Nazlı ILICAK : Acıyı bal eylemek

Nazlı ILICAK : Acıyı bal eylemek

Nazlı ILICAK : Acıyı bal eylemek Gelin canlar bir olalım dedi Başbakan. Daha ilk çağrıda, gönüllerin çiçek açması ve...

A+A-

Nazlı ILICAK : Acıyı bal eylemekNazlı ILICAK : Acıyı bal eylemek

Gelin canlar bir olalım dedi Başbakan. Daha ilk çağrıda, gönüllerin çiçek açması ve ellerin kenetlenmesi beklenemezdi. Çünkü yüzyılların kavgası girmişti araya; kalpler mühürlüydü. Gözler, birbirini görmez olmuştu. Üstelik bu çağrıyı yapan, Sünni Müslümanlığı en katı kurallarıyla yaşayan, hatta kimilerine göre "siyasal İslâm'ı" temsil eden biriydi.

İlk buluşmanın sancılı geçmesi, tepki alması, münakaşa konusu yapılması tabikarşılanmalı. Ama bu iftar münasebetiyle, Alevi kardeşlerimizin kültürlerini ve inançlarındaki bazı hassasiyetleri daha yakından öğrenme fırsatı elde ettik. Bu hepimiz için kazançtır. Hz. Hüseyin'in, Kerbela'da katli dolayısıyla tutulduğu için, bir matem orucu söz konusuydu; gösteri ve eğlence yoktu. Bıçak ve et, kanı çağrıştırdığı için sofrada yer almıyordu; keza, su içilmiyordu; çünkü Hz. Hüseyin çölde susuz kalmıştı. Kısacası, Ramazan ve Muharrem oruçları birbirinden farklıydı. Bizler 11 ayın sultanını büyük neşe içinde karşılıyoruz; onlar, Muharrem ayını, boynu bükük yaşıyorlar. İftar daveti, en azından birbirimizi daha iyi tanımamıza yaradı. Böylesine iç içe yaşayalım, aynı kitabı okuyalım, aynı peygambere inanalım ama, özelliklerimizden haberdar olmayalım. Karşısındakini yok sayarak, farklılığı reddedip veya görmezden gelerek yürütülen "birlik ve beraberlik" siyaseti iflâs etti. Bunca yıl, birbirimize sırtımızı dönmüşüz. Çok yazık!

Cemevi, tekke mi?

TAYYİP Erdoğan, "Anayasa ve yasalar çerçevesinde, cemevlerini ibadethane saymak için ne yapabiliriz, ona bakacağız" dedi.

Bu cümleyi şöyle tercüme edebiliriz: "Cemevleri tekkedir, tekkeler de devrim kanunlarına göre yasaktır, bakalım ne yapabiliriz?"

Erdoğan, bu değerlendirmesini, Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin kararına dayandırıyor; Mahkeme, cemevlerinin ibadethane sayılmasının yasa ve anayasaya aykırı olduğunu belirtmişti.

Aleviler, cemevlerinin tekke olmadığını vurguluyor. Hatta, Sünni Müslümanların, "Cemevi tekkedir" diyerek, devrim kanunlarını çiğnemenin yolunu açmaya çalıştıklarını bile iddia edenler var.

Lütfen kelimeler üzerinde tartışıp, gene fasit bir daireye kendimizi sıkıştırmayalım. Ama söylemeden geçemeyeceğim: Tekkeler, Müslümanların bir arada zikrettikleri, Allah'ı ve Hz. Muhammed'i andıkları yerler değil mi? Sünniler, namazlarını camide kılıp, tekkelerde zikrediyorlar. Aleviler ise, cemevlerinde hem namaz kılıyor, hem de zikrediyor. Hz. Ali'nin camide öldürülmesi dolayısıyla, çoğu Alevi camiye gitmiyor. Zaten camiye gitse, Sünni imamın arkasında namazını da kılamaz. Bununla beraber sadece Alevilerin devam ettiği camiler de var.

İyi niyetle hareket edilirse, çıkış yolu daima bulunur. Cemevlerini ibadethane sayan bir kanun yayınlansa, "Atatürk devrimlerine aykırıdır" diye, Anayasa Mahkemesi'ne müracaat eden çıkar mı? Müracaat edilse, Anayasa Mahkemesi kanunu iptâl eder mi?

Ben şahsen, kimsenin, "başörtüsü" ile uğraştığı gibi, cemevleriyle uğraşacağını sanmıyorum.

Kaldı ki, şeklen tekkeler kapalı bile olsa, şeyh de var; mürit de var; bir araya gelip zikreden de var.

Yasaklarla birbirimizi, milletimizi ve ülkemizi yormayalım.

Empati

ÜNLÜ İsrailli piyanist, Doğu-Batı Divanı orkestra şefi Daniel Barenboim, Filistin vatandaşı oldu. Barenboim'i alkışlarken, bu davranışın bir benzerini kendi ilişkimize nasıl uygulayabiliriz diye bir düşünelim: "Ben Kürdüm, ben Aleviyim, ben Ermeniyim, ben türbanlıyım" diyebiliyor muyuz?

Nazlı ILICAK
SABAH - 15 Ocak 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.