Maraş Katliamı unutturulamaz

Maraş Katliamı unutturulamaz

Maraş Katliamı unutturulamaz23-24 Aralık 1978'de faşistler ve gericiler Maraş Katliamı'nı gerçekleştirdi. Resmi rakamlara göre 111 kişi öldürüldü.Ülkemiz...

A+A-

Maraş Katliamı unutturulamaz

23-24 Aralık 1978'de faşistler ve gericiler Maraş Katliamı'nı gerçekleştirdi. Resmi rakamlara göre 111 kişi öldürüldü.

Ülkemiz yakın tarihinin karanlık günlerinden biri olan Maraş katliamı 29'ıncı yılında da unutulmadı. Katliamın yıldönümü nedeniyle Alevi Bektaşi Federasyonu adına Genel Başkan Turan Eser tarafından bir açıklama yapıldı. Açıklamada olaylar öncesinde “Kontrgerilla ve ırkçı paramiliter emperyalist uşakların çabalarıyla, yüzyıllarca barış içinde yaşayan aynı ülkenin vatandaşları arasına kin ve nefret tohumları atılarak birbirlerine düşman edildi” ifadelerine yer verildi. Alevi inancına sahip kişilerin katledilmesi ile sonuçlanan bu provokasyonun ırk, din, mezhep bölücülüğü üzerine siyaset kurgulanması anlamına geldiğine dikkat çekilirken, bu siyasetin bir insanlık suçu olduğu üzerinde duruldu.

Dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu katliamın sorumlularının cezalandırılmadığını da belirten Federasyon siyasi iktidarların bu yüzleşmeden hep kaçtığını vurguladı. “Tanıklığını yaptığımız tarih, bize, unutmanın ihanet olduğunu defalarca gösterdi. Çorum, Maraş, Sivas, İstanbul- Gazi/Ümraniye katliamlarının gelişimine, tahrikçilerine; devlet güçlerinin kabul edilemez tutumuna ve gelinen zihinsel-örgütsel, siyasi aşamaya baktığımızda, değil unutmak, bir an dahi göz ardı etmemek gerektiğini ürpererek fark ettik ve unutmanın, 'yeniden yaşamakla' eşdeğer olduğunu gördük! Bu nedenle nereden gelirse gelsin ve kimi; hangi kesimi hedeflerse hedeflesin; hiçbir katliamı, katliam yapanları, destekçilerini, koruyup-kollayanlarını unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız” dendi.

Federasyon, katliamın yıldönümü nedeniyle Çorum, Maraş, Sivas ve benzer olayların tümünde, "camilerin birileri tarafından yakıldığı" yalanının kullanıldığını belirtirken, katliamlarda iki benzerlik daha olduğuna değindi. Buna göre; olayların tamamında devlet memuru sıfatıyla "görev" yapan ve Diyanet kadrolarında bulunan din adamlarının halkı (cemaati) tahrik ederken, emniyet mensuplarının olayı bertaraf etmek yerine, saldırganlardan yana taraf oldular.

Son olarak, yapılan açıklamada; ırkçı ve dinci siyasetçilerin, inancı çoğunluktan farklı olan Alevileri, farklılıkları nedeniyle "hasım" ilan etmesi ve bunun bir siyaset tarzı haline getirilmesi eleştirildi. Ülkemizde insanlık dışı gerici-faşist azgınlığın,"milliyetçilik-Müslümanlık" adı altında taraftar bulması ve hatta tek başına iktidar olmasının acı bir durum olduğu saptaması yapılırken, "Türkiye artık bünyesindeki çağdışı, siyasi ve gerici tümörlerden kurtarılmalıdır" dendi. Fedarasyon, "öncelikle de, Çorum ve Maraş Alevi katliamlarının tek sorumlusu olan 12 Eylül cuntası yargılanmalı; mahkeme önünde hesap vermeli ve gerçekler ortaya çıkmalıdır"çağrısında bulundu.

Katliam adım adım kurgulandı

Bundan tam 29 yıl önce bir provokasyon ürünü olarak gerçekleştirilen katliamı hazırlayan olaylar şu şekilde gelişmişti:

Kahramanmaraş Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) Şubesi Başkanı ile İkinci Başkanı, kentte yaşayan Sünnileri Alevilere karşı kışkırtacak planı Ökkeş Kenger’e anlattılar. Buna göre, Kenger, Sovyet karşıtı “Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli filmin gösterildiği Çiçek Sineması’na dinamit atacak ve bunu solcuların yaptığı görüntüsü uyandırılacaktı. Talimatı verenler kentten ayrılırken, Kenger’in dinamiti sinemanın önüne atmasıyla birlikte, yine daha önceden yapılan plana uygun olarak filmi seyreden 20-25 kişilik bir grup “Kanımız aksa da zafer İslamın”, “Müslüman Türkiye” gibi sloganlar atarak salondan çıktı ve CHP İl Merkezi’ni tahrip etti, PTT binasını taşladı. Bu olayın yaşandığı tarih 19 Aralık’tı. Ertesi gün Alevilerin işlettiği bir kahve bombalandı (Ökkeş Kenger, yıllar sonra soyadını Şendiller olarak değiştirerek ANAP-BBP ittifakıyla milletvekili seçilmişti).

