Ne hukuk kaldı ne vicdan ne de akıl

Ne hukuk kaldı ne vicdan ne de akıl

Ne hukuk kaldı ne vicdan ne de akılErdal GÜVEN / Radikal Din dersi, Avrupa genelinde mezhep temelinde ve/veya seçmeli. Türkiye'deki zorunluluk...

A+A-

Ne hukuk kaldı ne vicdan ne de akılNe hukuk kaldı ne vicdan ne de akıl

Erdal GÜVEN / Radikal

Din dersi, Avrupa genelinde mezhep temelinde ve/veya seçmeli. Türkiye'deki zorunluluk akla da ziyan!

Türkiye bir eğitim ve öğretim yılına daha zorunlu bir yanlışla girdi...

Malumunuz, Türkiye’de din dersi zorunlu. Anayasa ve kanun öyle emrediyor. Evet ama, bir de hukuk var, vicdan var.

Türkiye’nin zorunlu din dersi uygulamasıyla eğitim hakkını çiğnediği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla tescillendi (Danıştay’ın da aynı yönde iki kararı var). Türkiye’deki uygulama yasal ama gayri hukuki! Türkiye bu çelişkiyi üç yıldır biliyor, görüyor, yaşıyor ama gereğini yapmıyor, yapamıyor. Bu da haliyle vicdanları rahatsız ediyor.

Sorun zorunluluk değil

Önce zaman zaman göze çarpan bir yanlışı düzelteyim: Söz konusu AİHM kararında, ‘Türkiye’deki zorunlu din dersi kaldırılmalı’ denmiyor. ‘Türkiye’deki müfredat ve muafiyet sistemi sakat’ deniyor. Sorun başlı başına din dersinin zorunlu tutulmasından ziyade içerik ve uygulamasında.

Nitekim, AİHM’in bağlı bulunduğu Avrupa Konseyi’nin üye ülkeleri arasında Türkiye’den başka devlet okullarında din dersini zorunlu tutan ülkeler yok değil. İsveç, Norveç, Finlandiya ve Yunanistan’da bu zorunluluk mutlak. Öğrenciler din dersine kısmen ya da tamamen katılmak zorunda. Ama dikkat: Yalnızca ‘bağlı bulundukları dinin öğretildiği’ derslere. Hal böyle olunca, Türkiye’nin aksine bu ülkelerde, münferit vakalar dışında, müfredat ve uygulama, şikâyet konusu edilmiyor. Dolayısıyla yasa ve din öğretimi ile hukuk ve vicdan arasında bir çelişki yok.

20 ülkede daha din dersi zorunlu ama zorunluluk mutlak değil. Bir kısmında şartlı muafiyet var. Bir kısmında öğrenciler okul yönetimince belirlenen bir başka dersi alırsa, din dersine girmeyebiliyor. Ayrıca çoğunda, din dersi, ‘mezheb temelinde’ veriliyor.

21 ülkede ise din dersi hiçbir biçimde zorunlu değil. Hatta bazılarında, öğrencinin din dersi alabilmesi için, velisinin talepte bulunması gerekiyor. Bir kısmında da, öğrenci, din dersi yerine alacağı dersi kendisi belirleyebiliyor.

Ne hukuk kaldı ne vicdan ne de akıl

Fotoğrafı büyütmek için üzerine tıklayın>>>

‘Çıkış yolu’ eksik

Bu tablodan çıkan sonuç ne? Öğretim yöntemleri değişse de Avrupa genelinde öğrencilere din dersine girmemeleri için bir ‘çıkış yolu’ gösteriliyor: Muafiyet, yerine başka ders alma ya da seçme hakkı tanıma gibi. Türkiye’deki sistemin zaafı ‘çıkış yolu’ bulunmaması.

Tek zaaf bu mu peki? Hayır.

Mevcut haliyle zorunlu din dersi, yalnızca o dersi almak istemeyen öğrencilerin değil, seve seve alan öğrencilerin de sorunu. Neden mi? AİHM’in şu saptamasına dikkatinizi çekerim: “Türkiye’de ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersi, demokratik bir toplumda eğitimin gereği sayılan nesnellik ve çoğulculuk kıstaslarını karşılamıyor; aynı zamanda öğrencilere dine yönelik olarak eleştirel bir akıl kazandırmaktan da uzak.”

Nesnellikten, çoğulculuktan, eleştirel akıldan’ uzak bir ders, üstelik de zorunlu!

Bitti mi? Maalesef...

Türkiye’deki kısıtlı muafiyet sistemi de sorunlu. Söz konusu sistem Hıristiyan ve Yahudi yurttaşlarımızı, dinlerini yazılı olarak belgelendirmeye zorluyor. Bu, bırakın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, T.C Anayasası’na aykırı. AİHM’in saptaması ilginç: “İnanç özgürlüğü, bir inananın, kimliğini ve yaşama bakışını etkileyen başlıca unsurlardan biridir, ancak unutmamak gerekir ki bu özgürlük, ateistler, agnostikler, skeptikler ve diğerleri için de aynı derecede değerli bir unsurdur.”

Son nokta: Din dersi, gerçekten din kültürlerine ait bir ders ise Hıristiyan ve Yahudi çocukları niye muaf tutulabiliyor? Yok değilse, dersin temel amacı İslam dinini öğretmekse, o zaman bu dersler niye zorunlu? Bir anlamda Türkiye kendi uygulamasıyla kendini ele veriyor.

İki seçenek var

Türkiye’nin iki seçeneği var: Birincisi, din dersini zorunlu olmaktan çıkarmak. İkincisi, müfredat ve muafiyet sistemini köklü biçimde elden geçirip AİHM normlarına uygun hale getirmek. Bu da ancak sivil toplumun da yer alacağı kapsamlı ve ayrıntılı bir çalışmayla mümkün olabilir.

Türkiye’nin birtakım çalışmalar yaptığı malum. Ancak, Ekim 2010 itibarıyla AİHM kararı doğrultusunda herhangi bir eylem planı ya da eylem raporu sunulmuş değil. AİHM kararının ilgili dairelere dağıtılıp dağıtılmadığı da meçhul.

Nerden baksanız yanlış bu zorunluluktan vazgeçsek artık...

AİHM kararındaki saptamalar

1- İlköğretim okullarında ağırlık diğer dinlere ve felsefelere oranla Müslümanlık’ta. (Not: Mahkemeye göre, bu durum, eğitim hakkının ihlal edildiği anlamına gelmiyor; aynı kararda Türkiye’nin laik devlet yapısının ve nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğunun göz önüne alİnması gerektiği belirtiliyor).

2- Muhammed ve Kuran’a ilişkin bilgiler ön planda. Sünniliğe göre Müslümanlığın şartları ve farzları da ayrıntılı olarak anlatılıyor. Çocuklara sureler ezberletiliyor, resimlerle namaz kılınmasİ öğretiliyor, yazılı sınavlar yapılıyor.

3- Müfredatta belirtilen ‘niyet’ ile derslerdeki uygulama birbiriyle çelişkili. Ders kitapları genel bilgilerle sınırlı değil. Bu bir noktada, öğrencileri yönlendirme tehlikesi taşİyor.

4- Türkiye toplumunun önemli bir kısmının mensubu bulunduğu Aleviliğe ilişkin hiçbir bilgi verilmiyor. Ta ki lise birinci sınıfa kadar. Onda da anlatİlanlar son derece sınırlı, ilköğretimdeki yetersizliği telafi etmekten uzak.

Radikal - 24.10.2010

Etiketler : , , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.