Kuyruklu Kürtler, pis Araplar...

Kuyruklu Kürtler, pis Araplar...

Kuyruklu Kürtler, pis Araplar...Tufan Sertlek / Sendika.Org  Bir, iki, üçler, yaşasın Türkler, dört, beş, altı Polonya battı,...

A+A-

Kuyruklu Kürtler, pis Araplar...Kuyruklu Kürtler, pis Araplar...

Tufan Sertlek / Sendika.Org
 
Bir, iki, üçler, yaşasın Türkler, dört, beş, altı Polonya battı, yedi, sekiz, dokuz Alman domuz, on, onbir, oniki İtalya tilki, onüç, ondört, onbeş Ruslar kalleş diye devam eden bir çocuk şarkımız vardı. Sanırım ikinci dünya savaşı sıralarında üretilmiş Türk milliyetçiliğini öven bir şarkı olsa gerek…

Türkler egemen oldukları topraklarda milliyetçi söylemlerle ruhunu beslemeye çalıştı. Milliyetçiliğin yetmediği yerde İslam sosuyla süslenmiş ideolojilerle düzenin adamları olmaları sağlandı. Şimdilerde ise aslı İslam, sosu Türk milliyetçiliği olarak yeniden üretilmiş olması bu ikilinin birbirine ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyor.

Biz Türklerin ilk düşmanı Ermenilerdi. Anadolu’yu paylaşmak yerine tarihte örneği –belki de- görülmemiş bir planla “tehcir” edildiler. Aylar süren yolculuklarla yollarda öldürüldüler, öldüler, hastalandılar… Ardından bu ayıbı örtmek için Ermeniler hakkında bin türlü yalan hikaye uyduruldu. Gündelik dilde daha kolay söylensin ve popülerleşsin diye aşağılayıcı “deyim” ler uyduruldu. Bunlardan bizim çocukluğumuza kadar gelenleri burada yazılamayacak kadar aşağılayıcı ve utanç vericiydi ki 1970’li yıllarda halen tek tük de olsa Ermeni komşularımız vardı.

Araplar tıpkı Ermeniler gibi çöken bir imparatorluğun altında kalmamak ve uluslaşmak için kendi devletlerini kurmaya yöneldiler. Burada İngiliz emperyalizminin rolü şöyleymiş böyleymiş demenin bir anlamı yoktur. Aynı şey Ermenilerin talepleri için de geçerlidir. Bugünlere kadar “Araplar bizi arkadan vurdu”, “Kalleş Araplar”söylemiyle geldik. Gündelik dilde Arapları aşağılamak için en çok onların “pis” olmalarından bahsettik. Ellerini yıkamazlar, yolun ortasına kakalarını yaparlar, apartmanda eşek beslerler… Ne yapmalarını istiyorduk onlardan… Osmanlı çok uluslu bir imparatorluktu ve dağılma sürecine girdiğinden tabii ki her millet kendi kaderinin çaresine bakacaktı… Başka bir şey olması mümkün müydü? Türkiye Cumhuriyeti’ne giden İttihat ve Terakki iktidarı sanki başka bir dinamiğin sonunda ortaya çıkmıştı?

Kürtler ise Osmanlı’nın çöküş sürecinde devlet kurma kabiliyetine sahip araçları (entelektüelleri, sermaye sınıfı, modern örgütlenme yapıları vb.) zayıf olduğundan buna cesaret edemediler ve Türklerin yönetici sınıflarıyla anlaştılar. Resmi belgelere göre Atatürk Kürtlere özerk bir yönetim sözü vermişti. Türklerle kader birliğini seçen sadece Kürtlerdi ve çok kötü yanıldılar. Yanılmakla kalmadılar “yok” sayıldılar. Ne “kuyruklu” oldukları kaldı ne de “kıro”. Bir dizi itiraz-isyandan sonra PKK bu tarihsel gafleti telafi etmek istercesine Kürtlerin kaderini Kürt ve Türk egemen sınıflarından ayırmak için bir hareket başlattı. Bu sefer de “bölücü” yaftasını yediler. Kürtlerin “ama siz zaten bizi yok sayarak yeterince bölücülük yaptınız” itirazlarını duymak istemedik. Çünkü biz egemen millettik, biz ne dersek o olacaktı.

Arada Yunanlıları unutmayalım. Bizdeki Yunan düşmanlığı İzmir ve havalisinde yaptıkları işgalci zulümden ileri gelir ama orada da Yunanlıları İzmir’e çıkartan İngilizlere gücümüz yetmediğinden Yunanlılara kafa tutmaya bayılırız. Bizde hiç İngiliz düşmanlığı yoktur. Fransızlara düşmanlığımız ise Urfa ve Antep’te yaptıkları zulüm için değil yakın dönemde Ermenileri destekleyen kararlar aldıkları içindir.

Bir-iki haftadır Sünni ve Türk aile geleneği olan birisi olarak tuhaf düşünceler içerisindeyim. Sünni diyorum çünkü malum bizim egemenliğimiz sadece etnik bir egemenlik değil aynı zamanda dinsel-mezhepsel bir egemenlik de. Alevileri on yıllarca yerin altına ittik ki onlar Cumhuriyete gönülden inanmışlardı. Ne “yıkanmadıkları” kaldı, ne “mum söndü yaptıkları”…

Son günlerdeki Arap halklarının heyecanlarını hissetmeye çalışıyorum. Uzaktan bakıp bakıp “koyun bunlar ” diye yaftaladığımız halklar diktatörlerini devirmeye başladılar. Arkası gelir ya da gelmez, Tunus’ta, Mısır’da olan hareketler amacına ulaşır ya da ulaşmaz… Önemli olan Arapların üzerlerindeki ölü toprağını atmış olmaları.

Kuyruklu” Kürtler isyanlarıyla artık “bölücülük” mertebesine yükseldiler! Memleketin hiçbir yerinden kimse artık onlara “kıro” diye hitap edemiyor. Tıpkı bundan sonra artık kimsenin Araplardan bahsederken “pis” diyemeyeceği gibi. Çünkü artık “pis” olanların tarihlerinde onurla bahsedebilecekleri bir isyanları var ve bundan sonra isyanlarıyla anılacaklar hep.

Bizim coğrafyamızda ise Türk-İslam sentezi bizim için sadece teslimiyet, sadece zalimin maşası olma, sadece yoksulluk anlamına geldi. Sonuç olarak etrafımızda olan bitene bakınca biz kendi derdimize yanalım demekten başka bir şey gelmiyor insanın aklına!
 
Sendika.Org - 30 Ocak 2011 - Karikatür : Sefer SELVİ / EVRENSEL

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.