Necdet SARAÇ : İkiyüzlülük

Necdet SARAÇ : İkiyüzlülük

Necdet SARAÇ : İkiyüzlülük...Siyasal İslam, eşitlik, özgürlük ve demokrasi adına ciddi bir alternatifi olmadığı için,...

A+A-

Necdet SARAÇ : İkiyüzlülükNecdet SARAÇ : İkiyüzlülük...

Siyasal İslam, eşitlik, özgürlük ve demokrasi adına ciddi bir alternatifi olmadığı için, hem-de bu temel kavramları kullanarak iktidarını giderek derinleştiriyor. Meclis'te CHP ve DSP, Meclis dışında da Atatürkçü Düşünce Derneklerinden emekli subaylara kadar uzanan bir garip muhalefet bileşeni de, ağlayarak ve sızlanarak, zaman zaman da Tuncay Özkan örneğinde olduğu gibi 'hiddetlenerek* AKP'nin ezci bir çoğunlukla Meclis'e kabul ettirdiği ve bütün Türkiye'nin de başına örtmeye hazırlandığı türbanı Atatürk'e şikâyet ediyor olsalar da, atı alan çoktan Anıtkabir'in ötesine geçmiş durumda.

Hem MHP ve AKP koalisyonunda da kendisini somutlayan Türk-İslam Sentezcileri, hem de kendilerini Cumhuriyet'in bekçileri ilan eden muhalefet açısından derin bir ikiyüzlülük yaşanıyor. Türban karşısında, cumhuriyeti, laikliği, çağdaşlığı öne çıkaranlar, çok sıkı Atatürkçü gözükenler, siyasal İslamın asıl beslendiği kaynaklardan biri olan ve artık fiili olarak devleti yöneten Diyanet İşleri Başkanlığı'na bugüne kadar ne demişler dönüp bir baksınlar? 'Vatan ve millet' adına MHP'ye övgüler düzenlerin, seçimlerde hem de sol adına oyunuzu MHP'ye de verin diyenlerin dönüp bakması gerekiyor. Bu tip 'muhalifler' bu muhalefet tarzıyla fiili olarak AKP'yi ve siyasal İslam'ı güçlendiriyorlar. Türk-İslam sentezini, Diyanet'i eleştirmeden yalnızca eleştiriyi türbana küfür düzeyine indirgeyenler, türbanı eleştirmek için dini ve doğal olarak İslamı, Kuranı referans gösterenler AKP'nin değirimenine su taşıyorlar. AKP'de bu ilkel yaklaşımlar karşısından solun temel değerlerini, yani eşitlik, özgürlük ve demokrasi kavramlarını kullanarak müthiş bir ikiyüzlülük örneği sergileyerek sürekli puan topluyor. AKP ve hükümet ikiyüzlülüğü iyice abartmış durumda. Başbakan Erdoğan, daha öncede yaptığı gibi bu Almanya ziyaretinde de insanların ağzını açıkta bırakacak kadar müthiş bir demokrat resim çizdi. İcraatları bilinmese, işin doğrusu söylemlerinine itiraz etmek oldukça zor. Almanya'da 9 kişinin yanarak öldüğü evin önünde 'farklı dinlerin mensupları olabiliriz. Farklı dilleri konuşabiliriz. Farklı ırklar olabilir. Farklı milletleri de oluşturabiliriz. Ama unutmayalım ki hepimiz de insanız. Bu bizim ortak paydamız' diyen Başbakan Erdoğan arkasından da Almanya'da yaşayan Türk vatandaşların entegrasyonuna önem verdiklerini ifade ederek, 'asimilasyon ile entegrasyonu birbirinden kesin çizgilerle ayırmak gerekir, asmilasyon bir insanlık suçudur' dedi.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre "farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme sürecinin sonu" olarak tarif edilen asimilasyonun en çok yaşandığı yer olan Türkiye'nin başbakanı böyle diyor. Asimilasyonu haklı olarak bir insanlık suçu olarak niteleyen başbakanın bu sözlerin arkasından buna uygun davranmasını beklemek gerekmez mi? Ama bu mümkün değil. Çünkü icraat devam ediyor: Almanya'da Türkçe anadilini referans alarak 'asimilasyon bir insanlık suçudur' diyen Başbakan, bu sözleri söylerken Türkiye'de, Erzurum Karaçoban'da 8 yaşında bir çocuğun kendi anadili olan Kürtçe ile, Avrupa'daki babasına atfen "Babam nerede, ben babamı istiyorum" demesi, Siyasi Partiler Kanunu'nun "Seçim propagandası sırasında Türkçe dışında herhangi bir dil kullanılamaz' maddesini ihlal ettiği söylenerek hakkında dava açılıyor. Bu sözler söylenirken, Sivas'ın, Kayseri'nin, Tokat'ın bir çok Alevi köyünde, Alevileri asimile etmek için, inançlarında, öğretilerinde yeri olmayan, cami yaptırma girişimleri devam ediyor. Bu sözler söylenirken ülkede milyonlarca Alevi çocuğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına rağmen Sünni islamın hem de uygulamalı din derslerine girmeye mecbur edilerek asimile ediliyor. Bu sözler söylenirken, Lud-wigshafen'da yanarak ölen 9 Alevi'nin cenazesini Gaziantep'te toprağa vermeye hazırlanan aile fertlerine 'Alevi-Sünni ne farkeder, Müftü'nün cenazede dua etmesi yeterlidir, Alevi dedesinin okuyacağı dua da aynı değil mi diye' asimilasyon dayatılıyor... Erdoğan bu sözleri söylerken, dinleri, dilleri, inançları ne olursa olsun, ülkedeki bütün vatandaşladan toplanan vergilerle beslenen, maaşlarını alan, içlerinde, bırakınız yönetim kademelerini, bir tane bile Alevi çaycının olmadığı Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 100 bin kişilik ordusu, Türkiye'nin dört bir yanında cami minarelerinden okudukları ezanı, hoparlörlerle Sünni olmayan milyonlarca kişiye dinletmeye, türbanın dini bir vecibe olduğunu ve herkesi kendilerine benzeterek asimile etmeye devam ediyor...

Türkiye gibi, her şeyi kendisine benzetmeye çalışan 'Türk-İslam sentezi'nin belirleyici olduğu bir ülkede bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örnekler günlük yaşamdaki örnekler. Bu örnekleri ters yüz etmek, Başbakan'ın 'asimilasyon bir insanlık suçudur' demesine hep birlikte 'evet, sonuna kadar haklısın, o zaman gel bu süreci birlikte değiştirelim, işe Diyanet'i lağvetmekle, zorunlu din derslerini kaldırmakla başlayalım' demekten geçiyor. Böyle dediğinizde şöyle kafanızı kaldırıp lütfen bir bakın: Aleviler dışında kaç kişi ve kuruluş buna evet diyor, hep birlikte görelim! Sorun burada! Diyaneti lağvetmeden, yasalar önünde Alevileri, Sünnileri, Hıristiyan lan eşit kılmadan, ülkenin başına örtülen türbanı kaldıramazsın.

Necdet Saraç  

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy27651 = 'necdetsarac' + '@';

addy27651 = addy27651 + 'birgun' + '.' + 'net';

var addy_text27651 = 'necdetsarac' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';

( '' );

27651 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


BİRGÜN - 15 Şubat 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.