Madımak müze olduğunda neyi sergileyeceğiz?

Madımak müze olduğunda neyi sergileyeceğiz?

Madımak müze olduğunda neyi sergileyeceğiz?Sivas Katliamı’nda içindeki insanlarla birlikte yakılan Madımak Oteli.7. Alevi Çalıştayı'nda...

A+A-

Madımak müze olduğunda neyi sergileyeceğiz?Madımak müze olduğunda neyi sergileyeceğiz?

Sivas Katliamı’nda içindeki insanlarla birlikte yakılan Madımak Oteli.

7. Alevi Çalıştayı'nda Madımak'ın müze olması konusunda hükümetle ortak karara varıldı. “Kurtarılma yanılmasına” kapılıp nasıl ölümü beklediğimizi mi sergileyeceğiz?

Elif DUMANLI / Radikal 2

Tavsiye üzerine arka arkaya okuduğum iki kitap. Birini kitapta cellatlarımla, ikincisinde ise kendimle karşılaştım. Birinci kitap, Yahudileri gettolora ve toplama kamplarına naklinden sorumlu SS subayı Adolf Eichmann’ın MOSSAD tarafından 11 Mayıs 1960’ta Arjantin’de yakalanıp Kudüs’e getirilmesi ve yargılanma sürecini anlatıyor. Kitabın adı, Kötülüğün Sıradanlığı. İkinci ise dört milyona yakın Yahudinin gaz odalarında katledildiği Auschwitz toplama kampında üç yıla yakın kalan Yahudi psikiyatr Victor E. Frankl’nin yazdığı İnsanın Anlam Arayışı kitabı.

Eichmann, yargılanmaya başlandığında, mahkeme üyeleri Eichmann’ın normal olmadığını düşünürler. Yüzlerce, binlerce değil, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan biri nasıl normal olabilirdi ki? Eichmann’ı birçok psikiyatr ve psikolog muayene eder. Muayene sonucunda Eichmann normal bulunur. Hem de haddinden fazla normal.

Ruhsal ve kişiliksel anormallik tezleri çürüyen mahkeme üyeleri, Eichmann’ın günlük hayatında anormallikler aramaya başlarlar. Eichmann’ın Yahudilere kötü davrandığı, bizzat bir Yahudiyi öldürdüğü kanıtlanamaz. İkinci tezleri de çürümüştür. Eichmann, mahkemede, sürekli Yahudileri ne kadar sevdiğini anlatır. Amacı, vatansız Yahudilere bir vatan sağlamakmış. Yahudileri gettolara toplama sebebi buymuş.

Madımak Oteli’nden sağ kurtulduktan sonra ben de uzunca süre bizleri öldürmeye çalışan insanların normal olup olmadığını düşündüm. Ateş yakan elleriyle nasıl çocuklarını ve eşlerini sevebilmişlerdi? Yanık insan etini kokladıktan sonra nasıl çocuklarını ve eşlerini koklayabilmişlerdi? Günlük yaşantılarına nasıl devam edebilmişlerdi ve günlük yaşantıları nasıldı?

Mahallenin bakkalı

Madımak Oteli davasında da sanıklar, Alevileri ne kadar sevdiklerini anlatıp durdular. Hepsinin ne hikmetse birer Alevi komşusu vardı. Yangın sırasında, otelin önünde çekilmiş resimlerini nasıl açıkladılar sizce? Sevdikleri Alevileri kurtarmaya gelmişler. Katliamcıların olayları, sevgi temelinde açıklaması nasıl bir olgudur?

Ve ben günlük yaşantılarını merak ettiğim insanlardan biriyle yıllarca yan yana yaşadım. Daha doğrusu yaşamak zorunda bırakıldım. Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği mahalle, Alevi mahallesiydi. Mahallemizde üç Sünni aile vardı. Bizimkilerde mum söndürmeyen, yıkanan tipler olduğumuzu gösterebilmenin telaşlı hoşgörülülüğü vardı. Kendi aramızda kavga etsek bile, Sünni komşularımızı baş tacı ediyor, barış ve kardeşlik örneği sergiliyorduk. Bu Sünni ailelerden birinin bakkalı vardı. Bir sabah, babam kahvaltı için ekmek almaya gitmişti. Döndüğünde eli boştu, öfkeden de kendi kendine konuşuyordu. Bizim bakkal, başına toplanan inşaat işçilerine, Sivas’a gittiğini ve orada olanları anlatıyormuş. Kalabalıktan dolayı babamı fark etmemiş tabii. Babam, bir güzel küfredip çıkmış. Çıkış o çıkış. Bizim aileden kimse bir daha o bakkala adımını atmadı.

