak, balta "Allah ne verdiyse" saldırırlar. Kısa bir süre içinde korkunç bir saldırı yaşanır. Yaralananlar bir kez de polis tarafından dövülerek, gözaltına alınırlar. 1500 polis eşliğinde gerçekleşen bu saldırıda iki işçi bıçaklanarak öldürülür. TİP üyesi Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan isimli işçiler yaşamını yitirirken, 200'den fazla devrimci de yaralanmıştır...

Saldırganlar zafer çığlıkları atarak, ellerinde sopalarla uzun süre Taksim Meydanı'nı tavaf ederler. Taksim Meydanı savaş alanına dönmüş, yaralılar Taksim İlk Yardım Hastanesi'ne kaldırılmıştır...

Ertesi gün gazetelerde olayın fotoğrafları yayınlanır. Türkiye'nin en büyük gazetesi olayı, "Kanlı Pazar Bu miting değil, kardeş kavgası" başlığı ile duyurur. Hangi gazete mi? Elbette Hürriyet... Ne biçim bir kavgadır ki bu, binlerce çember sakallı, takkeli, karanlık ruhlu ve karanlık yüzlü "insan" tarafından öldürülen, yaralananlar onlardan kimsenin kılına bile ufacık bir zarar vermemiştir...

"İRTİCAİ BİR HAREKET DEĞİLDİ..."

Gazetelerde yayınlanan fotoğraflar arasında birkaç kare fotoğraf vardır ki, hiçbir söze gerek duymamaktadır. Yerde yatan bir devrimci, ona sopayla vuran biri ve elindeki bıçağı saplamak üzere olan bir başkası... Hemen yanı başında da olayı sadece seyreden bir toplum polisi... Karısı Eflan ve küçük kızı Elife hatıra kalan Turgut Aykaç'ın ölmeden önce çekilen son fotoğraflarıdır bunlar!..

Sonra... Sonra eli bıçaklı kişi ve toplum polisi bulunur ve savcılar tarafından sorgulanırlar. Eli bıçaklı olan bir belediye zabıtasıdır. Seyit Atmaca: "Bıçağı yerde buldum" der ve serbest bırakılır. Toplum polisi ise tutuklanır. Ancak mahkeme tarafından Haşim Bozkurt da "suçsuz" bulunarak serbest bırakılacaktır. İnsanın aklı almıyor. Binlerce kişi, güpegündüz Taksim Meydanı'nı savaş alanına çeviriyor, iki cinayet işliyor, 200 kişiyi yaralıyor ve yakalanan bir kişi bile yok! Ne "güvenlik" ama...

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği'nin 21 Şubat'ta çıkardığı "Kanlı Pazar" gazetesinin olayla ilgili yorumunu birlikte okuyalım: "Düpedüz oyundu bu. Amerika'nın işbirliğini övdüğü iktidarın, polisleri ve çember sakallıları yurtseverlere karşı saldırttığı bir oyundu. Yakasında bayrak olmayan herkese vuruyorlardı... Ve Anti-Toplum' polisleri, suçlu diye yaralı, dövülmüş yurtsever yürüyüşçüleri nezarete götürüyorlardı. Bu saldırı olurken 6. Filo'dan kalkan bir helikopter alay eder gibi olayları havadan izliyor, Amerikalılar otellerde içki ve kadın âlemleri yapıyor, iktidar da AP'nin kuruluş balosunu kutluyordu." [2]

31 Mart'tan sonra en büyük gerici ayaklanma olarak nitelenen "Kanlı Pazar"ın ardından tepkiler birbiri ardına geldi. Genç Sinemacılar Grubu, olayı baştan sona filme çekmiştir. Gerçek bütün çıplaklığı ile ortadadır ve mızrak çuvala sığmamaktadır. Ama iktidar olayı örtmeye kararlıdır...

Genç Sinemacılar Grubu'nun filminin televizyonda gösterilmesi, Başbakan Demirel tarafından engellenir. Olay Meclis'te de tartışılır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Nihat Erim, Meclis kürsüsünden söz konusu film için şunları söyleyecektir: "Filmde polislerle sopalıların öpüştüğü görülüyor, beraber aynı istikametlere koştukları görülüyor. O film görülecek şey... Cihad çağrıları oluyor, sopalar hazırlanıyor, bıçaklar bileniyor, ve bunlar hadise günü ellerinde, paltolarının altında, koltuklarının altında bu aletlerle Gümüşsuyu'ndan Taksim'e doğru çıkıyorlar. Herkes bunu görüyor, halk görüyor, hükümetin görmekle vazifeli memurları görmüyor nedense."

Başbakan Demirel, İçişleri Bakanı Faruk Sükan, İstanbul Valisi Vefa Poyraz olay karşısında kayıtsız kalmayı tercih ederler. Yıllar sonra olay hakkında yorum yapan Vali Vefa Poyraz: "İrtica-i bir hareket değildi..." derken İçişleri Bakanı Faruk Sükan: "Tamamen komünistlerin tertibi. Orada bir tek dinci grubun tahriki yoktur..." demeyi sürdürecektir. Başbakan Demirel'in; "Sorumluluğumuz olsaydı, külümüzü havaya savururlardı..." sözü aslında her şeyi açıklamakta. Haklılar...onlar hiçbir zaman "sorumlu" olmadılar ki!

Tarihe bir derkenar daha... Bir yanda Amerika'yı ve onun askeri gücü 6. Filo'yu koruyan, kollayan "İslamcılar" ile "Milliyetçiler", diğer yanda da Amerika ve onun askeri gücü 6. Filo'yu protesto eden, karşı çıkan "Devrimciler"... Kim derdi ki o zaman, bir gün gelecek "İslamcılar", Irak'ta yapılan insanlık dışı zulümden dolayı Amerika'yı protesto edecek, karşı çıkacak?..

[1] Olaylı Yıllar ve Gençlik, Harun Karadeniz, May Yayınları, 1977.

[2] Kanlı Pazar gazetesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği, 21 Şubat 1969.

Elifin Babası

Bir yürekli kişiydi

Elifin babası bir aydın kişi

Er kişi niyetine el bağladılar sağlığında

Kıblesini şaşıranlar

Amerikan gemilerine karşı diri diri

Kıldılar namazını

Dolmabahçe'de

Bir öğle üzeri

Demir atmış bağımsızlığımıza

Gemiler gemiler çirkin gemiler

Kış ortasında bir güneşli pazardı

Sağdı henüz

Vardır böyle pazarlar yaşantılarımızda

Ama hiç bir pazar böylesine utanç verici

Böylesine aşağılık olamazdı çağımızda

Rıfat İlgaz

1970 - Güvercinim Uyur mu -1974.

FEZA KÜRKÇÜOĞLU

BİRGÜN - 10 Şubat 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.