Saldırılacak evler önceden işaretlendi

21 Aralık günü ise Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki solcu öğretmen vurularak öldürüldü. Ertesi gün ise faşistlerin önayak olduğu bir grup yapılan cenaze törenine saldırdı. Kalabalığı dağıtan grup cenazelerin de ortada kalmasına neden olduktan sonra, kent içerisine doğru yürüyüşe geçerek, CHP’li ve Alevilere ait işyerlerini tahrip etti ve iki polis arabasını yaktı. Bu olaylarda 3 kişi öldü ve çok sayıda kişi de yaralandı. Olayların giderek tırmandığı bu ana kadar hükümet ise hiçbir önlem almamıştı. Tahrip edilmeyecek olan dükkanların camlarına Türk Bayrağı resimlerinin çizilmesi ve saldırılacak evlerin kırmızı çarpı işaretleriyle belli edilmesi olayların ne kadar örgütlü olduğunun bir göstergesiydi.

“Bir Alevi öldüren beş sefer Hacca gitmiş gibi sevap kazanır”

Öte yandan 22 Aralık günü, Bağlarbaşı imamı öğle namazında “Oruç ve namazla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren beş sefer Hacca gitmiş gibi sevap kazanır” diyerek sonraki iki gün yaşanacak olan saldırılara ilişkin halkı kışkırtmaya çalışmıştı.

23 ve 24 Aralık günlerinde ise saldırılar daha yoğunlaştı. 23 Aralık günü belediye hoparlörlerinden ve Ulu Cami’nin minarelerinden “Aleviler Yörükselim’de din kardeşlerimizi katlediyor, Allahını seven Müslümanlar hazır olsun”, “Alevi komünistler suya zehir kattı” gibi anonslar duyulmuştu.

Faşistler ve gericiler ellerinde silah, sopa ve baltalarda CHP’lilerin ve Alevilerin ev ve işyerlerine saldırmanın yanı sıra ellerine geçirdiklerini kadın ve çocuk demeden öldürüyorlardı. Özellikle Alevilerin yoğun yaşadığı yerlerde evleri uzun namlulu silahlarla kurşun yağmuruna tuttular. Gözü dönmüş faşistler hastane çevresini de sararak getirilen yaralılar ve ambulans şoförlerine de ateş ediyorlardı. Faşist ve gerici güruh evleri ateşe de vermişti. 24 Aralık günü de saldırılar tüm şiddetiyle devam etmiş ve CHP, TİP, TİKP, POL-DER, TÖB-DER binaları yakılıp yıkılmıştı.

Katliamın sonuçlarına rağmen dava kapandı

O dönemde bile bir daha benzerine rastlanmayan katliamın bilançosu ise çok ağır olmuştu. Resmi rakamlar göre 111 ölü, bin civarı yaralı ve sakat, tecavüze uğrayan onlarca kadın, karınları deşilen hamileler, gözleri oyulan nineler, yakılıp yıkılan 210 ev, 70 işyeri ve kenti ayrılıp göç etmek zorunda bırakılan Aleviler (kentte yaşayanların yüzde 70’i)… Böylelikle olan olayları katliam sözcüğüyle anlatmak bile olanaksızlaşıyordu. Ardından ise kentte sıkıyönetim ilan edildi. Dava 1991’e kadar sürdü. Mahkum olmuş olanlar, indirimden yararlanarak serbest bırakıldı ve dava kapandı.

Katliamın yapıldığı günlerde ise Türkiye’ye gelen Dünya Bankası yetkilisi Charney “Bugünkü Türk hükümeti, ekonomik darboğazı geçiştirecek önlemleri alamıyor. Askeri yönetim gelirse, bu güçlükleri önleyebilir” diyordu. Diğer yandan o tarihte benzerleri birçok kez yaşanan bu tür provokasyonlarda yabancı gizli servislerin ve CIA’nın parmağı olduğu konusunda soru işaretleri hep gündemde olurken, bu provokasyonlarla 12 Eylül’ün de zemini hazırlanmış oldu.

SOL GÜNLÜK SİYASİ GAZETE HABER MERKEZİ

24 Aralık 2007 - AHA

www.sol.org.tr

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.