Bu olaydan sonra bakkalın bizim mahalleden taşındığını düşünüyorsunuzdur. Yanıldınız. Günlük yaşam bütün sıradanlığı ile devam etti. Ayrıca bizimkiler, bakkala bana aldırış etmemesini öğütlediler. Solculukla, Aleviliğin ters orantılı olduğu düşünülen bir mantık silsilesinde ben ters orantıya takılmıştım. Solcu faaliyetlerimden dolayı Alevilik göstergem düşmüştü. Adamın kendi ağzından yaptığı beyanlar ya da benim Madımak’tan sağ kurtulmuş olmamın bir anlamı yoktu. Bizimkilerin hoşgörülü eylemsizliği ve duyarsızlığı her zaman beni şaşkına çevirmiştir.

Eichmann’ın yargılandığı davaya geri dönmek istiyorum. Tanıklar dinlenmeye başladığında, mahkeme üyeleri, dinlenen her bir tanığa aynı soruyu sorar: “Neden direnmediniz?” Yahudiler, belirlenen zamanda ulaşım noktalarında oluyorlar, infaz yerlerine kendi ayaklarıyla gidiyorlar, kendi mezarlarını kazıyorlar ve giysilerini muntazam bir biçimde katlıyorlar, kurşuna dizilmek için yan yana yere yatıyorlardı. İsraillilerin kahramanlığı ile Yahudileri ölüme sürükleyen itaatkâr uysallıkları tezat oluşturuyordu.

Kötülüğün sıradanlığı

Madımak Oteli’nden kurtulduğumda yıllarca sorduğum sorulardan biri de neden direnmediğimizle ilgiliydi. Direnmemenin ezikliğiyle yıllarca soluk alan bedenimin içinde bir ölü taşıdım. Yahudilerin neden direnmediğinin cevabını aradım, sorunun sorulduğu Kötülüğün Sıradanlığı kitabında. Cevabı, Victor E. Frankl’in kitabında buldum. Trenle Auschwitz toplama kampına getirilen Frankl, yaşanılanların psikiyatrik analizini yapıyor. Tutuklanıp kampa getirilme sürecine “şok tepkisi” diyor. Şoka sebep olan etmense, insanların kendilerini suçlu olarak görmemesi. İnsanın doğuştan getirdiği kimlik, nasıl suç unsuru olabilir?

Sivas’ta cübbeli, çember sakallı adamlar gösteri yapmaya başladığında, pek üzerimize alınmadık. Doğuştan getirdiğimiz kimliğimizin öfkeye sebep olabileceğini düşünemedik. Ölüm ise son ana kadar aklımıza hiç gelmedi.

İkinci evreyi Frankl, “af yanılması” denilen durumla açıklıyor. “İdama mahkûm edilen bir insan, infazından hemen önce, son dakikada affedileceği yanılsamasına kapılır. Biz de umut kırıntılarına dört elle sarılmıştık ve son ana kadar, çok kötü olmayacağına inanmıştık.”

Auschwitz’dekilerdeki “af yanılması”, Madımak’ta “kurtarılma yanılmasına” dönüşmüştü. Hükümet ortağı olan partinin meclise gelmesinde Alevilerin oyunun önemi aşikârdı. Kurtarırlardı bizi nasılsa. Son ana kadar sessiz sedasız bekledik.

Haydi, biz gençtik ve cahildik. Maraş ve Çorum katliamlarını ve bu katliamlar olduğunda mecliste oy verdiklerimizin olduğunu bilmiyorduk. Büyüklerimize ne olmuştu, onlar da mı bilmiyorlardı ya da unutmuşlar mıydı? Geçmişten ders almayan, çıkartmayan nadir topluluklardan biriyiz biz Aleviler. Birçoğumuz Sivas Katliamı’nı biliriz çünkü medyada yeterince yer aldı. Ama Çorum ve Maraş katliamlarını, nedenlerini ve sonuçlarını pek bilmeyiz. Gazi olaylarına Alevilik açısından bakmayız çünkü Gazi olayları da, Alevilik ve solculuk ters orantısına takılır. Kürtten Alevi olur mu düşüncesiyle, Dersim Katliamı’na Kürt milliyetçilerinin tartıştığı bir konu olarak bakarız. Asit kuyularının yanına bile yaklaşmayız.

Sorun Alevilik veya Sünnilik değil. Sorun, komşumu celladım yapan sistem. Sorun varoluşsal kimliğinden dolayı öldürülen bizleri varoluşsal kimliklerinden dolayı acı çekenleri anlayamamak ve yanlarında olamamak. Sorun, biz Alevilerin katledilmemize sebep olan nedenlerle ilgili net ve kesin bir tablo oluşturamamamız.

Şimdi soruyorum bizimkilere, 7. Alevi Çalıştayı’nda Madımak Oteli’nin müze olması konusunda hükümetle ortak karara varmışsınız. Madımak Oteli müze olduğunda neyi sergileyeceğiz? “Kurtarılma yanılmasına” kapılıp nasıl kurbanlık koyun gibi ölümü beklediğimizi mi?

Radikal 2 - 7 Şubat 2010

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.